Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın dokuzuncu bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz Zorel Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zora oldu.
ÖZEL SÖYLEŞİ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı çok özel programın dokuzuncu bölümünde Duayen İşadamı Ahmet Zora, iş ve özel hayatından kesitler anlattı. DETGİS Yönetim Kurulu Başkanı Mukaddes Başkaya’ya mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı Zora, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.
İŞTE O RÖPORTAJ
MUKADDES BAŞKAYA: Sizi tanıyabilir miyiz?
AHMET ZORA: Uşak Karahalılıyım. Evliyim. İki çocuk üç torun sahibiyim. 1984 yılında Denizli’ye geldim. O zamanki işimiz ham bez satmaktı. Geniş tezgâhlar yoktu. Ham bezlerin en uzunu 100 santimetreydi. Hazır konfeksiyon yoktu o zamanlar. Herkes ham bezden çarşaf ya da çocuğuna elbise dikerdi. Dokuma tezgâhları düşük devirlerde çalışırdı. Karahallı’dan Denizli’ye gelip ipliğin duayenleri, Kaynak, Sivri, Panayır, Cillov gibi firmalardan 1 ton iplik alıp, dokuyup sattığım günlerden bahsediyorum. Karahallı’da tezgâhlarımız vardı. Denizli’ye geldikten sonra geniş tezgahlarda fason dokuma yaptırıyorduk. 1984’den 1989 yılına geldiğimizde bu işin fasonla olmayacağını düşünerek Göveçlik’te Zorel Tekstil’i kurduk. O tarihlerdeki firmamız Karamen Tekstil iç piyasaya mal satan firmamızdı. Bez dokusun diye Mustafa Çelikel ile birlikte kurduk. Bez işi yaptık ve devam ettik. Bez işi çoğalınca boyahane sıkıntımız baş gösterdi. 1996 yılında kardeşim Fehmi Zorel ile birlikte AFZ Tekstil’i kurduk. 1998 yılı itibariyle havlu furyasına bizde girdik. Şansımız yaver gitti. Havlu işine girdik. 1998 yılında ihracata başladık. 2002 yılına kadar devam ettik. O dönem iç piyasa kötüleşti. Vadeler iç piyasada bir yıla çıktı. Bezi bırakalım, havlu ve ihracatla devam edelim istedik. İngiltere ve Özbekistan’da girişimlerimiz oldu. Bildiğin ve bulunduğun ülkede bildiğin işi yapmak lazım. Biz bu tecrübeyi yaşadık. Son 10 yıldır işleri oğlum Rafet Zorel’e aktardım. Ben daha ziyade işin kontrol ve akıl danışını kısmında bulunuyorum. İplik ve finansmana bakıyorum. Çarşıda bir ofisimiz var. Genelde orada oluyorum. STK’larda çalışacaksan o işlere vakit ayırman gerekiyor. Bende 2010 yılında Süleyman Kocasert’le Denizli İhracatçılar Birliği yönetiminde 8 yıl görev yaptım. O dönem haftada bir iki gün işe gelebildim. Böyle olunca gençlerimiz devreye girdi. Yeğenim Fatih, Oğlum Rafet ve Kızım Özlem işleri aldı. Devam ediyoruz.
MUKADDES BAŞKAYA: İşleri ikinci kuşağa aktarabilmek kolay mı oldu? Bunu süreci nasıl yönettiniz?
