Mustafa KAYA

Mustafa KAYA

554 Yazı

EKOPOLİTİK: SUAVİ’YE ÖZEL’DEN SONRA DENİZLİ’DE SAHİP ÇIKTI!

**KEMAL YALÇIN ‘TÜRKÇE’NİN DÜNYA ELÇİSİ DENİZLİLİ ÇAKIR’I ANLATIYOR!”-1



İstanbul’da MHP Beykoz İlçe Başkanlığı'nın hedef göstermesi sonucu konser sırasında bir grup tarafından düzenlen saldırı girişimine maruz kalan, ardından Seydişehir 30 Ağustos Konseri Ülkü Ocakları'nın itirazları sonrası iptal edilen ünlü sanatçı Suavi’ye CHP Lideri Özgür Özelden sonra şimdi de CHP Denizli sahip çıktı.



Suavi 9 Eylül’de konser vermesi için CHP İl Örgütü tarafından Denizli’ye davet edildi. Denizli’de; CHP'nin kuruluşunun 101. yıl dönümü nedeniyle "Kuruluş ve Kurtuluş Konseri" düzenlenecek. Sanatçı Suavi, 9 Eylül Pazartesi akşamı saat 20.30'da  Delikliçınar Şehitler Meydanı’nda sahne alacak. Ve Açıkhava konserinde Denizli’lilerle buluşacak. CHP Genel Başkanı Özgür Özel yaşanan olumsuz olaylar üzerine Sanatçı Suavi'yi evinde ziyaret ederek destek çıkmış. Ve “Bir daha böyle bir şey yaşanmayacak! Bütün CHP’li belediyeler sanata ve sanatçılara kucak açar ve her zaman açacaktır” dedi.



CHP DENİZLİ; 9 EYLÜL’Ü ATATÜRK VE VATAN DOSTU SUAVİ KONSERİ İLE KUTLUYOR!
CHP’nin kuruluşunun 101. yıl dönümü nedeniyle tüm yurtta olduğu gibi Denizli'de de etkinlikler düzenlenecek. CHP Denizli İl Başkanlığı tarafından 9 Eylül Pazartesi günü 101. Yıl Kortej Yürüyüşü gerçekleştirilecek. Saat 19.23'te Denizli Valiliği önünde başlayacak yürüyüş, Delikliçınar Meydanı’nda sona erecek. CHP'nin kuruluşunun 101. yıl dönümü nedeniyle "Kuruluş ve Kurtuluş Konseri" düzenlenecek. Sanatçı Suavi, 9 Eylül Pazartesi akşamı saat 20.30'da Çınar Meydanı’nda sahne alacağı konserde Denizlililerle buluşacak.



CHP Denizli İl Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada, "Ülkemizin kurtuluş, partimizin kuruluş yıl dönümünde bu coşkuyu birlikte yaşayalım. Kortej yürüyüşü ile başlayacak programımızı Atatürk ve vatan dostu sanatçımız Suavi'nin Delikliçınar Meydanı'nda gerçekleştireceği muhteşem konseri ile taçlandıracağız" ifadelerine yer verildi. Ayrıca, CHP'nin kuruluşunun 101. yıl dönümü etkinliklerine bütün Denizli’liler davet edildi.



SUAVİ’NİN OĞLU DA DENİZLİ’DE AYNI KADERİ PAYLAŞMIŞTI!
Bundan 27-28 yıl önce 90’lı yıllardı. (1995-1997 arası) Ünlü sanatçı Suavi’nin oğlu Andaç Saygan bir (spor) etkinlik için Denizli’ye gelmiş ve PAÜ Yurtlarında arkadaşları ile kafile olarak konaklıyorlardı. O sıralar okulda ve yurtta Devrimci öğrencilerle Ülkücü öğrenciler arasında küçük çaplı gerilimler yaşanıyordu. O dönemde kurcusu ve yöneticisi olduğumuz DEHA TV Haber Merkezi’ne bir haber ihbarı geldi. Ülkücü öğrenciler, içlerinde Suavi’nin oğlunun da bulunduğu misafir öğrencilerin üzerine yurtta “idrar dolu” torbalar atmış ve olaylar çıkmıştı. Evet, bu olaydan yıllar sonra ilerici, yurtsever ve Atatürkçü sanatçı Suavi’de bu kez oğlu Andaç Saygan’ın yaşadığı saldırının bir benzerini, bir gerici saldırı kampanyasını yaşıyordu adeta. Ancak ünlü sanatçıya CHP ve CHP’li Belediyeler sahip çıktı. Ne diyelim? CHP Lideri Özgür Özel’in de dediği gibi “Kültürün, sanatın ve sporun partisi, politikası olmaz. Bu yapılan tüm cahil cühela hareketler de asla cevapsız kalmaz!”



