EKONOMİ

DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR

DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın on üçüncü bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz GAMATEKS Yönetim Kurulu Başkanı Osman Aydınlı oldu.

ÖZEL RÖPORTAJ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın on üçüncü bölümünde duayen İşadamı GAMATEKS Yönetim Kurulu Başkanı Osman Aydınlı iş ve özel hayatından kesitler anlattı.

DETGİS Yönetim Kurulu Başkanı Mukaddes Başkaya’ya mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı Aydınlı, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ…

MUKADDES BAŞKAYA: Biz Sizi sizden dinlemek istiyoruz. Lise yılları ile başladığınız bu yolculuğu bize anlatır mısınız?

OSMAN AYDINLI: Ben Kızılcabölük doğumluyum. Ortaokulu bitirdikten sonra Denizli’ye lise okumak için geldim. Denizli’de o dönem üç yer dokuma ile uğraşırdı. Kızılcabölük, Buldan ve Babadağ. O zamanlar boya ithal edilirdi Kızıcabölük’e. İzmir’den yabancı satıcılar getirirlerdi. Benim hep ilgimi çekerdi. İncelemeyi severdim. 60’da lise yıllarında Denizli’de okurken, nasıl ithalatçı, ihracatçı olunur araştırırdım. Bu işleri o zamanlar sadece gayri müslümler yapardı. Sonra 70’lı yıllarda üniversiteyi bitirdikten sonra Ankara’da 1.5 yıl memuriyet hayatı yaşadım. Orada bürokrasiyi tanıdım. Kafamda hep ihracatçı olmak vardı. Denizli’ye döndüm ve seyahat acentesi kurdum. O da dışa dönük bir işti. Turist getirmek o dönem çok önemliydi. Seyahat acentesi işinde; bu işi yaptığınız ilde demiryolu ya da havaalanı ulaşımı önemliydi. O işte tam başarılı olamadım. Otobüsçülük yaptım. Hac seyahatleri organizasyonu yaptım. Suudi Arabistan’a gittim, geldim. Üç yıl sürdü bu iş. Kuveyt ve Suudi Arabistan’da bağlantılarım oldu. 1978 yılında ilk ihracatımı soğan ve elma ile yaptım… O zaman başka üretilen bir şey yoktu ihraç edecek. İki TIR mal gönderdim. Çok kar etmedim. Hatta başa baş çıktım ama işi mutfağında öğrendim. Gümrükler, satış, ambalaj hepsini öğrendim. Bir alt yapım olmadığı için bu benim için iyi oldu. Sonra kuruyemiş ihracatına yöneldim. Bal da ihraç ettim. Daha sonra benden transfer ettiği bir çalışanla DENTEKS’te başladı bal ticaretine. O zaman imkanım kısıtlıydı. Belediye İşhanı’nda 20 metrekarelik bir alanda çalışıyordum. Ama cesaretim yüksekti. 1984 yılına kadar böyle idare ettim. O süreç içinde kuruyemiş başta olmak üzere gıda maddesi ihraç ettim. Birikim yaptım. 