EKONOMİ

“DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR

“DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın dördüncü bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’deki bu haftaki program konuğumuz Kaynak Grup Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Kaynak oldu.

Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın dördüncü bölümünde Duayen İşadamı Mustafa Kaynak, iş ve özel hayatından kesitler anlattı. DETGİS Yönetim Kurulu Üyesi Sibel Aysu’ya mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı Kaynak, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ

SİBEL AYSU: Mustafa Kaynak bugünkü konuğumuz. Kendisini nasıl tanıtacağımızı konuşurken, aklıma birkaç tanesi geldi. DETGİS Kurucu Başkanı, Kaynak Grup Yönetim Kurulu Başkanı, İyi bir baba ve iyi bir eş. İyi bir Beşiktaş ve Denizlispor taraftarı. Geri kalan özelliklerinizi sizden dinleyelim.

MUSTAFA KAYNAK: DETGİS’i kuralı 20 sene olmuş. Zaman çabuk geçiyor. DETGİS güzel bir proje. Denizli İhracatçılar Birliği’ndeki bir genel kurulda Rahmetli Esat Sivri’nin önerisi ile ortaya çıktı. Ben bu işi üstlenirim dedim. Arkadaşlarda destek verdi. Kurucu yönetim kurulunu oluşturduk. Kuvvetli bir yönetim kurulumuz vardı. Nihat Zeybekci, İsmail Yılmaz, Nevzat Özel, Rahmetli Raşit Güntaş, Yücel Esenlik hatırladıklarım. Hatırlayamadıklarım kusura bakmasın. Dernekte kurucu başkanlık, genel kurul sonrası normal başkanlığa devam ettim. Sonra başkanlığı Rahmetli Kazım Arslan’a devrettim. Sonra İsa Dal Başkan oldu. Dernek büyük bir ivme kazandı. Denizli’de tekstil ve giyim sanayi kuruluşlarına büyük hizmetler vermeye başladı. Bu bana ayrı bir gurur veriyor. Kurduğunuz bir derneğin buralara gelmesi önemli. Evladınız gibi. Kapanabilirdi de. Türkiye ve Denizli’de öyle örnekler var. Kendime gelirsek; 3 Ocak 1959 Denizli doğumluyum. Babadağlıyım. Ailem Denizli’ye ben 6 aylıkken göç etmiş. İlkokulu Gazi İlkokulu’nda okudum. Sonra Merkez Ortaokulu, ardından Denizli Lisesi’nden mezun olduktan sonra 1982 yılında ODTÜ Ekonomi Bölümü’nü bitirdim. Aynı yıl Tuzla Piyade Okulu’nu bitirerek, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri’nde Piyade Asteğmen olarak Lefke’de bir yıl görev yaptım. Askerlikten sonra Denizli’ye döndüm. Var olan bir düzenimiz vardı. O düzende çalıştım. Babadağlılarda bir alışkanlık vardır. Özellikle erkek çocukları işyerinde küçük yaşta eğitime alınır. Çay, kahve söylemekle başlar, sonra küçük ödeme ve tahsilat işleri ile devam eder. Dışarıdaki eğitimin yanında pratik eğitimlerde verilirdi. Ben ilkokul birinci sınıftan itibaren babamdan böyle bir eğitim aldım. Yaz ve sömestr tatilinde çalışırdım. Yaşım 62. 6, 7 yaşından bu yana Bayramyerinde çalışarak yetiştim. 1982 yılında askerlikten döndükten sonra İzmir’de pamuklu ve yünlü ürünler üretilen Kula Mensucat vardı. Orayı 10-11 ay fason olarak işlettik. İlk sanayicilik deneyimimi ben orada aldım. Bizans oyunlarını, işçilerle olan ilişkileri, alım-satım gibi konuları öğrendim. 5 yıllık üniversite eğitiminin ardından çok daha fazlasını öğrendim diyebilirim. Orayı satın almak için girişimlerimiz oldu. Direkten döndü. Denizli’ye döndük. Kula Mensucat’taki 10-11 aylık dönemin ardından babam ticaretten sanayiye atılmamız gerektiğini söyledi ve benim araştırmamı istedi. Babamın içinde bir ukdeymiş, iplik ticareti yapmak. Onunla ilgili 1976 yılında Denizli’de çoklu anonim şirketle Denizli Mensucat Sanayi diye bir şirket kurmuşlardı. O dönem iplik ticareti yapan firmalar arasında bir tek Göveçlik İplik başarılı olmuştu. Babamların bir girişimi oldu. Banka aşamasında kadük kaldı. Oradan kalma içinde heves vardı. İplikle başlayalım dedi ve yurt dışına gidip gelelim hazır tesis alalım dedi. O dönem yatırımlar çok Türkiye’de. Özal iktidarda. İtalya, Almanya gezdim. Nasip olmadı. Uşak’ta kurulu bir tesisi aldık. Sanayiciliğe bu şekilde adım attık.