ÖZEL’DEN İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜ MESAJI!
CHP'de Tüzük Kurultayı süreci Sivas'ta resmen başladı: Ve Özgür Özel'den iktidar yürüyüşü mesajı geldi.CHP, İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı'nı Sivas Kongresi'nin 105. yıl dönümü nedeniyle (sembolik olarak) Sivas'ta başlattı.



CHP lideri Özel, CHP'nin iktidarın tek ve en güçlü seçeneği olduğunu söyleyerek, "İktidar yürüyüşümüzü başlatıyoruz" dedi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı'nda yaptığı konuşmada, Sivas Kongresi'nin 105. yıl dönümüne dikkat çekerek önemli mesajlar verdi. Özel, yaklaşan seçimlerde CHP’nin iktidara geleceğini vurguladı.




HORZUM; “DEĞİŞİMİ; DEĞİŞİMİN İL BAŞLADIĞI SİVAS’TAN BAŞLATTIK!”
Öte yandan CHP Tüzük Hazırlık Komisyonu Üyesi olan CHP İl Başkanı Ali Osman Horzum da Sivas’ta hazır bulundu. CHP eski Genel Başkanları “Murat Karayalçın, Altan Öymen ve Hikmet Çetin" ile sohbet eden Horzum, Kurultay’ın en hareketli ve dikkat çeken İl Başkanlarından biri oldu.



Ali Osman Horzum Sosyal Medya hesabından yaptığı paylaşımda; “Değişimi, değişimin ilk başladığı yerden başlattık. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel liderliğinde partimizin de ilk kurultayı olarak kabul edilen Sivas Kongresi’nin 105’inci yıl dönümünde düzenlenen İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı’mızın açılışını gerçekleştirdik. Partimizin bir neferi olan İl Başkanlarımızla tam kadro Sivas’tayız. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan yürüyoruz” dedi.





BAŞKAN BİRSEN ÇELİK’TEN STK ÇATI KURULUŞU İLE AVRUPA YOLCUSU!
Hambat Yerel Eylem Grubu Başkanı Bozkurt Belediye Başkanı Birsen Çelik, Yönetim kurulu Üyeleriyle birlikte 7- 13 Eylül arasında Avrupa’ya çıkarma yapacak. 2022 yılında kurulan Hambat Yerel Eylem Grubu, Bozkurt’taki tüm STK’ların çatı kuruluşu. Hambat Yerel Eylem Grubu yüzde 90’ı Avrupa Birliği yüzde 10’u Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından finansa edilen yerel eylem grubu.



AB ÜLKELERİNDE BELEDİYE ÇALIŞMALARINI İNCELEYECEKLER!
Yurt dışındaki yerel eylem grubu ve belediyelerin örnek çalışmalarını incelemek ve çalışmaları Bozkurt’ta hayata geçirmek için Avrupa seyahati planlandı. Bozkurt Belediye Başkanı Birsen Çelik “Arnavutluk, Karadağ ve Kosova’daki yerel eylem grupları, dernek ve ataşeliklerin misafiri olacağız. Kadın kooperatiflerini ziyaret edeceğiz. Uluslararası İş Birliği Toplantısı’na katılacağız. Türkiye, Denizli ve Bozkurt’u tanıtacağız. İtalya, Avusturya, Finlandiya’da daha önceki yıllarda benzer toplantılara katılmıştık” ifadelerini kullandı.


     
KEMAL YALÇIN ‘TÜRKÇE’NİN DÜNYA ELÇİSİ DENİZLİLİ SABRİ ÇAKIR’I ANLATIYOR!”-2
Denizlili tanınmış fotoğraf sanatçısı Mehmet Çakır'ın uzun yıllardır Almanya'da yaşayan ağabeyi Öğretmen-Yazar Sabri Çakır geçtiğimiz ay hayata veda etti. Sabri Çakır; Türkçenin Almanya ve dünyada yaşaması ve gelişmesi için ısrarla çalışan, Almanya ve yurtdışındaki çocuklar için, 40 ayrı Türkçe ders kitabı hazırlamış öğretmen, araştırmacı ve tanınmış Denizli’li bir yazar. Çardak'a bağlı Beylerli'li “Türkçe’nin bu Dünya Elçisi” Sabri Çakır’ı bu dünyadan göçmeden önce yaptığı röportajla Emanet Çeyiz’in yazarı ünlü belgesel romancı, mikro tarihçi ve Avrupa Türkiyeli Yazarlar Birliği Başkanı Kemal Yalçın anlattı.