1984’de Rahmetli Özal bedelsiz ithalat çıkardı. Bir TIR alayım diye Avrupa’ya gittim. Orayı bir gördüm dedim ben Arabistan’da nelerle uğraşıyorum. Avrupa’da iş yapmak çok kolay. Araplarla iş yapmak çok zor. 6 ay paranı almak için uğraşırsın. Orada kafamda canlandırdım. Bir depo kiralayayım. Üç beş servis aracı alayım. Türk bakkalları yeni açılıyor. Onlara servis ederim diye düşündüm. Sonra Hollanda’ya Denizli’den havlu bornoz götürdüm. Hollanda’da kardeşim çalışıyordu. Orada bir markette gezerken, havlu bornoz bölümünü gördüm. Oradaki müdüre kardeşim, “Kardeşimin tekstil fabrikası var satın alma bölümü ile görüşmek istiyoruz” dedi. Randevu aldık. Amsterdam’a gittik görüşmeye. Orada havlu kısmına bakan müdürle görüştük. Havluları beğenmedi. Bornozları beğendi. “Bornoz alım müdürü yok, o gelince bakar biz size döneriz” dedi ve fiyat sordu. “21.60 Mark” dedim. Sene 1984 yılı. Eve döndük. Telefon çaldı. İlgili kişi karşımızda. “21.60 Hollanda Florini” diye düzeltmek istedi. Ben aynı fiyat dedim sözümde durdum. Bu konuyu o firma ile 17 yıl çalıştık ve hiç unutulmadı. 2 bin bornoz satın alacaklarını söylediler. “Burada yok Türkiye’de var” dedim. Hollanda’da olmadığı gibi Türkiye’de de yok tabi ki. Öylece döndük. Aradan 3-4 ay geçti. Belediye İşhanı’ndaki büromda oturuyorum. Bir genç Avukat geldi. “Ben Kurt Balatalarının avukatıyım. Antalya’dan geliyorum. Siz Hollanda’ya gidip orada tekstilci olduğunuzu söylemişsiniz. Ben sizi araştırdım. Siz tekstil değil gıda üzerine çalışıyormuşsunuz” dedi. Kimi dediler size dedim. “Küçüker” dedi. Sonra yeğenimi çağırdım. “Denizli Basma ile Göveçlik’te dokuma atölyelerini göster” dedim. Sonra akşam görüştük. Ticaret Odası’nın Oteli’nde yemek yiyoruz. Ortak noktalarımız çıktı. “Bu sevk ve organizasyon işi sen bu işi yaparsın. Ben senin tekstil fabrikan olmadığını bildirmeyeceğim” dedi. Biz memnun olduk. “Ben numuneleri göndereyim. Onlar 15 gün sonra İstanbul’a gelecekler sende gelirsin” dedi. O zaman numune yaptırmak bile çok zor. Aradan 15 gün geçti. İstanbul’a gittim. Ben korkuyorum. Param yok. Bir batırırsam biterim. Bir TIR sipariş aldım. İpliği boyalı bornoz ve havlu gönderdik. Benim o zaman o TIR’ı karşılayacak param da yok. İşi tam bilmiyorum. Geldim Denizli’ye hadi bu işi yapalım dedim. Kur artışları bugünkü gibi. Kar iyi. Zor da olsa malı Göveçlik’te dokuttum, Denizli Basma’da boyattım. Yaptık. Gönderdik. İki ay sonra tekrar istediler.  Hadi dedik bir atölye bulalım. Yer bulmakta zor o zamanlar. İstiklal’de 200 metrekare yer buldum. Gelmesinler diye dua ettim. İki sene gelmediler. İki sene sonra geldiklerinde 200 metrekarelik yer vardı. Ertesi yıl Karakurt yolundaki şimdiki fabrikanın yerini almıştım. O benim için çok büyük mutluluktu. En zoru başlangıçtı. Çıraklık yok. Aileden biraz tekstille ilgili bilgi var ama yüzeysel.  O zamanlar hiçbir şeyim yoktu ama büyük cesaretim vardı. Böyle başladım, hala devam ediyorum.   