SİBEL AYSU:
Babanızın isteğiydi. Siz de istediniz mi. Yoksa hayalinizde başka bir meslek mi vardı?


MUSTAFA KAYNAK: Bizim zamanımızda aldığımız terbiye bizim isteğimizden önce büyüklerimizin isteklerini karşılamak yönündeydi. Biz öyle yetiştik. Tabi sanayicilik o dönemde hoş bir şey. Üretmek güzel bir şey. Benim de niyetim olmasa olmazdı zaten. Uşak’ta o işi başlattık. Hemen akabinde evlilik olayım oldu. 1987 yılının 31 Ocak tarihinde eşim Nalan ile evlendik. Üç çocuğumuz oldu. Şimdi en küçüğü Kazım 25 yaşında. Okullarını bitirdiler. Kendilerine göre bir düzenleri var. Şimdi biz babamızın bize yaptığını onlara yapamıyoruz tabi. Baskı yapamıyoruz. Kuşak farkı var. Bizimkiler Y kuşağı şimdikilere Z kuşağı diyorlar. Şimdikilerin işi daha da zor. Allah yardımcınız olsun.  

SİBEL AYSU: Sizi bu süreçte zorlayan ne oldu? Sektörel bazda engeller neydi?

MUSTAFA KAYNAK: Sanayicilik hem güzel, hem değil. Sanayicilik bir maraton koşusu gibi görmek lazım. 100 metreci gibi düşünün yapılacak şey değil aslında. Kesinlikle yapılmaz. Sanayicilik enayicilik diye bir tabirim vardır benim. Maraton koşusu gibi düşünün. İndiğiniz zamanlar, çıktığınız zamanlar oluyor. Nefesli, sabırlı olmanız gerekiyor. Zorlukları çok. Hele hele tekstil çok daha zor. Tekstili çok küçümsüyor bizi yönetenler. Zaman zaman tekstil sektörü gözden çıkarılıyor bir takım politikalarla. İstihdamı çok fazla olan bir sektör tekstil. İlla ki yetişmiş elaman şart değil. Aldığınız bir elemanı eğitim vererek, makinenin başına oturtma şansınız var. İş gücünü sürekli destekleyen bir sektördür tekstil. Tekstil, bir otomobil ya da buzdolabı üretimi gibi bantlar, robotlarla, aynı kalıp, aynı renk, aynı modelden 50 bin tane yap işi değil. Ben tekstilin her tarafında varım. İplikten sonra biz bez dokumaya geçtik. Sonra dış giyim konfeksiyonu yapalım dedik. Tekstilin yerini değiştirdik. Burası bize dar geliyor diye Denizli Organize Sanayi Bölgesi’ne taşındık. İzmir yolundan çıktığımız yerde havlu bornozla ilgili ev tekstili işine girdik. Mermer sektörüne girdik. Kaklık’ta Ballık Boğazı mevkiinde en bol travertenin olduğu yerde. Akaryakıt pazarlama işine girdik. Konfeksiyonda çıkan mallarımızın 60 seneden beri durduğumuz yerde devam ettirmek adına perakende mağazacılık işine de girdik. Sonra mağaza yedi tane oldu. Boya hariç tekstilin her yerinde varız. Tekstilin en kolay yanı ipliktir. Çünkü belli standartlar olduktan sonra yapacağınız iş belli. Herkese pazarlama şansınız olur. Onun