SABRİ ÇAKIR’LA SÖYLEŞİ!

Kemal Yalçın; Kendinizi tanıtır mısınız?

Sabri Çakır; Babam, 1955 yılında, âsi kuzuların doğduğu ayda dünyaya geldiğimi söylerdi. Demek ki mart ayının başlarında doğmuşum. İlkokulu doğduğum yerde; Denizli’nin Çardak ilçesine bağlı Beylerli köyünde bitirdim. 1966’da Isparta Gönen İlköğretmen Okuluna girdim. Okulun gazetesi Gonca’da şiir ve öykülerim yayımlanıyordu. 1970’te, son dörtlüğü çıkarılarak bez üzerine yazılmış ve belediye duvarına asılmış, Âşık İhsani’ye ait siyasi bir şiirin şairi olabileceğim zannıyla Çanakkale İlköğretmen Okuluna sürüldüm. Suçumun böyle bir kuşkudan ibaret olduğunu oradaki savcıdan öğrendim. Bu okulu 1974’te bitirdim ve İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulunun Almanca Bölümünde okumaya başladım. 1976’da Almanya’da oturan bir işçi ailesinin kızıyla evlendim. 1978’de lisans diploması alarak Almanca öğretmeni oldum. Faşistlerin kontrolünde olduğu için atandığım lisede çalışamadım ve o sırada Almanya’da oturan eşimin yanına giderek orada iş aradım. 1979’da Gelsenkirchen’de başladığım Türkçe öğretmenliğini, sağlığımın bozulması nedeniyle 2011 yılına kadar sürdürebildim. Eşim Elif’le birlikte Emre adlı bir oğlan, Senem adlı bir kız yetiştirdik. Onlar da büyüyüp bize Ömer, Zeynep ve Zerrin adında üç torun armağan ettiler.
Şimdi emekliyim. Meşakkatli bir tedavi sürecinden sonra ben lenf kanserini, eşim de meme kanserini yendi. Gelsenkirchen ile Denizli arasında mekik dokuyoruz. Elimizden geldiğince hayatımızı güzelleştirmeye ve mutluluğumuzu artırmaya çalışıyoruz.



Kemal Yalçın; Yazarlık Serüveni Nasıl Başladı? Neden Ve Ne Zaman Yazmaya Başladınız?