AHMET ZORA: Güvenmek gerekiyor ve işi üzerlerine yıkmak gerekiyor. Parça parça devretmek zor olabilir. Ben 14 yaşında ortaokuldan ayrılıp iş hayatına başladım. 16 yaşından itibaren yurdun dört bir yanına ham bez satmaya gittim. Gece otobüs yolculukları, gündüz satış var. Babamla birlikte çalışıyorduk. Ben askere gidene kadar böyle devam etti. Askerden dönünce babam “Beni unutun ben size babalık yapacağım ama işi siz yürütün” dedi. 21 yaşındaydım. Böylece işleri devraldım. Bir anımı anlatayım. Bir gün dükkandayım. Rafet o zaman 8 yaşında. Bir müşteriye kızdım. Müşteri borcunu ödememişti. “Sinirlenmene gerek yok” dedi babam. “Siz burada sorunları çözmek için bulunuyorsunuz. Herkes zamanında ödeme yapsa, işler yolunda olsa sizin burada işiniz ne? Sorunlar olacak siz bu sorunları çözeceksiniz” dedi. Bizim için ikinci kuşağa devretmek çok büyük sorun yaratmadı. Çocuklarımız işe sahip çıktı. Bizim yolumuzdan gittiler. Olmayanı bize sordular. Onlara sonuna kadar destek vermeye devam edeceğim tabi ki. Kardeşim benim gibi devredemedi. O da yavaş yavaş devredecek. Ben bununla ilgili bir anımı daha anlatayım. Karahallı’da bir amcamız vardı. Babamla yaşıttı. Oğlu ise benimle akrandı. Denizli’ye iplik almaya gelirlerdi. İplikle ilgili pazarlık eder. Oğlunu işe hiç sokmazdı. Parayı oğluna bile saydırmazdı. Oğlunun söz hakkı yoktu. 50 yaşındayken babası vefat etti ve iş anlamında hiçbir şey yapamadı. Sorumluluk vermek lazım.
![](https://denizlimetropol.com/userfiles/myResource/TAO/1.jpg)
MUKADDES BAŞKAYA: Denizli’de tekstilin yolculuğunu bize anlatır mısınız? Birçok anını yaşadınız. Nereden nereye geldi?
AHMET ZORA: Biz dededen tekstilciyiz. Kazılarda tekstille ilgili materyaller bulundu. Bu iş bu kadar eski. Devlet firmalara sahip çıkarsa tekstil işi 500 sene gider. Teknolojiye ve dünyaya ayak uydurmak lazım. Türkiye bence tekstilde yeni adım atıyor. Markalaşma durumumuz var. Çoğu firmanın geçmişi 50 yıla dayanıyor. Gidecek çok yolumuz var. 100 -200 sene. Dünya markalarına bakarsanız 1700’lere kadar dayanıyor. Markalaşacağız. Çalışacağız. Teknoloji üreteceğiz. Tekstil bitmez. Doğarken tekstil, ölürken tekstil. Yeter ki işimize sahip çıkalım. Çağa ayak uyduralım. Dünyaya entegre olalım. Markalı ürünleri kaliteli bir şekilde müşterilerimize satalım. İhracatta havlu işi 90’ların başında başladı. İtalya’da Almanya’da havlu işi 1900’lerden beri yapılıyor. Hala devam ediyorlar. Biz daha başlayalı 30 -50 sene olmuş. Önümüz açık, birçok kriz yaşadık. Şimdi pandemi ile ilgili bir kriz var. Dünya bu savaşta da bir olmalı. Umarım bunu da atlatacağız. Bence çalıştığımız dürüst olduğumuz ve markalaştığımız sürece önümüzde uzun bir yol var. 4 bin yıl önce atalarımız tekstil işi yapıyormuş, biz daha yolun başındayız.
MUKADDES BAŞKAYA: 80’li yıllardan günümüze birçok kriz yaşadık. Bu krizleri nasıl yönettiniz. Nasıl çıktınız krizlerden?