dışındakiler zordur. Tüketiciye ürün yapmak da zor. Denizli’deki tekstilcilerin yüzde 80’ninden fazlasının yaptığı bornoz, havlu, nevresim, pantolon, yatak örtüsü. Burada sıkıntı başlıyor. Standart yok. Talebe göre hareket ediyorsunuz. Etiketi, deseni, ebadı. Böyle olunca tekstil zor. Akla gelmeyen yanlışlar çok büyük sonuçlara sebebiyet veriyor. Yapılan bir hata pakette karşınıza geliyor. Zevkli mi? zevkli. Pamuğu alıyorsunuz tarladan sonra üzerinizdeki tişörtü, gömleği yapıyorsunuz. Güzel ve sürekliliği olan bir şey. İnsan doğar, beze sarılır, ölür yine beze sarılır. Tekstilin bitmesi mümkün değil. Bu çok tartışıldı, Denizli özelinde ve Türkiye genelinde. Avrupa tekstilde kraldı. 90’lı yıllara kadar geldiler. Avrupa bırakıyor, buraya geldi, buradan oraya gidecek dendi. Bunun olmayacağı anlaşıldı. Denizlili tekstilcilerin en çok konuştuğu Çin idi. Şimdi konuşulmuyor. Üreticiliği yanında tüketiciliği ön plana çıktı. Üretimi kendine yeter mi yetmez mi bu konuşuldu. Satın alma gücü yukarı çıkınca, kendi üretimi kendine yetmedi. Dünyanın birçok yerini gezdim. Şangay’da oto galerisinde Lamborghini, Rolls Royce, Ferrari üçer tane yan yana gördüm. Bunu dünyanın bir başka yerinde göremezsiniz. Benim şahsi görüşüm o ülkede otoriter bir rejim olmasa o organizasyonun olması mümkün değil. COVİD’de gördük. Ocak ayında Heimtekstil Fuarı’nda Çin konuşuluyordu. Çin’de COVİD başlamış, oranın ev tekstil ihracat potansiyelinin yüzde 10’u Denizli’ye kaysa konusu vardı. Otoriter rejim ve akıllı telefonların çok olmasından dolayı Çin’de bir aplikasyonla pozitif vaka; ne zaman evden çıktı, hangi otobüse bindi, kimle temas ettiği, nereye gitti? her şeyi gördüler. Verilerle hepsini temizlediler. Karantina uygulamaları yapıldı, zorla aldılar. Kapılar kilitlendi. Bunları demokratik bir ülkede yapamazsınız. O zaman Çin mahvolacak dendi. İki ayda toparladı. Biz, Avrupa, ABD, Güney Amerika mahvolurken, şu an Çin’de sıfır vaka. Başardılar. Otoriter rejimin yansıması bu. Ben sanayi devrimindeki başarılarının da otoriter rejimden kaynaklandığını düşünüyorum. Ne diyorlar orada, kapitalizm mi? en tepesine kadar yapabilirsin. Mülkiyetin olduğu yerde sosyalizmden bahsedilir mi? Mülkiyet yoktur, her şey devletindir. Çin’de öyle değil. Ama sosyalizm var. 1.5 milyar insanı bir arada tutmak için bu gerek. Çin’de demokrasi olsa Yugoslavya’dan 8 devlet yaratıldı, herhalde Çin’de 30-40 devlet yaratılırdı.  

SİBEL AYSU: Dünyada Denizli tekstil anlamında nerede?