Sabri Çakır; Yazarlık serüveni ilkokul beşinci sınıfta başladı. Yazdığım şiirler sınıf öğretmeni tarafından beğeniliyor ve sınıfımızdaki duvar gazetesine asılıyordu. Gönen İlköğretmen Okulunda da şiir ve öykü yazmayı sürdürdüm ve onlardan bazıları okul gazetesi Gonca’da yayımlandı. Gönen İlköğretmen Okulundaki Türkçe öğretmenlerimin dil yönünden gelişmeme katkıları büyüktür. Her ay bir roman inceliyor, ondan not alıyorduk. Artık beni kim tutar? Her hafta bir roman okumaya başladım. Romanların yanı sıra şiir, öykü kitaplarını da adeta su gibi içiyor ve edebiyat dergilerinin her yeni sayısını dikkatle inceliyordum. Bu ilerleyişim başta okul müdürümüz olmak üzere bazı öğretmenlerimin de dikkatini çekiyordu. Bu yüzden müdürümüz Kütüphaneler Haftası gibi önemli günlerin konuşmalarını bana yaptırıyordu. Bir yıl yaz tatilinden sonra yeni bir Türkçe öğretmenimiz gelmişti, bizden Gonca gazetesi için öykü ve şiirler hazırlayıp vermemizi istedi. Ben de bir şiir verdim. Öğretmen bir gün toplanan metinleri gözden geçirmiş olarak derse geldi ve bana başkasının şiirini kopya çekmiş olduğumu anladığını söyleyerek neredeyse hakaret ölçüsünde sözlerle yüklendi. Çok ağladım ve iki saatlik dersin sonuna kadar öğretmene haksızlık yaptığını anlatan bir protesto şiiri yazdım ve sınıftan çıkarken o kâğıdı eline tutuşturdum. Bir hafta sonraki Türkçe dersinde öğretmenim, ağlayarak arkadaşlarımın gözü önünde benden özür diledi ve başta verdiğim o şiir Gonca’da yayımlandı. Meslek hayatım boyunca o öğretmenlerimin çalışkanlıklarını, dürüstlüklerini ve dillerini örnek aldım. Özellikle Hüseyin Seçmen, Özbek İncebayraktar, Mehmet Bal, Ali İhsan Şirincan, Seniha Şen, İlhami Arslan ve resim öğretmenimiz Muzaffer Bey hayran olduğum öğretmenlerimdi. Tümüne her zaman teşekkür ediyorum. Çanakkale İlköğretmen Okulunda düzenlenen şiir okuma yarışmasında, benim yazdığım şiiri okuyan arkadaşım birinci oldu, ben de Ahmet Arif’in bir şiiriyle ikinci oldum. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Yüksek Okulunda da çok değerli hocalarım vardı. Prof. Şara Sayın, Prof. Nilüfer Gökberk Suman, çevirmen Ahmet Cemal, Prof. Tülin Polat, Prof. Emel Huber ve Prof. Zehra İpşiroğlu hocalarımdan bazılarıydı. Her birinden çok şey öğrendim. O değerli insanlara ne kadar teşekkür etsem azdır. Türk Dili dergisinde ilk şiirim çıkmıştı ki Almanya’ya gittim. Almanya’da bir yandan öğretmenlik yaparken, bir yandan da Türk işçilerini anlatan ve yabancı düşmanlarını eleştiren şiirler yazdım. Bu şiirlerin Almancaları Amerika’da, Almanya’da, İsveç’te ve Hollanda’da Almanca; Türkçelerinden birkaçı da Türkiye’de Türkçe ders kitaplarına alındı. Aynı şiirler antolojilerde, dergi ve gazetelerde yayımlandı, ayrıca Amerika’da düzenlenen Çağdaş Alman Şiiri haftasında okundu. 2004 yılında Amerika’da, “We Wanted to Live” (Yaşamak İstiyorduk) adlı bir öykü kitabım yayımlandı. Öykü ve şiir yazmayı sürdürüyorum. Sağlığım elverirse önümüzdeki yıllarda şiir ve öykülerimi kitaplaştırmayı planlıyorum.



Kemal Yalçın; Bugüne Kadar Yayımlanan Kitapların İsimleri Nelerdir?

Sabri Çakır; Avrupa’da okullara giden Türk öğrencileri için iki dizi halinde, Temel Türkçe ve Türkçe Anadil Dersleri adını taşıyan ders kitaplarını hazırladım. Temel Türkçe dizisinin 11, 12 ve 13 numaralı kitapları ise liselerin yüksek bölümü için hazırlandı. O zamanki yayınevi bu son üç kitabı, baskı masraflarını artıracağı korkusuyla benim isteklerim doğrultusunda resimlemekten kaçındı. Bu yüzden ne zaman bu kitapları elime alsam, gözümün önüne yazı görmekten usanan öğrencilerimin çehreleri gelir ve içim kıyılır.



Kemal Yalçın; Kaç Tane Ders Kitabı Hazırladınız?

Sabri Çakır; Hazırladığım ders kitaplarının sayısı, çalışma kitapları ile birlikte 40’ı geçti. Bence önemli olan sayı değil, kitabın niteliğidir. Ancak özenle ve kurallara uygun olarak hazırlanmış ders kitapları değerlidir. Bu yüzden sayılara itibar etmeyi doğru bulmuyorum.



Kemal Yalçın; Ders Kitabı Yazmaya Ne Zaman Başladınız, Ders Kitabı Yazmanın Zorlukları Nelerdir?

