Okan KONYALIOĞLU

Okan KONYALIOĞLU

3 Yazı

PATİNAJLA ZAMAN KAYBETMEK DEĞİL, HEP BİRLİKTE SIÇRAMAK İSTİYORUZ…

Dünya pandemiyle birlikte yeni bir döneme girdi. ABD Başkanlık seçimlerinde e-mail yoluyla oylama yapılması da, bu seçimin ABD tarihinde şimdiye kadarki en yüksek oyla Başkan’ı seçmiş olması da, bu yeni sistemin siber güvenlik kaygılarından dolayı Trump’un itirazları da normallerin hızla değiştiğine dair yeni somut örnekler. 

İş dünyasında da yılın ilk çeyreğinden itibaren yeni normallerden bahsediyoruz. Pandeminin etkisiyle hızlanan ve üretim süreçlerini büyük ölçüde değiştirmeye başlayan yeni sanayi devrimi ile makinelerin kendi aralarında haberleşmesinden neredeyse tüm eşyaların internete bağlanmasına, büyük veriden yapay zekâya, değişen tüketici taleplerinden insansız üreten-kontrol eden-paketleyen-sevk eden-sevk sonrası hizmet veren sistemlere kadar her şeyin değişeceği yakın geleceği artık konuşmuyor, bizzat içinden geçiyoruz.

Toplantı, ziyaret, eğitim, seyahat gibi sadece günlük yaşam pratiklerimizi değiştirerek bu değişime ayak uydurabilmemiz ve uluslararası rekabet koşullarının üstesinden gelebilmemiz mümkün değil. Bunun için üretim teknolojilerimizin ve iş yapış süreçlerimizin de yeniden şekillenmesi şart.

Ülke olarak çıkışımız ancak bu ortak kabul ve sonrasında ulusal ölçekte ve süratle inşa edilecek doğru bir dönüşüm stratejisi ile mümkün. Bu stratejinin başarısı ise ihtiyaç duyulan bütçenin uygun zamanda ve şartlarda bulunmasına ve eylem planlarımızın içimizden yetişmiş doğru insan kaynakları ile ifasına bağlı.

Tüm bunları uluslararası rekabet kurallarına uygun ve sürdürülebilir bir yapıda tesis ettiğimizde nitelikli üretimi artırmak ve coğrafi avantajlarımızı da kullanarak ülkemizi küresel ölçekte imalat ve lojistik üsse dönüştürebilmek hiç de hayal değil. Türkiye’den 67 ülkeye sadece 4 saatlik uçuşla ulaşılabiliyor. Asya ve Avrupa’nın geçiş güzergâhındayız. Özellikle, pandemiyle birlikte batılı ülkelerin tedarik zincirlerini yakınlaştırmak ve çeşitlendirmek zorunda olduklarını gördükleri bu dönemde ülke olarak krizi fırsata çevirebilecek satın alınamayacak bir jeostratejik üstünlüğümüz var.

Ancak, unutmayalım ki fark ve değer yaratmanın ciddi bir maliyeti var. Yeni nesil teknoloji ile makineleşme ve dijital dönüşüme yapacağımız yatırımlar, ARGE ve tasarım ile sadece üründe değil, üretim ve iş süreçlerimizde de yapacağımız inovatif değişiklikler, tüm bu süreçleri yönetecek yeterli ve yetkin insan kaynaklarına ulaşma bu maliyeti oluşturan ana kalemler. Zaman ise bütün bu maliyetlerin tepesinde, doğru değerlendirilmediğinde bize rekabet avantajımızı kaybettirecek en kıt kaynak.

Türkiye’deki işletmelerin % 99’unu oluşturan KOBİ’lerimiz kısa vadede çarkı döndürebilecek işletme sermayesini bir şekilde bulabiliyor. Krizlere alışkın yapımız ve istikrarsızlıkta da karar alma becerilerimizin yüksek olması günlük operasyonlarımızı yönetebilmemize imkân tanıyor. Ancak, mevcut sermaye yapımız ve günlük operasyonlar ile tasarruf yapamıyor, sonuçta da iç finansmanla yatırım yapma imkânı bulamıyoruz. Sürekli kısa vadeli planlama ve çabayla ilerlediğimizde teknolojimizi geliştiremiyor, katma değerli ürün ve üretim yapısına geçemiyor, marka yaratamıyor, çalışanlarımıza daha parlak bir gelecek sunamıyor ve istihdamı artıramıyoruz. Kısaca, en kıt kaynak olan zamanı lehimize döndüremiyor ve “orta gelir tuzağı”ndan çıkamıyoruz.

Tüm bunlara rağmen ihracatta toparlanma görmek içimizdeki potansiyeli görmek açısından memnuniyet verici. Ekim ayında ihracatın ithalatı karşılama oranının % 87,9 ile 2020 yılının en yüksek rakamına ulaşmış olmasından mutluyuz. Fakat, bu rakamlara farklı açılardan da bakmamız gerekiyor; ihracatın ithalatı karşılama oranı 2019 Ocak-Eylül döneminde %86,3 iken, 2020 yılının aynı döneminde maalesef %75,8'e gerilemiş. İhracat bedeli son 5 yılda yüzde 20 oranında artarken, kilogram başına ortalama ihracat birim fiyatı 1,6 dolar seviyesinden 2020 yılında 1,09 dolara kadar gerilemiş durumda.

İhracat hacminde kazandığımız ivmeyi doğru yatırım hamleleri ile besleyebildiğimizde yüksek katma değerli ürün ve üretim yapısına geçişimiz hızlanacak, ihracat birim değerimiz (ki ortalamada en az 2,5-3 dolar olmalı diye değerlendiriyorum) ve yüksek teknolojili ürünlerin ihracat içindeki payı süratle artacaktır.

Pandeminin birinci dalga etkisinin kısmen azaldığı Haziran ayında Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankası’nın uygun oranlarda ve vadede fonlama yapacağının duyurulması bu süreci ivmelendirmek için çok önemli bir fırsat yaratmış ve bizleri çok memnun etmişti. Ancak, dış kaynak umuduyla yatırım planlarını güncelleyen ve başvuru yapan üyelerimizden, 4-5 ay geçmiş olmasına rağmen, henüz süreci tamamlanmış firma bulunmamaktadır. Söylem-eylem uyumsuzluğu nedeniyle zaman aleyhimize işlemektedir.

Küresel ölçekte pandemi kırılganlığını fırsata dönüştürme potansiyeli ve iştahı yüksek Türk sanayicisi olarak Cumhuriyetimizin 100’üncü yılına çok daha hazır ve küresel oyuncular arasında girebilmemiz için orta ve uzun vadeli ekonomik kredi ihtiyacımızı giderecek yeni bir teşvik ve destek modeli ülke olarak zamanı lehimize döndürecek ve topyekûn kalkınmamızı hızlandıracaktır.
fixed-whatsapp-icon