MUSTAFA KAYNAK: Bence Denizli ev tekstili anlamında Dünyada bir numara. Denizli’nin en büyük avantajı fason yapması. İş yaptırma olayı burada çok olduğu için başarılıyız. Türkiye’de birçok şehirde tekstil var. Adana, Bursa İstanbul, Kahramanmaraş, Antep… Buralarda fason organizasyon yok. Tesisler çok büyük ve her şey kendi içinde mevcut ve olmak zorunda. Yüzde 30 kapasite ile de çalışsa yüzde 80’de olsa o makinayı almak zorunda. Dışarıda yaptıramaz. Denizli’nin bu özelliği var. Denizli’de dokumacılık geniş. Çok eskiden beri haşıl ve çözgü fason organizasyonu var. Boya fason olarak yapılıyor. Bu yönüyle Denizli şanslı bir il. Maraş’a bakın Maraş’ın gelişmesinde iplikçilik başlamıştır. Yanına örgüyü koymuşlardır. Dokuma için çözgü ve haşıl olmadan o tezgah hiçbir işe yaramaz. Bu bir zincirleme. Denizli’de dört havlu tezgahı ile bu işi yapabilirsiniz. Sizin fason işlerinizi yapacak çok firma var Denizli’de. Denizli teşviklerde dayak yemesine rağmen başarılı oldu. Denizli ev tekstili üretiminin havlu ve bornozda yüzde 85’lik kısmını karşılıyor. Nevresimde de bu oran yüzde 65. Bir dezavantajımız var. 30 senedir konuşulur. Rekabeti biz kendi kendimizi vurmak olarak algılıyoruz. Denizli’nin en kötü yanlarından biri bu. Ali kaç liraya satıyor, ben ondan daha düşük satayım, müşteriyi alayım. Bu bir yere kadar geçerli oluyor. Çünkü her zaman sizden daha düşük satan biri çıkacak. Fiyat kırarak nereye kadar gidebilirsiniz. Kapasite ve finans şartları zorluyor ama. Fiyat kırarsanız şartlar daha da zorlaşıyor. Bizim nesilde eğitim ve kültür düzeyi yüksek olan insan sayısı bir elin parmakları kadar, bizden sonraki nesil öyle değil. Yeni bu işe girecekler bu mantaliteyi yıkar diye düşünüyorum. Buna olumlu bakıyorum. Ev tekstilinin Denizli’de bu kadar büyük olmasından dolayı mesela ABD’den, Brezilya’dan, Kolombiya’dan bir ev tekstili alıcısının aklına ben uçağa atlayıp Denizli’ye gittiğimde ihtiyacımı görürüm algısı var. İster bir birim, ister bir milyon olsun. Denizli’ye gittiğimde ben bu işimi çözerimi düşündürttük alıcılara. Bu özelliğimizi ucuz mal, kazançsız mal satarak değil, katma değerli ürün yaparak daha üste çıkarmamız lazım. Bizden öncekiler beceremedi, bizde beceremedik. Umarım bizden sonrakiler becerir.



SİBEL AYSU:
Tekstilin her alanında varsınız. Boyahanede yoksunuz neden?


MUSTAFA KAYNAK: Çok düşündüm boyahane kurmayı. Bir adım attım ama geri geldim. Boyahane bu işin en tehlikeli yeri. Bir hata oluyor, önünüze geliyor, geri dönüşü çok maliyetli. Bedeli size yazıyor, fason yaptığınızda fasona yazıyor gibi. Bir takım nedenlerden dolayı yapmadım. Boyahaneler bende kapasite şu kadar neden kuruyor diye soruyor. Belli bir kapasiteniz olması lazım. Dur kalk çalışamazsınız. Sürekliliği sağlamanız lazım. Boyahanelerde iş çok yoğun deyince korkarım. Çünkü hata o zaman çok olur. Tekstil yapıp boyahane sıkıntısı çekmeyen yoktur.  

SİBEL AYSU: Tekstil işinizi düşünürsek, sizi en çok zorlayan neydi dönüp baktığınızda?