Sabri Çakır; Ders kitabı hazırlamaya 1980 yılında, üç meslektaşımla birlikte başladık. Metinlerle Türkçe Dersleri adını taşıyan bu dizinin ilk kitabını birlikte hazırladık. Dizinin son iki kitabını ise ben hazırladım, fakat yayınevi sahibi bazı ticari kaygılarla o kitaplara öteki üç yazarın adını da koydu. Adları konduğu için telif ücretlerini de yıllarca dört yazara eşit olarak paylaştırdı. Kemal bey, şimdi söyleyeceklerimi belki yadırgayacaksınız, fakat ben bunları ölünce mi açıklayacağım? Şimdi anlatayım da hem ben rahatlayayım, hem herkes bazı gerçekleri öğrenmiş olsun: Yazarlardan hiçbirisi son iki kitabın telif ücretlerinde hakları olmadığını söylemediler. Üç kuruş paranın bile karakterleri bozacak kadar güçlü olduğunu görünce şoke oldum. Ki onlardan birisi okul arkadaşımdı, birisi öğretmen okulundan öğretmenimdi, üçüncüsüyle de Almanya’da tanışmıştım. Elbette onlarla ilişkimi kestim. Daha sonra onlardan birisi bir grup kurarak, ortaokullar için yeni bir ders kitapları dizisi hazırladı. O zamanlar henüz internet olmadığı için kaynak bulmak en büyük zorluklardan biriydi. Onlar bu zorluğu benim emeğimi çarçur ederek aştılar. Kitaplarına koydukları metinlerin büyük bir bölümünü, benim daha önce hazırladığım kitaplardan ya da benden edindikleri fotokopilerden aldılar. Onların bu hazıra konmayı kendilerine yakıştırmalarını şaşırarak seyrettim. Çünkü bende daha ciltlerce ders kitabına yetecek kadar kaynak vardı. Öğretmen okulundan beri okuyup hafızamda biriktirdiklerim artık burada işime yarıyordu. Evimdeki odanın birini çalışma odasına dönüştürerek, yaklaşık altı bin kadar kitabın içinde, yepyeni metinlerle yeni ders kitapları hazırladım. Böylece bu işe ne kadar önem verdiğimi ve bu iş üzerinde ne kadar ciddiyetle çalıştığımı kanıtladım. Onlar ise bana benzeyen yeni bir hamal daha bulamadıkları için oldukları yerde kalakaldılar. Ben hâlâ ders kitaplarıyla uğraşmaktayım; yeni çalışmalarım var. Ya onlar nerede, sayıca benden çok oldukları halde neden üretemiyorlar? Oturup bir düşünsünler ve yüzleri varsa birazcık utansınlar! Beni tarifsiz acılar içinde, bir köşede yapayalnız bırakarak, kansere yakalanmama katkıda bulunabildikleri için de sevinsinler! Bir süre sonra yeni bir kitap dizisinin komisyonuna davet edilince, koşarak gittim. Çünkü Türkçe için katılamayacağım çalışma, katlanamayacağım fedakârlık yoktu. Her yazar arkadaş bir ünite hazırlıyor, taslak halinde hazırladığı ünitenin bir kopyasını da yöneticiye veriyordu. Ben de hazırladığım taslağın bir kopyasını ona verdim. Hazırladığım ünite uzun olduğu için ne yazık ki bazı yazılar kitaba girmedi. O sıralarda bir haber duydum: Bizim yönetici de ders kitapları hazırlamaya başlamış. Aylar sonra komisyonun hazırladığı kitapla birlikte onun hazırladığı kitabın da birinci cildi çıktı. Bir de ne göreyim: Benim üniteme girmeyen bir metni kitabına koymuş, altına da yalnızca “kısaltılmıştır” yazmış. (İki yüz sayfalık bir çocuk kitabını kısaltarak bir sayfalık nefis bir öykü biçimine getirmiştim. Bu çalışma en az iki haftamı almıştı.) Başımdan kaynar sular döküldü. “Kısaltan” deyip adımı yazsaydı, hiç sorun yoktu. Hani nerede kaldı emeğe saygı, nerede kaldı eğitimcilik? Emeğe saygı göstermeyen birisi nasıl eğitimci olabilir? Beni bu olay derinden yaraladı. Grubumuzu yöneten kişiye karşı güvenim ve saygım yok oldu. İkinci kitabın çalışmaları sürerken, çok yorulduğumu öne sürerek gruptan ayrıldım. Gerçek ayrılma nedenimi söyleseydim, grup dağılabilirdi. Türkçe’nin zarar görmemesi için kısacık bir mektup yazarak sessizce uzaklaşmayı doğru buldum. Fakat komisyonda bulunduğum süre içinde değerli bilim insanı Eike Thürmann sayesinde ders kitabı hazırlanışıyla ilgili bilgilerimi artırdım. Bana bu büyük iyiliği yaptığı için kendisine çok teşekkür ediyorum.

SABRİ ÇAKIR RÖPORTAJININ DEVAMI YARIN…

fixed-whatsapp-icon