MUKADDES BAŞKAYA: Havlu bornozla başladınız. Ancak bugün geldiğiniz noktada artık havlu bornoz üretmiyorsunuz. Tamamen dış giyime yöneldiniz. Bu kararı ne zaman ve nasıl aldınız?

OSMAN AYDINLI: 1985’te ihracata başladıktan sonra gözlemledim. Denizli’de sadece ev tekstili var. Çok rekabetçi bir ortam var. Ben buradan nasıl çıkabilirim araştırmaya başladım.  Mark and Spencer’a bornoz üretiyordum. İrlanda’da çocuk giyim üretimi yapan bir firma ile ortak çalışıyorlar. O firma ile ayrılmak istediklerini duydum. Yapabilir miyiz düşünüyordum. Sonra başladık. Yapmak zor. Denizli’de o zaman hiçbir şey yok. Çocuk grubu gerçekten zor. Yapıyoruz ama eksik. Toplantı yaptık. Bizim doğru ve düzgün bir firma olduğumuz için bizimle tekrar çalışmak istediler. Bizden aldıkları güven önemliydi. Bizim inatçılığımız ve onların samimiyeti ile iyileştik ve devam ettik. Çocuk giyimi gerçekten çok zordu. Başardık ama iyi kazanamıyoruz. Dediler devam et. İstanbul’da Mark and Spencer’ın Hintli müdürü ‘Devam et. Çok büyük oynuyorsun. Şu an farkında değilsin. Bunu başarırsan bütün dünya sana gelir. Mark and Spencer bir okuldur. Bu okulu kazanan tekstilde kazanır. Herkes bunu kazanamaz’ dedi. Bana tüm sistemi öğrettiler. Bu çok önemli. Mesela Mark and Spencer çevrecidir. Bizim çevre dostluğumuzda onların aşılaması çoktur. O zamanlar bazı denetimler çok saçma geliyordu. Ama şimdi daha iyi anlıyorum. Aslında o kadar önemliymiş ki. Mesela çıtçıt vardır çocuk giyimde onun kaç mikronla dikileceğini onlardan öğrendik. Buna benzer binlerce testi var. Biz bu sınavı başarı ile geçtik. Hala onlarla çalışıyoruz. En büyük üreticisi biziz.

MUKADDES BAŞKAYA: 1980’den bu yana birçok kriz yaşandı ülkede. Bu krizlerden nasıl çıktınız?

OSMAN AYDINLI: Herkes krizlerden korkar. Ben krizlerden korkmadım, korkmuyorum. Ben krizleri hep büyüyerek atlattım. Krizlerde hep yatırım yaptım. Örnek vereyim. 2001 krizinden sonra Dazkırı’da fabrika kurdum. Çok doğru yaptığıma inanıyorum. O bölge o zaman bakir. Şimdi hep orada benden bahsedilir. Orada 600 çalışanımız var. İlk kurduğumuzda işçi yok. Köylerden topluyoruz. İnsanlar sosyalleşememiş. Tarla ev arasında bir hayat. Çok zorlandık. Bir konuşma yaptım bir gün. Herkes soru soruyor. Yönetilecek gibi değil. Dazkırı’da Çıraklık Eğitim Merkezi var. Oraya gittim. Müdürle görüştüm ve ‘Bu çocuklarımızı eğitelim’ dedim. Müdür ‘Çok iyi düşünmüşsünüz’ dedi. Seferberlik ilan ettik. Eğitimi pratiğe dönüştürdük. Hem çıraklık eğitimde eğitim aldılar, hem de bizim fabrikamızda pratik yaptılar. Ben o günden bu yana pratiği olmayan ilim; ilim değildir derim. Teoride bilim öğrenilmez, pratikte olacak. Aslında sadece tekstilde değil, her sektörde böyle. Tıp fakültesinde pratik eğitim var. Mesela tekstil mühendisliğinde pratik eğitim yok. Pratik eğitim çok çok önemli. Burada bizlere büyük görev düşüyor. Ben bunu her zaman söylüyorum. Bunu söylemeye devam etmemiz lazım. Dazkırı’da biz 250 kişiye çıraklık eğitimde eğitim verdirdik. Şimdi gidin Dazkırı çok değişti. Böyle bölgelere yatırım yapmak lazım. O yöreye ait oraya özgü işletmeler kurulabilir. Acıpayam’a git yap. Köylerine yap. Bu çok zor değil. Bu üretime destektir. Biz Dazkırı’da başarıya ulaştık. Mutluyum. Çünkü insana hizmet ettik biz orada. Kırsala önem vermemiz gerekiyor. Bu cümleden yola çıkarak ben gittim Batman’a fabrika kurdum. Güneydoğu’da tekstil anlamında kıvılcımı ilk başlatan benim. Gidin şimdi Batman Organize Sanayi Bölgesi’nde yer yok. Keza Diyarbakır’da, Van’da öyle. Oralarda da yer kalmadı. Bunlar çok önemli şeyler. Benden sonra orada teşvikler çok arttı. Ben bir şey yaparken, insana hizmet etmeyi düşünürüm. Toplumsal bir görev olarak bakıyorum. Batman’da şimdi 750 kişi çalışıyor. Mısır’da da üretim devam ediyor. Orada da 800 kişi çalışıyor. ABD’nin Mısır’la anlaşması var. Türkiye’den mal giderse gümrük var. Mısır’dan giderse gümrük yok. Tamamen ABD’ye çalışıyor oradaki fabrika.