MUSTAFA KAYNAK: Çözülemeyecek bir sorunla bugüne kadar karşı karşıya gelmedim. Ama zorluk hep var. Enerji ve teşvik anlamında zaman zaman dönemsel sıkıntılar yaşanıyor. Bölgesel farklıların olması bazen sıkıntı yaratıyor. Çardak ile Dazkırı arası 5 km. Dazkırı Afyon; Çardak Denizli. Dazkırı teşvik aldı. Çardak’taki alamadı. Bunun gibi sıkıntılar yaşandı. Tekstilin her yerinde varım. 1987 senesinde Türkiye’de tekstilin dışa açılması ve ithalatla karşılaşıldığında İstanbul Ticaret Odası’nda bir toplantıda kavga yaşanmıştı. Ham maddecilerle konfeksiyoncular arasında. Hala var. Ben bunun doğrusunu şöyle düşünüyorum. Hiçbir ülke sınırlarını miktar ve fiyat olarak açmaz. Gel buraya; istediğin malı, istediğin kadar, istediğin fiyata sat demez. Tekstilde yaşanan en büyük sıkıntılardan biri bu. Ülkemiz sınırlarını öyle bir hale getirdiler ki yolgeçen hanı oldu. Bu ülkede 1 dolara kot kumaş ithal edildi, 50 sente kadife kumaş ithal edildi. Ona göre vergiler oldu. Devlet kazıklandı burada tabiri yerindeyse. Bunun sonunda devlet akıllandı. Siz isterseniz 5 dolara alın, devlet tarifesinde 8 dolarsa vergiyi ona göre aldı. Belgeye inanmadı. Yine bir zarar gördük. Bunu yapanları ayıklayamadık aramızdan. Türkiye’de muhbirlik suç gibi gözüküyor. Bu muhbirlik değil. Bu sana karşı, bana karşı yapılan bir şey. Devletin gelişimi bizlerden aldığı vergilerden. İstediğin kadar iplik, bez getir. Devlet bize bir hak vermiş. Dahilide işleme izin belgesi vermiş. Ne diyor. Sen ihracat yapıyorsun. Dünya fiyatlarıyla mal satman için sana yol açıyorum diyor. İstediğin ülkeden istediğin hammaddeyi getir diyor. Böyle bir sistem varken, her türlü ithalat serbest olmalı lafının çok doğru olmadığını düşünüyorum. Bu başka ülkelerin ham madde ve ara mal üreticilerini zengin etmekten başka bir işe yaramaz.  Sonunda Türkiye hammadde ve ara mal bulamaz hale gelir dendi, itiraz ettiler. Ama bunu ilk söyleyenler haklı çıktı. Denizli’ye ithal iplik gelmese havlu tezgahları çalışacak ipliği Türkiye’den temin edemez. Doğru mu? doğru değil. Türkiye; Türkmenistan, Pakistan ve Hindistan’ın ipliğine muhtaç. Ö dönemde Türkiye’de iplik üreten iplik fabrikaları o piyasada o fiyatlarla rekabet edemedikleri için ince numara dediğimiz iplikler üretmeye başladılar. Havluda en ince 16 numara kullanılır. Bunu üreten Türkiye’de 3 ya da 4 fabrika ya var ya yok. Türkmenistan bize iplik vermeze ne olacak. Havlu tezgahları susar. Bazen vermiyorlar ipliği biliyorsunuz. Tekstil Bakanının kafası esiyor, üç ay sevkiyat yok diyor. Bundan sonra bunu yaşamayacağımızın garantisi yok.  



SİBEL AYSU:
Sizi tekstilin en çok hangi aşaması heyecanlandırıyor?


MUSTAFA KAYNAK: Konfeksiyon tabi ki. Bir şeyi ürettiğinizi görüyorsunuz. Pamuktan iplik yapıyorsunuz.  Alıyorsunuz elinize bobini, bir şey anlamıyorsunuz. Ama bir kıyafete, bir pantolona dönüştüğü zaman. Çok farklı. Tüketime dönük mal her zaman güzel.

