Mustafa KAYA

Mustafa KAYA

561 Yazı

EKOPOLİTİK: SİVİL İTAATSİZLİK DENİZLİ VE EGE’DE ÖKSÜZ KALDI!

**YARIM KALMIŞ BİR YAZI; YAŞAR TOK!



İzmir’de “Kitapçı Yaşar” lakabıyla anılan; Denizli’de kültür, sanat ve edebiyat yazılarının yanı sıra, arkeoloji, tarih, çevre ve ekoloji (Kadim Meandros) konularında yazdığı makaleler, yaptığı haberler, yazı dizileri ve gazete köşe yazıları ile tanınan gazeteci Yaşar Tok  “zamansız ve apansız” bir şekilde hayata veda etti.





31 Mart Yerel Seçimleri sonrası Denizli’deki 1 Mayıs Mitingi’nde buluşup görüştüğümüz Yaşar Tok (Yaşar Abimiz) adeta “yarım kalmış bir yazı” gibi aramızdan ayrıldı ve sonsuzluğa yelken açtı. Denizli Gazetesi, Denizlihaber.com, D20haber.com sitelerinin köşe yazarı, DRT TV’nin (Tarihin İzinde) programcısı, metin yazarı, kitap ve dergi editörü “toplumcu kalem adamı” Yaşar Tok’un ölümü Denizli basın camiası ile kentin entelektüel sanat çevrelerinde büyük bir üzüntü ile karşılandı.





İki üç yıl önce aort anevrizması nedeniyle acil olarak kaldırıldığı hastanede hekimlerin çabaları ile yeniden hayat bulan Tok, bu rahatsızlığın devamı olarak İzmir’deki Ege Üniversitesi hastanesinde kalp ve damar ameliyatı olmuş ve  ardından yoğun bakım ünitesine alınmıştı. Gazeteci Yaşat Tok’un durumu sabah saatlerinde kötüleşti ve hekimlerin tüm müdahalelerine rağmen kurtarılamadı.



O DENİZLİ BASINININ “SOL KANAT OYUNCUSU” İDİ!
DRT’de 6-7 yıl birlikte çalıştığımız (O bizim takımın sol kanat oyucusuydu) Yaşar abiyle ilgili şok eden haberi sabah saatlerinde arayan gazeteci dostum Muhammet Karaçay’dan aldım. Ardından Yaşar Tok’un en son köşe yazıları kaleme aldığı (Engin Ünal, Yunus Ünal ve İlke Ünal’ın haber sitesi) D20haber.com haber sitesini tıkladım. Bu beklenmeyen ölüm haberini bir solukta okudum. Bunu çoğunuz bilmez. Yaşar Tok tam anlamıyla bir 78 Kuşağı (78’liler) Devrimcisidir. 12 Eylül’ün koyu karanlık cunta günlerinin “aranan, kovalanan” Halkın Kurtuluşu (TDKP)’li İzmir kaçaklarından biriydi. Sivil itaatsizliğe inanan (Otonom Marksist) Yaşar Tok’un onca badire atlatan yaralı yüreğini düşündüm bir süre. Yüreğim cız etti, kedere ve hüzne. 



İNANDIĞI GİBİ YAZDI, YAZDIĞI GİBİ YAŞADI!
Yaşar abiyle ilgili en çarpıcı ve hüzünlü yazılarda yine D20haber.com’da yayınlanmıştı. “D20haber.com haber sitesi Yazarı Gazeteci Yaşar Tok, İzmir’de Ege Üniversitesi Hastanesinde kalp ameliyatı geçirdi. Dün yapılan ameliyatın ardından yoğun bakıma alındı. Doktorlar 48 saatin kritik olduğunu söylerken, bizler ‘Yaşar abi ayağa kalkar. Daha önce bunu başardı’ demiş ve umutlanmıştık. Olmadı, kalbi iki kez durdu ve maalesef beklemediğimiz acı açıklama yapıldı. Doktorlar ‘Yaşar Tok’u kaybettiğimizi söyledi.’ Oysa Yaşar Tok, Pamukkale’deki Hierapolis Ören Yeri’ne yapılması planlanan ‘dijital müze’ ile ilgili son yazısına şu notu iliştirmişti okurları için: ‘Zaman aralığını tahmin edemediğim bir süre için yazılarıma zorunlu olarak ara vereceğim. Ama dönmeyi arzu ediyorum. Umarım bu aralık uzun sürmez, eleştirdiklerimizin hevesi kursağında kalır ve bu sütunlarda kaldığımız yerden yazmaya devam ederiz. Şimdilik hoşça kalın!’ Olmadı, kaldığı yerden devam için dönemedi Yaşar Tok. Şimdi yıllarca temiz kalsın diye mücadele verdiği Büyük Menderes Nehri (Antik çağlarda kadim bir çok uygarlığı barındıran Meandros), Dalaman Çayı, çevre ve arkeoloji öksüz kaldı. Ruhun şad olsun…” (D20haber.com) Haber sitesine girdiğinizde karşınıza dikilen o spot ile Engin Ünal ve Yunus Ünal’ın kaleme aldığı yazılar yüreğimizi bir kez daha kanattı. “Kalemi sivriydi, diken gibi batardı yaramazlara. İnandığı gibi yazdı, yazdığı gibi yaşadı. Ama erken, beklenmedik anda veda etti. Seni özleyeceğiz Yaşar Tok. Yoldaşın sevdiklerin olsun!”



YAŞAR TOK’UN RUHUNU ŞAD’ ETMEK İÇİN BU İKİ KİTABI MUTLAKA OKUYUN!
Michael Hardt ve Antonio Negri’nin kaleme aldığı ve ilk Türkçe baskısı 2000’li yılların başında yayımlanan İmparatorluk’u okuduktan sonra DRT Denizli’de birlikte çalıştığımız Yaşar Tok’a kitap hakkında ne düşündüğünü sordum. O ise bana “Negri ‘Otonom Marksist bir düşünür. Aynı yazarların Çokluk kitabını da okumalısın” dedi. Neo Kapitalizmi artık “Emperyalizm” tanımının da tarif edemediğini, sermayenin uluslararasılaşma ve sınır tanımaz niteliğinin ancak “İmparatorlukla”, bu duruma muhalefetin de yine ancak “otonom muhalefetle” (yerel inisiyatiflerle) açıklanabileceğini savunan kitaplardı Yaşar Abi’nin “ikisi birden okunmalı” dediği bu iki kitapta. İşte bu nedenle Yaşar Tok’u anmak ve şad etmek isteyen her arkadaşı ve dostu bu iki kitabı; “İmparatorluk ve Çokluk’u” mutlaka okumalı. Sibernetik ve Dijital Devrim Çağı’nın (Endrüstri 4.0) başlangıç kitaplarıdır bu eserler.



İMPARATORLUK VE ÇOKLUK İÇİN BİR ÖZSÖZ!
Hardt ve Negri’nin İmparatorluk’u yayımlandığında, dünyadaki muhalif güçler uzun yılların ataletini yeni yeni kırmaya, küresel egemenliğin bu yeni biçimini sorgulamaya başlıyordu. Kitapta yazarlar, emperyalizm teriminin artık günümüzü açıklayamadığını, bunun yerine ulus-devletler kadar ulus üstü kurum, şirket ve STK’ları da içeren, her yere yayılan bir emperyal ağın var olduğunu savundular; bu yeni egemenlik biçimi karşısında ulusal ve yerel eksenli direnişlerin etkisiz kaldığını söyleyip yeni bir enternasyonalizm önerdiler. İmparatorluk’un tamamlayıcısı niteliğindeki Çokluk, Seattle’dan Irak Savaşı protestolarına kadar bu önerinin pratikte denendiği, birçok toplumsal eylemi ve meydan okudukları küresel sürekli savaş halini açıklıyor, bir mücadele perspektifi çiziyor.Artık düşmanı ve alanı belirsiz olan, sürekli bir küresel savaş hali içinde yaşıyoruz. Bu durum yaşamın her alanına yayılıp, demokrasinin süresiz askıya alınmasına zemin hazırladı. Bu savaş temelinde kurulan yeni sömürü ve ekonomik hiyerarşi topografyasının hatları, ulusal sınırların ötesinde belirginleşiyor: Küresel bir Apartheid düzenine giriyoruz; azınlığın zenginliği, çoğunluğun emeği ve yoksulluğu sayesinde sürüyor. Oysa son yıllardaki direniş dalgasının gösterdiği gibi, küreselleşme aynı zamanda, ülkeler ve kıtalar boyunca uzanan sayısız ortaklaşma biçimine de hayat verdi. Farklı farklı emek biçimleri tekilliklerini korudukları halde, birlikte ortak zeminler geliştiriyorlar ve bunlar her tür üretimin koşulu haline geliyor. Tekillikler, bu ortak payda temelinde etkileşiyor, farklılıklarından vazgeçmeden bir araya geliyor. Çokluk, işte bu tekillik ve ortaklık dinamiğinden doğan öznelliktir. Çokluk ne “halk” gibi türdeş bir bütün, ne de “kitleler” gibi parçalı bir yapıdır. Tekilliklerin hareketi, küresel kapitalist hiyerarşiler için sürekli bir tehdit artık. Onlar bariyerleri aşıyor, duvarların altını oyan bağlantı tünelleri kazıyor; yaratıcılık çizgilerinin her kesişiminde, toplumsal öznellikler daha melez, alaca hale geliyor, kontrolün tektipleştirici gücünden uzaklaşıyor. Özdeşlikler olmaktan çıkıp tekillikler oluyorlar. Etkileşip karışan diller tek ve birleşik bir dil değil, bu tekillikler çokluğunun bağrında ortak bir güç yaratıyor. Bu ağ tipi yeni örgütlenmeyi anlamak için yazarlar, geçmişin merkezi örgütlerinden gerilla hareketlerine, oradan da alternatif küreselleşme mücadelesine uzanan bir soy kütüğü çıkarıyor ve örgütlenme biçimlerinin nasıl gittikçe demokratik ve açık hale geldiğini gösteriyor. Rüzgarı, denizi ve toprağı boyunduruk altına alamazsınız: Çokluk da emperyal egemenliğin elinden sürekli kayar, çünkü siyasal bir yapının doktriner, hiyerarşik ve disipliner organlarına tamamen hapsedilemez. Tarihte ilk kez mutlak demokrasi olanaklı hale geldi, her tür egemenlik biçimini yok etmek mümkün artık. Bu olanağı gerçekleştirmekse çokluğun projesi…

fixed-whatsapp-icon