AHMET ZORA: Öncelikle sakin olmak ve telaşa kapılmamak gerekiyor. İş krizi geldiğinde yaptığınız yatırımlardan vazgeçmesini bilip onları satıp işletmenize koyup ilerlemeniz lazım. Finansmanı o şekilde dengeleyebilirsiniz. Şimdiye kadar başımıza dert açacak bir kriz yaşamadık. İnşallah bundan sonra da yaşamayız. Devletimiz sanayicilerimize destek veriyor ama yeterli değil. Bizi temsil edecek hükümette insanlar olması lazım. Nihat Zeybekci Bakanlık yaparken, derdimizi çok rahat anlatabiliyorduk. Bankaların ve devletimizin sanayicilerimizle el ele olması lazım. Ben bunu 20 senedir söylüyorum. Bakın Yunanistan pamuğa, İspanya zeytinyağına destek veriyor. Biz Yunanistan’dan pamuk alıyoruz. Bunları ince eleyip sık dokumak lazım. Bizim ABD’den havlu konusunda önde olmamız için 1 Dolar destek lazım hem de acil. Fiyat konusunda tıkanıyoruz. 1 Dolarlık destek gelse çok iyi konuma geçeriz. Pakistan ipliği 6 ay vadeli satar. Peşin satmaz. Ben malı yüklediğim zaman devlet bana paramı veriyor diyorlar. Biz inançlıyız devam edeceğiz. Ama bize şöyle parmakla da olsa bir dokunsalar o zaman biz uçarız. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere tüm ekonomi kurmayları aynı şeyi söylüyor. İhracat, ihracat, ihracat. Bizim kurtuluşumuz burada… Emek yoğun iş anlamında en büyük tekstil sektörüdür. Kadın istihdamı en çok bizde. Krizler geçer. Her şey biter. Destek önemli. Destekler gelirse tekstil sektörünün önü açık.
MUKADDES BAŞKAYA: İş yaşamınızda sizi heyecanlandıran en önemli olay neydi?
AHMET ZORA: Bizi heyecanlandıran çok şey var. Ben Denizli’yle gelirken, kiralık bir ev, kiralık bir dükkanla başladım. Saltak’ta bir ev, ikinci ticari yolda bir dükkanım vardı. 1989 senesinde fabrika sahibi olduk. Bunun heyecanı vardı. 1996‘da boyahane sahibi olduk. Yüzlerce insanı istihdam etmenin mutluluğu, gururu var ortada. Biri geliyor, teşekkür ediyor. Sayenizde emekli olduk diyor. Allah razı olsun diyor. Bunlar yaşanınca haz duyuyorsun. Biz İngiltere’den bir marka satın aldık. Çok riskli ama heyecan verici bir karardı.
MUKADDES BAŞKAYA: Bir gününüz işin haricinde nasıl geçiyor?
AHMET ZORA: Herkesin hobisi olması lazım. Benim antika merakım var. Oturarak vakit geçirilmez. Ben normalde fabrikada işleri devredince sabah kalktıktan sonra çarşıdaki ofise geliyorum. Gün içinde bir iki saat fabrikayayım. Antikacıları gezerim. Burayı dizayn ediyorum. Antikacıların mezatlarına katılıyorum. Hoşuma giden olursa alıyorum. Antika merakım büyük. İnternetteki mezatları takip ediyorum. 110 yıllık İngiliz bir ailenin kullandığı masa var antikalarımın arasında. Sadece bir obje ile bu işi yürütenler var. Antep’te sadece terazi üzerine bir müze var mesela. Dikiş makinası, fotoğraf makinası, telefon koleksiyonu olanlar var. Fabrikanın bahçesinde burayı müzeye çevirdik. Burada obje çok fazla. Karma bir koleksiyonum var. Sepetten, bastona çeşit çok fazla. Burada çok hikaye var. Atalarımızın nasıl yaşadığını bunları görerek öğreniyoruz.
![](https://denizlimetropol.com/userfiles/myResource/TAO/2.jpg)
MUKADDES BAŞKAYA: Çocukluğunuza dönseniz, özlemle andığınız bir an var mı?
AHMET ZORA: Sokakta taşla oynadığımız oyunlar, bindiğimiz bisikletler, arkadaşlıklar onları özlüyorsunuz. Gençlik döneminde arkadaşlarla kasaptan et alıp, gidip çeşmenin başında yerdik. O zamanlardaki samimiyetin özlemini yaşıyorum. 80’li yıllarda ailecek yaptığımız piknikleri özlüyorum. Küçük pilli bir radyoda müzik dinlerdik. Kısacası o günleri çok çok özlüyorum.
MUKADDES BAŞKAYA: Hayatınızla ilgili bir film yapılsa ismi ne olurdu?
AHMET ZORA: Sınav olurdu herhalde. Dünyada verdiğimiz bir sınav olurdu ismi.
MUKADDES BAŞKAYA: Tekrar dünyaya gelseniz yine aynı işimi yapardınız?
AHMET ZORA: Ben yine aynı işi yapardım. Başka iş bilmiyorum. Başka işlerde yaptım. Mesela 5 yıl kömür madeni işlettik. Onlara baktığım zaman yeniden dünyaya gelsem evet aynı işi yapardım. Ama 1980 – 2000 arası o yıllardaki gibi çalışmak isterdim. O zaman yardımseverlik vardı. 2000 yılından sonra herkes ben demeye başladı. Biz kalktı ortadan. Herkesin o dönem sözü senetti. Herkes hırs peşine düştü. Şimdi kime güveneceğini bilemiyorsun. 16 yaşında Anadolu yollarına düştüm. Şimdi çocuğu bakkala göndermiyorlar. O dönem insanlar iyi niyetliydi. O tarihlerdeki ticaret daha dürüsttü. İnsanlar yapıcı, iyi niyetliydi.
MUKADDES BAŞKAYA: Bu işi yapmak isteyenlere, gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?
AHMET ZORA: Önce dürüst olsunlar. Yalana yanlışa meyil etmesinler. İyi niyetli olsunlar. İşlerinin başında olsunlar. İşe erken gelsinler ve işlerini sağlam tutsunlar. İkili ilişkiler önemli. Ben demesinler, biz desinler. Ülke için, şehir için, sivil toplum örgütlerinde görev alsınlar. Ailelerine sahip çıksınlar.
AHMET ZORA İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
ÖZEL SÖYLEŞİ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı çok özel programın dokuzuncu bölümünde Duayen İşadamı Ahmet Zora, iş ve özel hayatından kesitler anlattı. DETGİS Yönetim Kurulu Başkanı Mukaddes Başkaya’ya mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı Zora, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.
İŞTE O RÖPORTAJ
MUKADDES BAŞKAYA: Sizi tanıyabilir miyiz?
AHMET ZORA: Uşak Karahalılıyım. Evliyim. İki çocuk üç torun sahibiyim. 1984 yılında Denizli’ye geldim. O zamanki işimiz ham bez satmaktı. Geniş tezgâhlar yoktu. Ham bezlerin en uzunu 100 santimetreydi. Hazır konfeksiyon yoktu o zamanlar. Herkes ham bezden çarşaf ya da çocuğuna elbise dikerdi. Dokuma tezgâhları düşük devirlerde çalışırdı. Karahallı’dan Denizli’ye gelip ipliğin duayenleri, Kaynak, Sivri, Panayır, Cillov gibi firmalardan 1 ton iplik alıp, dokuyup sattığım günlerden bahsediyorum. Karahallı’da tezgâhlarımız vardı. Denizli’ye geldikten sonra geniş tezgahlarda fason dokuma yaptırıyorduk. 1984’den 1989 yılına geldiğimizde bu işin fasonla olmayacağını düşünerek Göveçlik’te Zorel Tekstil’i kurduk. O tarihlerdeki firmamız Karamen Tekstil iç piyasaya mal satan firmamızdı. Bez dokusun diye Mustafa Çelikel ile birlikte kurduk. Bez işi yaptık ve devam ettik. Bez işi çoğalınca boyahane sıkıntımız baş gösterdi. 1996 yılında kardeşim Fehmi Zorel ile birlikte AFZ Tekstil’i kurduk. 1998 yılı itibariyle havlu furyasına bizde girdik. Şansımız yaver gitti. Havlu işine girdik. 1998 yılında ihracata başladık. 2002 yılına kadar devam ettik. O dönem iç piyasa kötüleşti. Vadeler iç piyasada bir yıla çıktı. Bezi bırakalım, havlu ve ihracatla devam edelim istedik. İngiltere ve Özbekistan’da girişimlerimiz oldu. Bildiğin ve bulunduğun ülkede bildiğin işi yapmak lazım. Biz bu tecrübeyi yaşadık. Son 10 yıldır işleri oğlum Rafet Zorel’e aktardım. Ben daha ziyade işin kontrol ve akıl danışını kısmında bulunuyorum. İplik ve finansmana bakıyorum. Çarşıda bir ofisimiz var. Genelde orada oluyorum. STK’larda çalışacaksan o işlere vakit ayırman gerekiyor. Bende 2010 yılında Süleyman Kocasert’le Denizli İhracatçılar Birliği yönetiminde 8 yıl görev yaptım. O dönem haftada bir iki gün işe gelebildim. Böyle olunca gençlerimiz devreye girdi. Yeğenim Fatih, Oğlum Rafet ve Kızım Özlem işleri aldı. Devam ediyoruz.
MUKADDES BAŞKAYA: İşleri ikinci kuşağa aktarabilmek kolay mı oldu? Bunu süreci nasıl yönettiniz?
AHMET ZORA: Güvenmek gerekiyor ve işi üzerlerine yıkmak gerekiyor. Parça parça devretmek zor olabilir. Ben 14 yaşında ortaokuldan ayrılıp iş hayatına başladım. 16 yaşından itibaren yurdun dört bir yanına ham bez satmaya gittim. Gece otobüs yolculukları, gündüz satış var. Babamla birlikte çalışıyorduk. Ben askere gidene kadar böyle devam etti. Askerden dönünce babam “Beni unutun ben size babalık yapacağım ama işi siz yürütün” dedi. 21 yaşındaydım. Böylece işleri devraldım. Bir anımı anlatayım. Bir gün dükkandayım. Rafet o zaman 8 yaşında. Bir müşteriye kızdım. Müşteri borcunu ödememişti. “Sinirlenmene gerek yok” dedi babam. “Siz burada sorunları çözmek için bulunuyorsunuz. Herkes zamanında ödeme yapsa, işler yolunda olsa sizin burada işiniz ne? Sorunlar olacak siz bu sorunları çözeceksiniz” dedi. Bizim için ikinci kuşağa devretmek çok büyük sorun yaratmadı. Çocuklarımız işe sahip çıktı. Bizim yolumuzdan gittiler. Olmayanı bize sordular. Onlara sonuna kadar destek vermeye devam edeceğim tabi ki. Kardeşim benim gibi devredemedi. O da yavaş yavaş devredecek. Ben bununla ilgili bir anımı daha anlatayım. Karahallı’da bir amcamız vardı. Babamla yaşıttı. Oğlu ise benimle akrandı. Denizli’ye iplik almaya gelirlerdi. İplikle ilgili pazarlık eder. Oğlunu işe hiç sokmazdı. Parayı oğluna bile saydırmazdı. Oğlunun söz hakkı yoktu. 50 yaşındayken babası vefat etti ve iş anlamında hiçbir şey yapamadı. Sorumluluk vermek lazım.
![](https://denizlimetropol.com/userfiles/myResource/TAO/1.jpg)
MUKADDES BAŞKAYA: Denizli’de tekstilin yolculuğunu bize anlatır mısınız? Birçok anını yaşadınız. Nereden nereye geldi?
AHMET ZORA: Biz dededen tekstilciyiz. Kazılarda tekstille ilgili materyaller bulundu. Bu iş bu kadar eski. Devlet firmalara sahip çıkarsa tekstil işi 500 sene gider. Teknolojiye ve dünyaya ayak uydurmak lazım. Türkiye bence tekstilde yeni adım atıyor. Markalaşma durumumuz var. Çoğu firmanın geçmişi 50 yıla dayanıyor. Gidecek çok yolumuz var. 100 -200 sene. Dünya markalarına bakarsanız 1700’lere kadar dayanıyor. Markalaşacağız. Çalışacağız. Teknoloji üreteceğiz. Tekstil bitmez. Doğarken tekstil, ölürken tekstil. Yeter ki işimize sahip çıkalım. Çağa ayak uyduralım. Dünyaya entegre olalım. Markalı ürünleri kaliteli bir şekilde müşterilerimize satalım. İhracatta havlu işi 90’ların başında başladı. İtalya’da Almanya’da havlu işi 1900’lerden beri yapılıyor. Hala devam ediyorlar. Biz daha başlayalı 30 -50 sene olmuş. Önümüz açık, birçok kriz yaşadık. Şimdi pandemi ile ilgili bir kriz var. Dünya bu savaşta da bir olmalı. Umarım bunu da atlatacağız. Bence çalıştığımız dürüst olduğumuz ve markalaştığımız sürece önümüzde uzun bir yol var. 4 bin yıl önce atalarımız tekstil işi yapıyormuş, biz daha yolun başındayız.
MUKADDES BAŞKAYA: 80’li yıllardan günümüze birçok kriz yaşadık. Bu krizleri nasıl yönettiniz. Nasıl çıktınız krizlerden?
AHMET ZORA: Öncelikle sakin olmak ve telaşa kapılmamak gerekiyor. İş krizi geldiğinde yaptığınız yatırımlardan vazgeçmesini bilip onları satıp işletmenize koyup ilerlemeniz lazım. Finansmanı o şekilde dengeleyebilirsiniz. Şimdiye kadar başımıza dert açacak bir kriz yaşamadık. İnşallah bundan sonra da yaşamayız. Devletimiz sanayicilerimize destek veriyor ama yeterli değil. Bizi temsil edecek hükümette insanlar olması lazım. Nihat Zeybekci Bakanlık yaparken, derdimizi çok rahat anlatabiliyorduk. Bankaların ve devletimizin sanayicilerimizle el ele olması lazım. Ben bunu 20 senedir söylüyorum. Bakın Yunanistan pamuğa, İspanya zeytinyağına destek veriyor. Biz Yunanistan’dan pamuk alıyoruz. Bunları ince eleyip sık dokumak lazım. Bizim ABD’den havlu konusunda önde olmamız için 1 Dolar destek lazım hem de acil. Fiyat konusunda tıkanıyoruz. 1 Dolarlık destek gelse çok iyi konuma geçeriz. Pakistan ipliği 6 ay vadeli satar. Peşin satmaz. Ben malı yüklediğim zaman devlet bana paramı veriyor diyorlar. Biz inançlıyız devam edeceğiz. Ama bize şöyle parmakla da olsa bir dokunsalar o zaman biz uçarız. Cumhurbaşkanı başta olmak üzere tüm ekonomi kurmayları aynı şeyi söylüyor. İhracat, ihracat, ihracat. Bizim kurtuluşumuz burada… Emek yoğun iş anlamında en büyük tekstil sektörüdür. Kadın istihdamı en çok bizde. Krizler geçer. Her şey biter. Destek önemli. Destekler gelirse tekstil sektörünün önü açık.
MUKADDES BAŞKAYA: İş yaşamınızda sizi heyecanlandıran en önemli olay neydi?
AHMET ZORA: Bizi heyecanlandıran çok şey var. Ben Denizli’yle gelirken, kiralık bir ev, kiralık bir dükkanla başladım. Saltak’ta bir ev, ikinci ticari yolda bir dükkanım vardı. 1989 senesinde fabrika sahibi olduk. Bunun heyecanı vardı. 1996‘da boyahane sahibi olduk. Yüzlerce insanı istihdam etmenin mutluluğu, gururu var ortada. Biri geliyor, teşekkür ediyor. Sayenizde emekli olduk diyor. Allah razı olsun diyor. Bunlar yaşanınca haz duyuyorsun. Biz İngiltere’den bir marka satın aldık. Çok riskli ama heyecan verici bir karardı.
MUKADDES BAŞKAYA: Bir gününüz işin haricinde nasıl geçiyor?
AHMET ZORA: Herkesin hobisi olması lazım. Benim antika merakım var. Oturarak vakit geçirilmez. Ben normalde fabrikada işleri devredince sabah kalktıktan sonra çarşıdaki ofise geliyorum. Gün içinde bir iki saat fabrikayayım. Antikacıları gezerim. Burayı dizayn ediyorum. Antikacıların mezatlarına katılıyorum. Hoşuma giden olursa alıyorum. Antika merakım büyük. İnternetteki mezatları takip ediyorum. 110 yıllık İngiliz bir ailenin kullandığı masa var antikalarımın arasında. Sadece bir obje ile bu işi yürütenler var. Antep’te sadece terazi üzerine bir müze var mesela. Dikiş makinası, fotoğraf makinası, telefon koleksiyonu olanlar var. Fabrikanın bahçesinde burayı müzeye çevirdik. Burada obje çok fazla. Karma bir koleksiyonum var. Sepetten, bastona çeşit çok fazla. Burada çok hikaye var. Atalarımızın nasıl yaşadığını bunları görerek öğreniyoruz.
![](https://denizlimetropol.com/userfiles/myResource/TAO/2.jpg)
MUKADDES BAŞKAYA: Çocukluğunuza dönseniz, özlemle andığınız bir an var mı?
AHMET ZORA: Sokakta taşla oynadığımız oyunlar, bindiğimiz bisikletler, arkadaşlıklar onları özlüyorsunuz. Gençlik döneminde arkadaşlarla kasaptan et alıp, gidip çeşmenin başında yerdik. O zamanlardaki samimiyetin özlemini yaşıyorum. 80’li yıllarda ailecek yaptığımız piknikleri özlüyorum. Küçük pilli bir radyoda müzik dinlerdik. Kısacası o günleri çok çok özlüyorum.
MUKADDES BAŞKAYA: Hayatınızla ilgili bir film yapılsa ismi ne olurdu?
AHMET ZORA: Sınav olurdu herhalde. Dünyada verdiğimiz bir sınav olurdu ismi.
MUKADDES BAŞKAYA: Tekrar dünyaya gelseniz yine aynı işimi yapardınız?
AHMET ZORA: Ben yine aynı işi yapardım. Başka iş bilmiyorum. Başka işlerde yaptım. Mesela 5 yıl kömür madeni işlettik. Onlara baktığım zaman yeniden dünyaya gelsem evet aynı işi yapardım. Ama 1980 – 2000 arası o yıllardaki gibi çalışmak isterdim. O zaman yardımseverlik vardı. 2000 yılından sonra herkes ben demeye başladı. Biz kalktı ortadan. Herkesin o dönem sözü senetti. Herkes hırs peşine düştü. Şimdi kime güveneceğini bilemiyorsun. 16 yaşında Anadolu yollarına düştüm. Şimdi çocuğu bakkala göndermiyorlar. O dönem insanlar iyi niyetliydi. O tarihlerdeki ticaret daha dürüsttü. İnsanlar yapıcı, iyi niyetliydi.
MUKADDES BAŞKAYA: Bu işi yapmak isteyenlere, gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur?
AHMET ZORA: Önce dürüst olsunlar. Yalana yanlışa meyil etmesinler. İyi niyetli olsunlar. İşlerinin başında olsunlar. İşe erken gelsinler ve işlerini sağlam tutsunlar. İkili ilişkiler önemli. Ben demesinler, biz desinler. Ülke için, şehir için, sivil toplum örgütlerinde görev alsınlar. Ailelerine sahip çıksınlar.
AHMET ZORA İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
0 Yorum