Mustafa KAYA

Mustafa KAYA

558 Yazı

EKOPOLİTİK: **O' BELEDİYEYE ÇOK YAKIŞTI, DARISI BARO'NUN DA BAŞINA!(**)

Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Bülent Nuri Çavuşoğlu’nun ORC Araştırma'nın Temmuz ayında gerçekleştirdiği “yerel yönetimler memnuniyet araştırmasına” göre Türkiye’nin en beğenilen üçüncü büyükşehir belediye başkanı seçilmesinin ardından şimdi de Merkezefendi’nin kadın başkanı Şeniz Doğan yine ORC’nin “yerel yönetimlerde kadın yöneticilere bakış” başlıklı araştırmasına göre; büyükşehir ilçe belediye başkanları arasında başarı oranı en yüksek 4. Belediye Başkanı oldu.



O’ TÜRKİYE’NİN “BAŞARI ORANI YÜZDESİ EN YÜKSEK” KADIN BAŞKANLARINDAN!

ORC’nin anket sonuçları değerlendirmesi böyleydi ancak; araştırma ile ilgili farklı bir okuma yapıldığında Başkan Şeniz Doğan aldığı başarı puanı yüzdesi çok yüksekti (yüzde 58.2) ve bu başarı oranı ile “Ege Birincisi” konumunda yer alıyordu. Şeniz Doğan yine aynı araştırmadaki yüzde 58.2’lik başarı oranı ile Türkiye genelindeki tüm kadın başkanlar arasında da "başarı oranı yüzdesi" en yüksek ilk 5 Kadın Belediye Başkanı” arasında yer aldı.





ŞENİZ DOĞAN EGE BİRİNCİSİ!
Merkezefendi’nin CHP’li Kadın Başkanı Şeniz Doğan ORC tarafından geçtiğimiz hafta yapılan kamuoyu araştırmasında Büyükşehir İlçe Belediye Başkanları arasında başarı oranı en yüksek 4. Belediye Başkanı oldu. Başkan Doğan; ORC Araştırma Şirketi’nin vatandaşların kadın yerel yöneticilerle ilgili kanaatlarini tespit etmek amacıyla nüfusu 150 binin üzerinde 5’i büyükşehir, 6’sı il ve 10’u Büyükşehir ilçesi olan yerleşim birimlerinde 5-12 Eylül tarihleri arasında 10 bin 680 katılımcı ile gerçekleştirdiği ankette en yüksek başarı oranı yüzdesi alan “Kadın Belediye Başkanlarından” biri oldu. Kısacası araştırmada bir kategorik değerlendirme de Ege Bölgesi için yapılsaydı; Merkezefendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan Yüzde 58.2’lik bu başarı oranına göre ise “Ege Birincisi Kadın Başkan” seçilmiş olacaktı.





ŞENİZ DOĞAN BAŞKANLIĞA ÇOK YAKIŞTI, DARISI BARO'NUN DA BAŞINA!
2019 seçimlerinin ardından 2024 yerel seçimlerinde de Denizli’nin 320 bin nüfusu ile Türkiye’nin bazı illerinden büyük ilçesi Merkezefendi’ye Belediye Başkanı seçilen Şeniz Doğan’ın ORC’nin “yerel yönetimlerde kadın yöneticilere bakış” başlıklı araştırmasında aldığı sonuç hiç de tesadüfi değil.



Belediyeciliğin 6. yılında halkın “güler yüzlü, sevgili başkanı” olma özelliğini sürdüren (Ve kendisi de bir hukukçu ve avukat olan) Başkan Doğan; 5-6 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek Denizli Barosu seçimi için de “rol model” olacağa benziyor. Baro Başkanlığına Adaylığını açıklayan Avukat Jülide Keleş Yarışan; Denizli Barosu tarihinde “başkanlık yarışına katılacak ilk kadın aday” ünvanı ile öne çıkınca “Şeniz Doğan Başkanlığa çok yakıştı, darısı Baro’nun başına!” şeklindeki bu savımız da güçlenmiş oldu. 



DENİZLİ BAROSU İÇİN 4 İSİM YARIŞACAK!
Evet, Denizli Barosu’nun 49. Olağan Seçimli Genel Kurulu, 5-6 Ekim tarihlerinde gerçekleştirilecek. Eğer çoğunluk sağlanamazsa genel kurul, 12-13 Ekim’de yapılacak. Baroya bağlı yaklaşık 2 bin 100 avukat, sandık başına gidecek ve oy kullanacak. Denizli Barosu’nun Seçimli Genel Kurulu'nda 4 isim başkanlık için aday olduğunu açıkladı. Mevcut Başkan Adnan Demirdöğer, mevcut yönetimde başkan yardımcılığı görevini yürüten Avukat Ufuk Kök,  Av. Jülide Keleş Yarışan ve Av. Uğur Şimşek başkanlık için yarışacak. Seçim tarihine kadar aday (lehte ve aleyhte çekilmelerle) sayısında düşüş yaşanması da bekleniyor.



YARIŞAN; “GÜÇLÜ BİR BARO İLE GELECEĞİ BİRLİKTE İNŞA EDELİM!”
Baro Başkan Adaylığı’nı bir çağrı ve bildiri ile ilk duyuran isim Avukat Jülide Keleş Yarışan oldu. Yarışan’ın sosyal medya hesabından yaptığı ilk paylaşım da önemli bir duyuru niteliği taşıyordu. Jülide Keleş Yarışan, “Değerli Meslektaşlarımız, Denizli Barosu’nda geçmişin birikimini ve geleceğin dinamizmini, dayanışma ruhu ve mesleki saygınlıkla bir araya getirerek, güçlü bir yapı inşa edeceğiz. Avukatlar olarak adaletin sesi ve toplumun güvencesiyiz.  Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Bağımsızlık, gelecek, hürriyet; her şey adaletle ayaktadır.” Bu ilhamla, baromuzun hukuk sistemindeki öncü rolünü daha da güçlendirmek için 49. Olağan Genel Kurulda hep birlikte karar vereceğiz. Baromuzun ve kıymetli mesleğimizin geleceğini tüm meslektaşlarımızın katılımıyla şekillendirmek üzere yola çıkan yönetim kurulu, disiplin kurulu, denetleme kurulu ve TBB delegesi adaylarımızla sizleri buluşturmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Güçlü bir Denizli Barosu ile geleceği birlikte inşa edelim” çağrısı yaptı.



İŞTE YARIŞAN’IN YÖNETİM KURULU!
Baro Başkanlığı’na talip olan Kadın Başkan Adayı Avukat Jülide Keleş Yarışan’ın yönetim kurulu listesi şu isimlerden oluşuyor: “Av. Derya Günaydın Kacar, Av. Esin Tunceroğlu Göçgeldi, Av. Gülden Değirmenci Akbaba, Av. Ayşe Erçetin Erkoç, Av. Abdullah Cengiz Kılıç, Av. Tevfik Barbaros Ulutaş, Av. Ahmet Çoban, Av. Mehmet Ahmetoğlu, Av. Çağlar Metin ve Av. Uğur Didin.”



DEMİRDÖĞER YENİDEN (3. DÖNEM İÇİN) ADAY!
Mevcut Başkan Demirdöğer’in Denizli Baro Başkanlığı’na yeniden aday olduğu açıklandı. 2021 yılında yapılan  Denizli Barosu 47. Olağan Genel Kurulu’nda Baro Başkanı seçilen Demirdöğer 2 dönemdir baro başkanlığı yapıyor. Adnan Demirdöğer’le Denizli Barosu ilk kez sol-sosyal demokrat başkan ve yönetimlerden sağ tandanslı bir başkan ve yönetime geçmişti.



“FARKLILIKLARIMIZ ZENGİNLİĞİMİZDİR!”
Demirdöğer, “Farklılıklarımızın zenginlik olduğunun bilinciyle ve farklılıklarımızdan güç alarak Denizli Barosu’nun ve mesleğimizin sorunlarına çözüm bulmak amacıyla çıktığımız yolda; tecrübe ve gençliğin buluştuğu, Denizli Barosu’nun kazanımlarının devam ettiği, yargıdaki ve mesleğimizdeki sorunları hedeflerimiz ve ideallerimizle çözümlendirmeye devam etmek için Denizli Barosu Başkanlığı’na adayım. Sevdamız Denizli Barosu ve Avukatlık mesleğidir” dedi. Adnan Demirdöğer’in yönetim kurulu aday listesi şu isimlerden oluşuyor: “Av. Bakiye Karasümen İleri, Av. Berna Yaylalı, Av. Beste Aslan, Av. Esra Mercan Peşdereli, Av. Halil Buğra Acemi, Av. İbrahim Okkaya, Av. Jale Özdemir, Av. Mustafa Serhan Altay, Av. Okan Aksakal ve Av. Yunus Emre Şanlı.”



DEMİRDÖĞER’İN BAŞKAN YARDIMCISI KÖK DE ADAY!
Baro Başkan Adaylığını açıklayan bir başka avukat ise Demirdöğer’in başkan yardımcılığı görevini yürüten Avukat Ufuk Kök oldu. Kök’ün yönetim listesi ise şu isimlerden oluşuyor.  “Av. Aylin Uzar Yılmaz, Av. Seher Aydemir, Av. Büşra Tıkıroğlu, Av. Tuğçe Burhan Arık, Av. Özgür Kargül, Av. Engin Yıldız, Av. Muhsin Dinçer, Av. Alper Güleç, Av. Ömer Faruk Eren, Av. Mustafa Alperen Türemen.” Diğer Baro Başkan Adayı  Av. Uğur Şimşek’in de yönetim kurulu listesini açıklaması bekleniyor.




KADIN ADAYA POZİTİF AYRIMCILIK!
**Bu başlığımız yanlış anlaşılmasın. Bu köşede “kadınlar ve de yönetimlere aday kadınlara” her daim “pozitif ayrımcı” bir yaklaşım sergilenir. Sonuçta mesafemiz bütün adaylara eşittir…



“O’ TÜRKÇE’NİN DÜNYA ELÇİSİYDİ!”
Denizlili tanınmış fotoğraf sanatçısı Mehmet Çakır'ın uzun yıllardır Almanya'da yaşayan ağabeyi Öğretmen-Yazar Sabri Çakır geçtiğimiz ay hayata veda etti. Sabri Çakır; Türkçenin Almanya ve dünyada yaşaması ve gelişmesi için ısrarla çalışan, Almanya ve yurtdışındaki çocuklar için, 40 ayrı Türkçe ders kitabı hazırlamış öğretmen, araştırmacı ve tanınmış Denizli’li bir yazar. Çardak'a bağlı Beylerli'li “Türkçe’nin bu Dünya Elçisi” Sabri Çakır’ı bu dünyadan göçmeden önce yaptığı röportajla Emanet Çeyiz’in yazarı ünlü belgesel romancı, mikro tarihçi ve Avrupa Türkiyeli Yazarlar Birliği Başkanı Kemal Yalçın anlattı.



KEMAL YALÇIN’DAN SABRİ ÇAKIR RÖPORTAJI-4

KEMAL YALÇIN; Türkiye’deki ders kitapları ile Almanya’dakileri karşılaştırır mısın?

SABRİ ÇAKIR; Türkiye’deki dil öğreten ders kitapları henüz öğrencilere anadillerini sevdirecek kadar özenle hazırlanmamış. Ünitelerin dilsel amaçları gelişigüzel serpiştirilmiş. Seçilen metinlerde öğrencilerin dil düzeyleri ve yaşamları yeterince dikkate alınmamış. Yalnızca yazarların ve şairlerin tanınmış olmasına bakılmış. Oysa çocuk kendini ilgilendiren, kendi hayatındaki konularda daha istekli ve daha üretken olur. Bir de hemen hemen her metinle aynı çalışma yapılmış. Oku, anlamadığın kelimeleri bul, metnin özetini çıkar, vb. gibi. Bir ders yılı boyunca bu metotla çalışmaya can mı dayanır? Bu metotla çocuklar anadillerini nasıl sevsinler? Birçok okulda normal defteri bütünüyle kaldırmışlar. Çalışma kitaplarını görünüş olarak bizim buradaki çalışma kitaplarına benzetmeye çalışmışlar. İçine girince yine o eski ezberci anlayışın sürdüğü görülüyor. Örneğin, öğrenciden konuyla ilgili görüşlerini yazarak açıklaması istenmiş. “Ne güzel!” diyorum, fakat bu görüşler için iki satır ayırıldığını görünce dünya başıma yıkılıyor. Çünkü öğrencinin görüşleri iki satırla sınırlandırılıyor.



EZBERCİ DEĞİL, ÜRETİM İÇİN EĞİTİM ŞART!
Aslında öğrenciden düşünce üretmesi, görüşlerini açıklaması istenmiyor. Öğrenciden istenen, sınıfta öğretilen cümleyi ezberlemesi ve oraya yazması. Böyle bir sorunun yanıtının yazılacağı yer, aslında defter olmalıydı. Her öğrenci kelime haznesine, dil yeteneğine, hayal gücüne ve kişisel bilgilerine göre ne kadar uzunlukta yazmak isterse o kadar uzun yazmalıydı. Eğitimin amacı öğrencilere dili kullanmayı ve dili üretmeyi öğretmek olmalıydı. Benim gördüğüm ise, öğrencinin üretici olması engelleniyor. Ders kitaplarındaki resimlere hiç girmesek mi? O kadar sevimsiz, o kadar baştan savma yapılmış resimler var ki şaşırmamak elde değil! Sanki insanlar başka dünyadan gelmiş. Resimler önce kalın siyah çizgilerle çizilmiş de sonradan renklendirilmiş etkisi bıraktı bende. Kâğıt da kalitesiz olunca o resimlere resim demeye bin şahit ister. Böyle ders kitapları sevilmez, böyle ders kitaplarıyla ders yapmak da hem öğretmenleri, hem öğrencileri bıktırır.



KEMAL YALÇIN; Nasıl ve nerede yazıyorsun?

SABRİ ÇAKIR; Çalışma odamda yazıyorum. Çalışırken radyomda hiç anlamadığım bir dilde şarkılar çalıyor. Böylece hiçbir şarkının içeriği ve dışarıdan gelen sesler dikkatimi dağıtmıyor. Bir de çalışmaya başladığım zaman mutlaka telefonumun sesini kapatıyorum. Ancak yemek saatlerinde ve bazen kahve yaptığım zaman, “Beni arayan olmuş mu?” diyerek telefonuma bakıyorum. Bazen birkaç gün telefonu elime almadığım oluyor. Çalışma sırasında boğazlı ve bilekleri lastikli kazak giyemem. Üzerimdeki giysilerin oldukça bol olmasına dikkat ederim. Eşofmanlarımın, pijamalarımın ayak ve el bileklerimi örten yerlerinde lastik bulunmaz. Kolumda saat, parmağımda yüzük olmaz. Her yazdığımı, birkaç sayfa olunca mutlaka yüksek sesle okurum. Gözlerimin fark etmediği bazı hataları kulaklarım yakalar. Bir bölüm bitince, o bölümü en az iki hafta demlenmeye bırakır, iki hafta sonra tekrar okurum. Böylece eleştirel gözle değerlendirme fırsatı bulur, beğenmediğim cümleleri, hatta paragrafları yeniden yazarım. Çalışma sırasında kahve, çay ve bolca su içerim. Eşim fındıklı çikolatamı ve çatalla tüketilmeye hazır meyvelerimi her zaman masamda hazır eder. Zaten kahve ve çaylarımın çoğunu o hazırlar. Ben de çalışma sırasında, sanki uzak doğuda bir tapınakta eğitim alan bir öğrenci gibi tüm kaprislerimden sıyrılmış ve iyice kibarlaşmış olduğumdan ona asla rahatsızlık vermem. O da bana oldukça içten ve güler yüzlü davranarak güç verir. Ne zaman yorulduğumu anlasam, uyuklamaya fırsat vermeden hemen masamdan kalkar ılık bir duş alırım. Bazen bir günde üç kez duş aldığım olur.



KEMAL YALÇIN; Göç hayatı ne zaman başladı? Göçmen bir  yazar olmak ne demektir?

GÖNEN’DEN ALMANYA’YA TÜRKÇE’NİN PEŞİNDE BİR SILA ÖYKÜSÜ!

SABRİ ÇAKIR; İlkokuldan sonraki hayatımı göçmenlik sayıyorum. Daha Gönen’deyken sıla özlemiyle titremeye başladı yüreğim. Çanakkale’de, İstanbul’da yine sıla özlemi çektim. Hele Almanya’da çaresiz bir göçmendim, yandım kavruldum. Almanya’da yazdığım ilk şiirler ağıt gibidir, bazılarını okurken hâlâ gözlerimden yaş gelir. Sanki cehenneme düşmüşüm! Yıllar geçtikçe kendimi toparladım, buradaki yurttaşların ve öğrencilerimin sorunlarıyla ilgilenirken, özellikle de ders kitaplarını hazırlarken yalnızlığımı ve garipliğimi unuttum. Sonunda gördüm ki ben de her Alman kadar güzel yaşamaya hakkı olan, her Alman kadar güzel yaşamayı başarabilen bir insanmışım.



KEMAL YALÇIN;Almanya’ya alışabildin mi? Nasıl bir ülke ve dünya istiyorsun?

SABRİ ÇAKIR; Alıştım mı bilmiyorum, fakat Almanya’da sokağa çıkarken kendimi Türkiye’dekinden daha iyi hissediyorum. En azından eminim ki yürüdüğüm caddelerde kavga edenlerle ve yanındaki hanımını küfürlü bir biçimde azarlayanlarla karşılaşmayacağım.
Alıştım mı bilmiyorum, fakat Almanya’da arabamla yola çıkarken kendimi Türkiye’dekinden daha güvende hissediyorum. Çünkü Türkiye’de şoförlerin çoğu sinyal kullanmıyor, belki bu yüzden sinyal veren şoförleri de ciddiye almıyorlar ya da sinyalin ne işe yaradığını henüz kavrayamamışlar.

“TÜRKİYE’DE YAŞAYAN İNSANLARDA ÇEVRE BİLİNCİ YOK DENECEK KADAR AZ!”
Bir de Türkiye’de yaşayan insanlarda çevre bilinci yok denecek kadar az. Herkes elindeki çöpü olduğu yerde, sokağa atıveriyor. Büyüklerle küçükler arasında pek fark yok. Hele son yıllarda eğitimin İslamlaştırılmasına paralel olarak hızla Osmanlı’ya dönüş çalışmaları beni fazlasıyla üzüyor ve rahatsız ediyor. Bu çağda büyük kentlerin sokaklarında geceleri hâlâ ramazan davulları dolaştırılıyor. Oruç tutanların keyfi için bebeklerin, çocukların, öğrencilerin, işçilerin, hastaların ve oruç tutmayan öteki yurttaşların uykuları bölünüyor. Ayrıca dini bayram sabahlarında şehirlerde gerçek silahların atılmasına müsamaha gösteriliyor. Kulakları sağır eden silah sesleri adeta birbiriyle yarışıyor. Şamanizm’den kalma bu geleneğin sürdürülmesine yetkililer seyirci kalıyor. Böyle bir gidişe akıl erdirmek olası değil. Bunlar gibi Türkiye’de daha başka olumsuzluklar yüzünden de mağdur olduktan ve birçok nahoş durumu gördükten sonra Almanya’da yaşamanın daha rahat ve daha akıllıca olacağını düşünmeye başladım.

DEVAMI YARIN…

 
fixed-whatsapp-icon