SİBEL AYSU: Başarılı bir iş hayatınız var. Bunun arkasındaki güç ne?

MUSTAFA KAYNAK: İyi bir aile ortamı. Eş ve aile desteği. Huzurlu olmak. Bunlar olmazsa başarı gelmesi mümkün değil. Benim geçmişim sağlam. Çarşıda iyi yetiştik. Perşembe akşamı buradan otobüsle İstanbul’a giderdik. Sabahtan akşama kadar çalışır tekrar Cuma günü Denizli’ye döner, işe gelirdik. Orada yaptığımız iş, alışveriş, ödemeler… hesabı kitabı yapar, işten saat gece 1.00’de ayrılırdık. Disiplinli yetiştik. Aldığımız eğitimin etkisi, bulunduğumuz ortamın, yerin etkisi var. Huzur ve sağlık çok önemli.

SİBEL AYSU: Özel hayatınızla ilgili konuşalım birazda, sağlığınızla ilgili neye dikkat edersiniz?

MUSTAFA KAYNAK: Düzenli bir insanım. Her şeyim planlıdır. En az bir gün önce yapacaklarımı planlarım. Prensipliyimdir. Yapmam dediğimi yapmam. Sağlığımla ilgili ise yememe, içmeme, spora dikkat ederim. 6 ayda bir sağlık kontrolüne gidiyorum.

SİBEL AYSU: Sıkıldığınızda, rutinler canınızı sıktığınızda deşarj olmak için ne yapıyorsunuz?

MUSTAFA KAYNAK: Ben top oynayarak, spor yaparak deşarj oluyorum. En büyük hobim spor. Ben 24 saat maç izleyebilirim. Seviyorum. Sadece futbol değil, her türlü spor branşını seyretmeyi çok seviyorum. Çoğunun kurallarını da bilirim. En iyi bildiğim spor dalı ise futbol. Ben eskiden sakatlanana kadar haftada iki gün top oynardım. O topa vurunca bütün stres gidiyor. Yaklaşık 32 sene her hafta iki gün maça gittim. Stresi sporla atıyorum.  

SİBEL AYSU: Eğitime verdiğiniz destekleri de biliyoruz. Nasıl başladı?

MUSTAFA KAYNAK: 1992 yılında Mart ayı gibi o zamanki Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol’du. Milli Eğitim Müdürlüğü Pamukkale’de bir yemek düzenledi. Rahmetli Babam bir okul için orada protokol imzalıyor. 1992 Eylül’de babam trafik kazası geçirdi ve vefat etti. İki ay geçti. 34 yaşında babasız kalmak ve sorumlulukları almaktan o dönem ilgilenemedik. Sonra protokole baktık. Başladık. 1993 Ocak ayında Babam Rahmetlinin adını taşıyan Kazım Kaynak Lisesi’ni yaptırdık. Eğitim çok önemli. Türkiye’nin en büyük sorunu bu. Doğru eğitim önemli. Doğru eğitim olursa siz Einstein, Fazıl Say, Bedri Baykam, Nazım Hikmet olursunuz. Diğer türlü IŞID Militanı olur, canlı bomba olursunuz. İlim yolunda doğru eğitim çok önemli. Oraya gidip gelip çocukların cıvıltısını duyunca keyif alıyorsunuz. Sonra annemin adını taşıyan bir okul daha yaptırdık Sevil Kaynak. Sonra kendi adımı taşıyan Mustafa Kaynak Anadolu Lisesi’ni inşa ettik. Eniştemin babasının adını alan Tavas Karahisar’da Kemal Sarıkaya Okulu’nu da yaptırdık. Sonra eşimin ismini taşıyan Nalan Kaynak Anadolu Lisesi, kız kardeşim Gülay Kaynak Sarıkaya Teknik Meslek Lisesi derken toplamda 6 tane okul yaptırmış olduk. Oradan mezun olacak insanları düşünüyorsunuz. Çok mutlu oluyorsunuz. Belki ileride mezun olup, avukat, doktor olacak. Belki; Bakan, Başbakan olacak diye düşünüyorsunuz. Bu çok ayrı bir mutluluk. O insanın sizi tanıyıp yanınıza gelmesi bir başka olay. İnşallah imkanlarımız elverdiği ölçüde devam ederiz.

SİBEL AYSU: Eski günlere dönsek, özlediğiniz bir şey var mı o dönemlerden?

MUSTAFA KAYNAK: Eski çamlar bardak oldu. Mahallede top oynardık. Sabahçı ya da öğlenci olurdum. Sabahçı olunca okul sonrası akşam hava kararana kadar top oynardık. Yeşil alan çoktu. Özlüyor insan o günleri. Samimiyeti, komşuluk ilişkilerini, yardımseverliği. Şimdi yok bunlar. Ben Saltak Mahallesi’nde büyüdüm. O günleri, o anları özlüyorum. Herkes birbirine yardımcı olurdu. Sağımız solumuzda yalnız yaşayan insanların evine gidilirdi. O teyzenin evi temizlenirdi. Annemler birkaç arkadaşı ile yemeklerini yaparlardı. Çamaşır, bulaşıkları yıkanırdı. Bunlar güzel hasretlerdi. Geriye gelir mi? gelmez. Daha da kötü mü olur. Evet, daha kötü olur. Dünya buraya gidiyor. Daha bireysel yaşanıyor artık, insanlar daha bencil. Doğru mu? Bence değil. Biz dört kardeşiz. Benden sonra üç kız kardeşim var. Biz dört kardeş aynı odada büyüdük. Şimdi her çocuğun ayrı odası var. Bu sosyalleşmeyi engelliyor. Şimdi yemekte bile çocukları bir araya getiremiyorsunuz. Yemeğe geldiğinde elinde bir telefon. Yemek bitiyor odasına gidiyor. Biz bunları yaşadığımız için özlüyoruz.

SİBEL AYSU: Gelecek nesillere iş hayatına yeni atılanlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

MUSTAFA KAYNAK: Gençler iyi yetişiyor ama bencil ve bireysel oluyorlar. Bencillik ve bireysellikten arınmalarını tavsiye ederim. Söylenecek çok şey yok onlara. İyi eğitim alıyor, en az bir dil biliyorlar. Yeni nesile akıl vermemiz pek hoşlarına gitmiyor. Ben her şeyi biliyorum diyorlar. Öyle değil tabi ki. Tecrübe hayatta yediğin kazıkların toplamıdır. Tecrübeli birinin söylediklerini dikkate alsınlar. O bir yaşanmışlığın sonucudur. Onların yaşamayacaklarının garantisi yok. Ben bu yaşıma geldim. Nefes aldığım her an yeni bir şeyle karşı karşıya kalıyorum. İyi bir izleyici olmaları lazım. En büyük tavsiyem bu. iyi bir gözlemci olmaları. Gözleri sosyal medyada. Ben bunu kendi çocuklarımda da yaşıyorum. Ben 15 yaşında tek başıma İstanbul’a gittim. Şimdi öyle değil. Biz de de suç var. Üniversiteyi kazanıyor. Bütün aile seferber oluyor. Gidiliyor, okul, ev, yurt bakılıyor. Cam fanus içinde tutuyoruz çocuklarımızı. Her şeye biz koşturunca onlar gözlem yapmıyor. Hırsları akıllarının önüne geçmemeli. Hırs olmazsa başarı da gelmez. Adım adım hedefler koymalı.

SİBEL AYSU: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

MUSTAFA KAYNAK: DETGİS olarak bana böyle bir fırsat verdiğiniz için çok teşekkür ederim. Nice 20 yıllara.  Devamlı çıtası yükseliyor DETGİS’in. Yükselmeye devam etmesi benim için ayrı bir mutluluk olur. İkinci 20 yılda inşallah bir kez daha röportaj yapma fırsatı buluruz.

BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon