Okan KONYALIOĞLU

Okan KONYALIOĞLU

3 Yazı

ŞİRKETLERİMİZİN EN DEĞERLİ VARLIĞI “İNSAN KAYNAKLARI”

Değerli dostlar, herkese merhabalar.
Uzun zamandır önemsediğim ve bazı platformlarda dillendirdiğim bir konuyu yazımın başlığından da anlayacağınız üzere bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.
İş yerlerimizde işverenler genel olarak vizyonu çizen konumdalar. Yani, şirketin geleceğinin nerede olacağını ve bu yolculuğun ne şekilde yapılacağını belirleyen bir pozisyonda kendilerini konumlamaktadırlar. En azından bunca yıl ve birikimden sonra ben işverenlerin böyle olması gerektiğine inanıyorum.
İşveren (patron) şirketin vizyonunu çizdikten sonra bunu üst düzey yöneticileri ile paylaşarak bu yolda uygulanacak stratejileri kolektif akılla belirler ve bu stratejilerin gerçekleşmesini yine sıralı yöneticileri ve diğer çalışanlarıyla birlikte gerçekleştirir. Diğer bir ifadeyle, işveren vizyonun belirlenmesinde kendisi veya Yönetim Kurulu (YK) ile birlikte % 100 sorumluluk alır.
YK’dan vizyonu alan üst düzey yöneticiler yine YK’nın bilgisi dâhilinde stratejileri geliştirir ve bu konuları operatif ve taktik seviyede eylem planlarına dönüştürürler. Tüm bu planlama-icra-takip ve kontrol-geri besleme süreçlerinde de iş yerlerindeki değişik kademelerdeki çalışanların yetkinlikleri çok önemlidir.
Bu noktaya kadar yukarıda bahsettiğim matris kağıt üzerinde son derece basit ve uygulanabilir görülmektedir. Lakin, gerçek hayata döndüğümüzde bu süreçlerin, operasyonların gerçekleşebilmesi için iş verenden başlayıp, fabrikanın veya işletmenin en alt seviyesine kadar ciddi bir adanmışlık gerekmektedir.
İşverenin operasyonel yükten sıyrılması, vizyon koyan-strateji geliştiren ekibin başında olması, sonra da kontrol mekanizmasını kurup sistemin yolunu açabilmesi ancak kurumsallaşma, kurum kültürü ve doğru insan kaynağı ile mümkün olabilmektedir. Doğru liderler ve insan kaynakları, tepe yönetime boş alan yaratacak ve Yönetim Kurulu’nu (YK) operatif yoğunluktan vizyonu oluşturabilme, stratejik düşünebilme ve doğru karar alabilme seviyesine taşıyacaktır.
Her zincir en zayıf halkası kadar kuvvetlidir. Zincirdeki bir baklanın (halka) zayıf olması diğer baklalar ne kadar kuvvetli olursa olsun zincirin kopmasına neden olmaktadır. Yani, en tepeden en alta kadar aynı kültürü oluşturamaz isek vizyon/strateji/taktik/planlama/operasyon gibi kavramların içi boşalmakta ve bu uğurda verilen mücadelenin hepsi boşa gitmektedir. Peter Drucker’ın ünlü “Culture eats strategy for breakfast” sözü aslında tam da bu noktada hayatın gerçeğini yansıtmaktadır.
Şirketinize en iyi makineyi almış olabilirsiniz,
Şirketinize en ekonomik fonu bulmuş olabilirsiniz,
Şirketinize en iyi ustayı / mühendisi transfer etmiş olabilirsiniz,
Şirketinize en iyi satışçıyı getirmiş olabilirsiniz,
Şirketinize en iyi CNC operatörünü, dokuma ustasını, tornacıyı, lojistik uzmanını, overlokçuyu vb bulmuş olabilirsiniz.
Bütün bu farklı kademelerdeki insanları belli bir kültür çevresinde toplayamazsanız, bir amaç birliği, bir ruh birliği oluşturamazsanız, buna bağlı bir gayret birliği tesis edemezseniz sadece kıt olan kaynakları tüketmekle kalırsınız. Tek tek hepsi üst düzey ehliyetli olan bu insanlara, doğru bir İnsan Kaynakları (İK) Politikası ile kendi ve ailelerinin istikballerini de kucaklayan yol haritası çizemezseniz başarılı olma ihtimaliniz orta ve uzun vadede yine ortadan kalkar.
Aldığımız makineleri kullanacak olan çalışanlardır, parayı bulup getirecek olanlar da, lojistiği ve tedariki sağlayacak olanlar da çalışanlarımızdır. Dolayısı ile çalışanların motivasyonlarını, heyecanlarını, her sabah işe gelme heveslerini üst düzeyde tutmayan şirketlerin başarılı olma şansı yoktur. Bütün bunlar ise ancak ince ince üzerine düşünülmüş, tecrübelerle rafine edilmiş, oldurma güdüsü gelişmiş İK Yönetimi ile gerçekleştirilebilir.
Çalışan bağlılığını artırmayı, yüksek performanslı mutlu ekipler oluşturmayı sağlayacak İK bütçesi bu anlamda bir maliyet değil, geleceği şekillendirmek isteyen işverenler için fırsatlarla dolu bir yatırım konusudur.
Ben; fiziki değerlerimiz bir anda yanıp kül olsa da, külden ateş çıkaracak gücün yine İK olduğuna inanıyorum. Bu kapsamda; işveren-iş yeri-çalışan-toplum ilişkisi içerisinde toplam faydayı ve karşılıklı değer zincirini destekleyecek her türlü strateji ve politikada insanı merkeze koyan yönetim anlayışı topyekûn kalkınmanın da lokomotifi olacaktır.
fixed-whatsapp-icon