MUKADDES BAŞKAYA: Denizli’nin tekstil yolculuğu açısından bundan sonrası için ne düşünüyorsunuz. Öngörüleriniz nedir? Pandemi ile birlikte tamamen dijitalleşmeye geçildi çünkü?

OSMAN AYDINLI: Tekstilin şansı çok. İnsanlar evde de otursa giyinmek zorunda. Pandemi ile ilgili ben farklı düşünüyorum. İnsanoğlu kapitalist sistemde çevreyi hor kullandı. Çevreye dikkat etmedi. Kar amaçlı çalıştı. Çevre dostu üretimler yapmamız lazım. Buna öyle bakanlar kazandı. Biz bu konuda özellikle boyahane kısmında çok yatırım yaptık. O yatırım bizim tercih edilme nedenimiz oldu. Çevre dostu üretim yapıyoruz. Buna çok dikkat ediyoruz. Bu bizim hassas noktamız. Dünya çok değişiyor. Değişen dünyaya ayak uydurmaya çalışıyoruz. İnsan kalitesi çok önemli. Bilgiye erişmek kolay. Ama pratiği dönüşmesi lazım. Pandemi döneminde maske işine girme konusunda çok talep oldu. Osman Aydınlı Kız Meslek Lisesi’ne o işi pasladık. Öğrenciler 3 milyon 500 bin maske yaptı. Pratiği öğrendiler. Meslek okullarının pratiği öğrenmesi lazım. Meslek liselerinde öğrencilerin ailelerinden para istememesi gerekiyor. O zaman daha şevkli yapar hem işini hem eğitimini. Kendi gücünü böylece ortaya çıkaracak. Her insanın mutlaka iyi yaptığı bir şey vardır. Önemli olan onu ortaya çıkarmak. Eğitimde de bunu yapmak lazım. Bu çocuklara yol göstermek lazım. Üretime katmak lazım. Para kazandıkça, öğrendikçe kendilerine güvenleri artacak. Bizde çalışan konusunda sıkıntı çekmeyeceğiz. Şimdi yetişiyor öğrenciler. İki tane meslek lisemiz var. Bu okulları geliştirmek için uğraşıyoruz. Niyetim bu yıl birkaç tane çalışan anneler için kreş yapmak. Denizli’de bu konuda boşluk var. Bu işe sosyal görevim olarak el atmak istiyorum.



MUKADDES BAŞKAYA: En heyecan verici tecrübelerinizi paylaştınız. Bizimle paylaşmak istediğiniz başka tecrübeleriniz var mı?

OSMAN AYDINLI: Suudi Arabistan’a gittim. Malı sattım. Parayı alamadım. Bugün git yarın gel diyorlar. İki ortaklı bir marketti mal sattığım. Market inanılmaz çalışıyor. Ortaklardan biri parayı almış Avrupa’ya gitmiş. Diğer ortaklar bizim parayı ödeyemiyor. Parayı almam lazım. Ödemelerim var. Zorluklarımdan birini anlatayım da ders olsun. Kaldım arada Ramazan Bayramı geçti. Kurban Bayramı’na geldik. Hala oradayım. Bari dedim orada bayramda su satayım. Arabistan’da su sattım. Cidde’ye gittim. Araba kiraladım. Hac zamanı su sattım Arafat’ta. İnsan zorluklarda çıkış yolu bulmaya çalışıyor. Ben orada bu zorluğu fırsata dönüştürdüm. Bu benim azmim ve cesaretimdi belki de.  

MUKADDES BAŞKAYA: Çocuklarınız işi devam ettiriyorlar. Siz şimdilerde işin neresindesiniz?

OSMAN AYDINLI: Ben önceden beri kurumsallaşmanın peşindeyim. Benim çok güzel bir ekibim var. En sondaki kişiye kadar sorun hepsi mutludur. Bu benim için en büyük heyecan ve en büyük gurur. Bu benim yorulmamamın en büyük nedeni. Yönetici bazında da şanslıyım ekip kuvvetli. Ekibimle beraber kurumsallaşma anlamında büyük mesafe aldık. Daha da iyi olacak. İnşallah bir de vakıf kurmak istiyorum. Yaptığımız iş ülke ve toplum için önemli. 4 bin kişi çalışıyor. Ülkeye gelen döviz önemli. Kesintiye uğramaması lazım. Burada çok büyük emek var. Benim düşüncem farklı. İnsan önemli. Benim için hedef kar değil. Amaç insan. Topluma ne verebiliriz ben hep buna bakarım.

MUKADDES BAŞKAYA: Osman Aydınlı’nın bir günü nasıl geçiyor?

OSMAN AYDINLI: Ben yerimde duramam. Beni aramasalar ben onları ararım. İşe katılıyorum. Tırnaklarımla kazıyarak geldiğim için duramam yerinde. Yaşayarak öğrendim her şeyi. Yaşayarak öğrenebilirsiniz. Oradan aldığınız hazzı başka yerden alamazsınız. Ben bu hazzı okul çağında alsınlar istiyorum. Mesela şimdi e-ticaret var. Önümüzdeki yıllarda bu geçerli olacak. Yerel ürünlerimizi neden oradan satmayalım. Çocuklarımıza niye bunu öğretmeyelim. Pratik eğitimi herkese vermemiz lazım. Çekirdeksiz kuru üzümü neden paketleyip satmasın. Yap bir marka sat. Tavas’ta kavun üretiliyor. Bunu internetten satabilirsin. Fark yaratmak lazım. Fark yaratacak insanlar yetiştirmemiz lazım. Fark olmazsa toplumlar ilerleyemez. Kurtuluş Savaşı’nı okuyoruz. Fark yaratmışlar. İnsanlara özellikle okul çağındaki insanlara şans vermemiz gerekiyor. Umarım bunları gerçekleştiririz.



MUKADDES BAŞKAYA: Hayatınız bir film yapılıyor olsaydı. İsmi ne olurdu?

OSMAN AYDINLI: Zor bir soru. Üretime ve insana verdiğim emeğin hep karşılığını aldığım için çok mutluyum. Toplumsal görevlerimi yaptığım için mutluyum. Zordu ama başarısını kazandığım, aldığım, tattığım için çok çok mutluyum. 

MUKADDES BAŞKAYA: Tekrar dünyaya gelseniz yine aynı işlerimi yapardınız?

OSMAN AYDINLI: Yine toplumla insanla ilgili işler yapardım. Bu benim fıtratımda var. Benim için bu ibadet gibi. Bu çok çok önemli. Ben fakirlikten geldim. Ben işçi almaya devam ediyorum. Ben hayır diyemem. Niyetiniz düzgünse iş kendiliğinden geliyor. Eğitim çok önemli. Eğitim sadece teoride olmamalı. Pratikte de yapılmalı. Çalışmak çok önemli. Çalışmak insanın kendine saygısıdır. Topluma karşıda vazifesidir. Çalışmayan insandan kork, çalışandan korkma. Bu benim şiarım. Üretim, üretim, üretim diyorum. 

AYDINLI İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon