Kızılcabölüklüler Vakfı ve Denizli Metropol işbirliği ile 15 günde bir yayınlanan “Yaşasın Kızılcabölük” programı sürüyor. Programın ikinci bölümünün konuğu Dodurga Tekstil A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Dobulga oldu.
ÖZEL RÖPORTAJ
Kızılcabölüklüler Vakfı ve Denizli Metropol işbirliği ile 15 günde bir yayınlanan “Yaşasın Kızılcabölük” programı sürüyor. Kızılcabölük’e dair her şeyi bulabileceğiniz programın ikinci bölümü yayınlandı. İkinci bölümün konuğu Dodurga Tekstil A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Kızılcabölüklü Ahmet Dobulga oldu. Dobulga, program moderatörü Ertan Gürgün’ün sorularını yanıtladı.
ERTAN GÜRGÜN: Kızılcabölüklü Ahmet Dobulga ile birlikteyiz. Sizi tanıyabilir miyiz?
AHMET DOBULGA: Ben 1956 yılında Kızılcabölük’te doğdum. O zamanlar doğduğun gün aynı gün yazılmazdı. Ben ne zaman doğduğumu anneme sordum. Annem “Turfanda da doğdun. Sen dünyaya geldiğin gün Cabbarların Ahmet Amcanın babası öldü” dedi. Ben tam günü buldum dedim. Cabbarların Ahmet Amcaya sordum, senin baban ne zaman öldü diye. Önce şaşırdı sonra söyledi. Böylece doğduğum günü tespit etmiş oldum. 20 Nisan 1956 tarihini tespit etmiş olduk. İlkokula başladım. Kadriye Soyak Hanım benim öğretmenimdi. Birinci sınıfı onunla okudum. İkinci sınıfı Yurdanur Yıldırımtürk ile okudum. Beşinci sınıfa kadar iyi bir eğitim gördük. Ders aralarında okul çıkışında bile bize ders çalıştırırdı. Matematik, Fen Bilgisi konularında pekiştirme yapardık. İlkokul bitirme sınavları olurdu. Büyük salonda üç tane beşinci sınıf hep birlikte sınav olurduk. 5 yılda gördüğümüz bütün derslerden imtihan yapıldı. Bu imtihanları kazanan ilkokul diplomasını alırdı. Ortaokula geçtim. İlk sene bocaladım ve sınıfta kaldım. Babam okumuştu, annem cahildi, ağabeylerim dışarıdaydı. Fazla katkıları olmadı bana. İkinci sınıfta Çarşamba ve Cumartesi günü tatil olurdu. Öğretmenler bize etkinlikler verirdi. Münazaralar ve piyesler yapardık. Korolar vardı. Münazaralarda çok değerli konular işlerdik. İlginç ve değerli konular işlerdik. Mesela münazara konularından bahsedeyim. Harpler mi ekonomik buhranlar yaratır?, Ekonomik buhranlar mı harpleri yaratır?. Bu konu bugün bile tartışabilir. Bir başkası Bir toplumun kalkınmasında yol mu önemli, eğitim mi? Böyle münazaralarla sosyal yönümüz gelişti.
ERTAN GÜRGÜN: Öğretmenler o zamanlar Kızılcabölük’te oturuyordu. Aile ve sosyal yaşantıyı bilirlerdi. Kabiliyetleri bildiği için yön veriyordu.
AHMET DOBULGA: Ailem bakkala gönderir, işte yağ al, sigara al diye. Derdik öğretmenimiz görür nasıl çıkarım dışarıya. Öğretmeni görünce asker selamı verirdik. Şapkalarımız vardı. Güzel günlerdi. O zaman ailelerimiz öğretmenlere karışmazdı. Bizi onlara teslim etmişlerdi. Şimdi öyle değil. Bizim psikolojimiz bozulmazdı. Şimdi 3 yaşındaki çocuğu psikoloğa götürüyorlar. Ben ailenin en küçüğüydüm. Ben güzel ayakkabı, pantolon görmedim. Ağabeylerimin eskileri terzide bana uygun hale getirilirdi onları giyerdim. Ayağımda lastik ayakkabı. Psikoloji nedir bilmiyorduk. Misket, yedi kiremit oynardık. Annelerimiz tezgahlarda el dokuması yapardı. İki Kızılcabölük’te iki tane de bağda vardı. Yaz kış dokunurdu. Bağa kağnılarla göçerdik. 5 – 6 ay bağda kalırdık.
ERTAN GÜRGÜN: Dokumacılık yapıyordunuz, o günlerdeki hatıralarınızı dinleyelim.
AHMET DOBULGA: El tezgâhları bir odada toplanır, annem bir tarafta babam bir tarafta çalışırdı. 1963 yılında kara tezgâhları alınca el dokuması bitti. Acemilik oldu ilk başlarda biraz zorlandık. Böylece benim dokumacılığım da başlamış oldu. Pazartesi günü Denizli pazarında dokuduklarımızı babamlar satardı. Dönerken iplik alır gelirlerdi. Ben o iplikleri zincir yapardım. Bir paket 20 kelep olur. Bir kelep beş ağızlı olur. Boyayı evde kendimiz yapardık. İpliği çiğner, döverdik. Her evin önünde iplik taşı vardı. Döşeklik çarşaf yapıyoruz, uçları bükülecek. Annem, ekmek, bulaşık her şeyle ilgileniyor. Annelerimiz neler çekmiş. 10-15 tane de koyunumuz vardı. Sabah köy çobanımız için kapıyı açardık. Koyunlar onlara katılırdı, akşama dönerdi. Ben çarşaf bükmesini öğrendim. Babam haftalık 25 kuruş vermeye başladı. Bir sarı bir beyaz 25 kuruşluk vardı. Beyaz 25’lik gelince çok sevinirdik. Koçağın fırınından çeyrek ekmek alırdım 15 kuruşa, kalan 10 kuruşa Yahya amcadan Şam tatlısı alırdım. Kebaptan tatlı gelirdi bana. Sonra tezgahı öğrendim. İplikler evde yapılıyor, iplik boyası yapmaya başladım. Gömleklik dokumayı öğrendim. Sonra ortaokul 3. sınıfı bitirince ben ileri gitmedim. Babamla pazara gider, mal satardım. Anadolu’dan esnaf gelirdi. Denizli’de Babadağlılar İşhanı’nın yanında dokuma pazarı vardı. Bir hafta boyunca işlediğimizi orada satardık. Kızılcabölük’ten otobüslerle malları yükler, gece 23.00 – 24.00 gibi Denizli pazarına doğru yola çıkardık. Yol 2.5 - 3 saat sürerdi. Beş virajlar bitmezdi. Herkesin pazarda yeri vardı. Sabah namazında açılırdı. Türkiye’nin dört bir yanından müşteri gelir, ne alacaklarsa bakar alırlardı. Masa örtüsü dahil ne işlenirse pazarlardık. Malı satarsan o evde o hafta bayram olurdu. Gelirken de ne işleyeceksek onun ipliğini alırdık. Babam Denizli’den somun ekmek getirecek diye kavağın altında öylece beklerdik. 74 yılında herkes kara tezgaha alışınca bu tezgahlar burada yapılmaya başlandı. Herkes tezgah sayısını arttırdı. Haftada binlik denir burada işler iyi o zaman. 1975 yılında evlendim, 76’da askere gittim. 77’nin sonunda geldim. Askerlik o zaman 20 aydı. Ben ortaokuldan sonra Ömer Ağabeyimin yanında kaportacıda çıraklık yapmıştım. Askerden gelince küçük bir kaportacı dükkanı açtım. Olmadı. 21 ay kahvecilik yaptım. O zaman günde 5-6 saat elektrik kesintisi olurdu gece ve gündüz. Sonra o işi yapmamaya karar verdim. Babamın tezgahlarını aldım. Eşimle çalışmaya başladık. Ben İzmir, İstanbul, Ankara’da ne satılır diye keşfe gittim. 80’li yıllar bitti. Çarşaf işleri, ham bezler gelin çarşafları çıkmaya başladı. 75 -85 arası gömleklik çok yapılırdı. İzmir’e milyonlarca liralık iş işlendi.
ERTAN GÜRGÜN: 60’lı yılların başında ekose gömlekler yapılırdı. Oduncu gömlek diye adlandırılırdı. Sonra İzmir’e yapılmaya başlandı değil mi?
AHMET DOBULGA: Ben o dönemleri şöyle hatırlıyorum. Babam bakkal o zaman tezgah yok. Annem mercimek ve nohut yolmaya yevmiyeye giderdi. Babam kızardı gitme diye. Babam gitti dikiş makinası aldı geldi. Annem bilmiyordu. Ali Bıyık ağabeyimiz anneme öğretti dikiş makinasını. Kalıp verdiler. O kalıba göre annem gömlek dikerdi. Gömlekçilikten geçinen aileler vardı. 1985’lı yıllarda Kızılcabölük bunun kıymetini bilemedi. Sel, kütük getirecek zannettiler. Hep kara tezgahlarda çalıştılar. Keşke gömlekçiliğe devam etselerdi.
ERTAN GÜRGÜN: Kızılcabölük’te o dönem girişimci çoktu. Sermaye de vardı. Teknoloji yoktu. O anlamda önümüzü açamadık. 85’den sonra neler oldu peki?
AHMET DOBULGA: 85’ten sonra dokumacılar nakavt oldu. Tüccar gelmemeye pazar olmamaya başladı. 88’de Denizli’de bir arkadaşla tanıştık İstanbul’dan gelen. Torşon yaptıracağını söyledi. Benim çok adetli olmasından dolayı tek başıma yapma imkanım yoktu. Ramazan Yılmaz adlı çok sevdiğim arkadaşıma beraber yapma teklifi sundum. Yine kara tezgahlarda yapacağız. İpliğini aldık. Yapmaya başladık. Çok kaliteli iş çıkardık. 1993 yılına kadar devam ettik yapmaya. 93 yılında süzer tezgahları gelince ikinci el tezgahlar gelmeye başladı. Armüllü tezgahlar 40 bin Mark. Çok para. Mark o zaman 8 lira. Esnaf kefaletten almak istesek aldığımız para 2 bin Mark etmiyor aldığımız para. Ramazan kooperatif eve girmişti. Benimde Bursa Caddesi’nde evim vardı. Ben evi satıp bu tezgahlardan alacağım dedim. Bir ay sonra Ramazan’ın evi hemen satıldı. Benim ev satılmıyor. 93 yılının ortalarında evimi 400 bin liraya sattık. Güzel para. 6 tane süzer tezgah aldık. İki tanesini önden teslim ettiler. Çalışmaya başladık. Ham bez işleyeceğiz. Kızılcabölük’te bu ilk. Çok zorlandık. Usta yok. Güzel çözgü yok. Düzgün iplik yok. Günlük 80 -90 metre ham bez işliyoruz. Bizim tezgahların kalanı 4 tanesi gelmedi. Kalanı teslim alamayacağımı söylediler, sana 10 bin Mark verelim git dediler. Ben evimi sattım olmaz verin kalan 4 tezgahımı ne yapayım ben parayı dedim. Bir hafta sonra 94 yılı 5 Nisan kararları çıktı. Borcumuz var. 4 tezgah gelse borçları ödeyeceğiz. 35 bin lira da borcumuz var. Ben 4 tezgahı iptal ettim bunu ödeyemeyiz dedim. Senet imzaladık. Bir sene sonra 35 bin lirayı ödemek için büyük sermaye bozduk. Şahin arabamız vardı onu sattık. 35 bini denkleştirip verdik, ödedik borcumuzu. İki tezgahla çalışmaya devam ediyoruz. 12 saat Ramazan, 12 saat ben çalışıyorum. Eleman yok. Çok yorulmaya başlayınca eleman aldık. 96’da yer sahibi çıkın dedi. Her yere de o tezgahlar kurulamıyor. Taşkınlar ile ortak olduk. İki sene çalıştık birlikte. Sonra ben kendi işimizi yapalım, fason yapmayalım dedim. Biz fasona devam edeceğiz dediler. Taşkınlardan Ramazanla ayrıldık. Tezgahımız iki idi üç oldu. 98’de Ramazan ile çalışıyoruz. Adana’dan iki tezgah daha aldık 5 oldu tezgâh sayımız. Peştamal yapmaya başladık. Sanayi sitesi bitince oraya taşınırken, Ramazan ayrılmak istedi. Ben tek başıma devam ettim. Ege ve Marmara’da tüm hamamları taradık ve peştamal sattık oralara. 2002’de Ramazan ile ayrılmadan önce Truva filminin kostümleri işi geldi. İş İstanbul’dan geliyor. Kambur Ömer ile birlikte yaptık o işi. Kostüm yönetmeni bize tembih etti, film için yaptığınızı kimseye söylemeyin dediler. Sanat yönetmeni 3 gün sonra kostümleri istedi. Biz Haziran başında anca veririz dedik. Tarih 5 Nisan nasıl verelim. Biz çekime başlayacağız dedi. Ben olmaz yapamayız dedim resti çektim. Benim söylediğim tarihi kabul ettiler. Gece gündüz haftalarca çalıştık. Uyku yok. Ne Ömer ağabey de, Ne Ramazan da, ne bende. Kimseye bir şey demeden çok güzel çalıştık ve sözümüzü tuttuk, kimseye duyurmadan işi bitirip teslim ettik. 2003 yılının 8. ayında Ramazan ile ayrıldık. 3 tezgah bende kaldı. Bizim peştamal Pazar payını bulmaya başladı. Kapalıçarşı’da satıyoruz. Haftada 80 peştamal yapıyorduk. Yaptığım işin doğru olduğuna inandım. İş güzel gitmeye başladı. İstanbul ve Bodrum’dan müşteriler gelmeye başladı. Bizim mallardan onlarda güzel paralar kazanıyor. Gece geliyorlardı, kimse aldıkları yeri öğrensin istemiyorlardı. Peştamal işi süper gidiyor. Çok satılıyor. İplik alıyoruz, dükkan alıyoruz derken, ben 6 dükkanı tezgahlarla doldurdum. Bu arada Allah’a dua ediyorum. Kimse uyanmasın bu peştamal işine diye. 2012 – 2013 yılına kadar sadece ben yaptım bu işi, biz sakladık peştamal işini. Sonra Kızılcabölük, Buldan ve Babadağ, ardından Denizli Organize Sanayi başladı yapmaya. Bu Denizli’de bir sektör oldu.
ERTAN GÜRGÜN: Ancak pazarda en büyük paya sahip olan sizsiniz.
AHMET DOBULGA: Evet güzel bir üretimimiz var. Ben iplik kalitemi hiç bozmadım. Bu günlere böylece gelmiş olduk.
ERTAN GÜRGÜN: Peki, Kızılcabölük’ü nasıl anlatırsın bize?
AHMET DOBULGA: Bizim çocukluğumuzda nahiye müdürlüğü ve belediye vardı. Sonra kamu bankaları geldi. Atatürk İlkokulu, Mehmet Akif Ersoy İlkokulu, Hacı İbrahim Aydınlı İlkokulu, Ahmet Paralı güzel bir okul yaptı. Bunları hep Kızılcabölük yaptı. Devletten o dönem hiçbir şey almadık.
ERTAN GÜRGÜN: Kzılcabölük eğitime çok önem veren bir yer. Eğitime yatırım yapan bir beldeyiz. Peki, aklına Kızılcabölük deyince aklına hangi olay ya da kimler gelir?
AHMET DOBULGA: Benim hayranlıkla dinlediğim ama hiç görmediğim biri var. Anne ve babalarımız anlatırdı Mehmet Köseoğlu Amcamızı keşke bizde görseydik. Onunla ilgili çok güzel şeyler dinledik. Kızılcabölük’ün örf ve adetleri ile ilgili çok güzel şeyler yapmış. Bir park kahvemiz vardı 70’li yıllarda. Yusuf amcamızın sineması vardı. Hatta 3 tane sinema vardı, 25 kuruşaydı sinema. Önce 50 kuruşlukları alır, ardından yer kalırsa 25 kuruşlukları alırdı. Akşamları gezmeye gidilirdi ev gezmelerine. Öyle haber verme yok. Gider bakarsın, ev kapalıysa başkasına gidersin.
ERTAN GÜRGÜN: İşinizi bu noktaya getirmeniz hiç de kolay olmadı. Gençlere ne gibi önerileriniz olur?
AHMET DOBULGA: Gençler arkadaş seçerken çok dikkat etsinler. Dengi dengine arkadaş grubu oluştursunlar. İlk ne iş başladıysa onu takip etsinler. Hepimiz insan olarak merdivendeyiz. Herkes bir basamakta. Ben mesela 30. basamaktayım. Hep yukarı bakarsam bu hayat çekilmez birazda aşağı bakmak lazım. Gençler erken kalksın, işlerini takip etsin, işini sevsin isterim.
ERTAN GÜRGÜN: Sosyal sorumluluk projesi anlamında Kızılcabölükspor’a destek oluyorsunuz. Ayrıca Kızılcabölük Vakfımız var. Vakıftan neler bekliyorsunuz? Vakfın çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
AHMET DOBULGA: Kızılcabölük Vakfı ve Kızılcabölükspor bizim gururumuz. Vakfın çalışmalarını çok başarılı buluyorum. Sizin de çok değerli katkılarınız var. Başkanlarına ve şimdiye kadar yönetimde olanlara teşekkür ediyorum. Kızılcabölükspor’u çok önemsiyorum. Düşünün, 3 - 4 bin nüfuslu bir yerin takımı gidip Ankara’da bir takımı yenip geliyor, bundan daha büyük gurur olur mu? Türkiye’nin dört bir yanından takımımızı destekleyen, takip edenler var. emeği geçenlerden Allah razı olsun. Ağabeyim belediye başkanlığı yaptı bir dönem. Bence Kızılcabölük’ün kanayan bir yarası var. Kızılcabölük’e bir tabela koyduramadık. Dokumanın merkeziyiz. Tekstil müzemiz var. Bunu anlatacak bir tabela niye koymuyorlar anlamıyorum. Ben büyüklerimizden 1984 yılından beri istiyorum bunu. Muğla yoluna, Denizli yoluna Kızılcabölük Dokumanın Merkezi diye bir tabela koymaları lazım. Gelenler gelip geçiyor bulamıyor. Yıllarca zorlandık bu konuda.
YAŞASIN KIZILCABÖLÜK PROGRAMININ İKİNCİ BÖLÜMÜMÜN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
ÖZEL RÖPORTAJ
Kızılcabölüklüler Vakfı ve Denizli Metropol işbirliği ile 15 günde bir yayınlanan “Yaşasın Kızılcabölük” programı sürüyor. Kızılcabölük’e dair her şeyi bulabileceğiniz programın ikinci bölümü yayınlandı. İkinci bölümün konuğu Dodurga Tekstil A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Kızılcabölüklü Ahmet Dobulga oldu. Dobulga, program moderatörü Ertan Gürgün’ün sorularını yanıtladı.
ERTAN GÜRGÜN: Kızılcabölüklü Ahmet Dobulga ile birlikteyiz. Sizi tanıyabilir miyiz?
AHMET DOBULGA: Ben 1956 yılında Kızılcabölük’te doğdum. O zamanlar doğduğun gün aynı gün yazılmazdı. Ben ne zaman doğduğumu anneme sordum. Annem “Turfanda da doğdun. Sen dünyaya geldiğin gün Cabbarların Ahmet Amcanın babası öldü” dedi. Ben tam günü buldum dedim. Cabbarların Ahmet Amcaya sordum, senin baban ne zaman öldü diye. Önce şaşırdı sonra söyledi. Böylece doğduğum günü tespit etmiş oldum. 20 Nisan 1956 tarihini tespit etmiş olduk. İlkokula başladım. Kadriye Soyak Hanım benim öğretmenimdi. Birinci sınıfı onunla okudum. İkinci sınıfı Yurdanur Yıldırımtürk ile okudum. Beşinci sınıfa kadar iyi bir eğitim gördük. Ders aralarında okul çıkışında bile bize ders çalıştırırdı. Matematik, Fen Bilgisi konularında pekiştirme yapardık. İlkokul bitirme sınavları olurdu. Büyük salonda üç tane beşinci sınıf hep birlikte sınav olurduk. 5 yılda gördüğümüz bütün derslerden imtihan yapıldı. Bu imtihanları kazanan ilkokul diplomasını alırdı. Ortaokula geçtim. İlk sene bocaladım ve sınıfta kaldım. Babam okumuştu, annem cahildi, ağabeylerim dışarıdaydı. Fazla katkıları olmadı bana. İkinci sınıfta Çarşamba ve Cumartesi günü tatil olurdu. Öğretmenler bize etkinlikler verirdi. Münazaralar ve piyesler yapardık. Korolar vardı. Münazaralarda çok değerli konular işlerdik. İlginç ve değerli konular işlerdik. Mesela münazara konularından bahsedeyim. Harpler mi ekonomik buhranlar yaratır?, Ekonomik buhranlar mı harpleri yaratır?. Bu konu bugün bile tartışabilir. Bir başkası Bir toplumun kalkınmasında yol mu önemli, eğitim mi? Böyle münazaralarla sosyal yönümüz gelişti.
ERTAN GÜRGÜN: Öğretmenler o zamanlar Kızılcabölük’te oturuyordu. Aile ve sosyal yaşantıyı bilirlerdi. Kabiliyetleri bildiği için yön veriyordu.
AHMET DOBULGA: Ailem bakkala gönderir, işte yağ al, sigara al diye. Derdik öğretmenimiz görür nasıl çıkarım dışarıya. Öğretmeni görünce asker selamı verirdik. Şapkalarımız vardı. Güzel günlerdi. O zaman ailelerimiz öğretmenlere karışmazdı. Bizi onlara teslim etmişlerdi. Şimdi öyle değil. Bizim psikolojimiz bozulmazdı. Şimdi 3 yaşındaki çocuğu psikoloğa götürüyorlar. Ben ailenin en küçüğüydüm. Ben güzel ayakkabı, pantolon görmedim. Ağabeylerimin eskileri terzide bana uygun hale getirilirdi onları giyerdim. Ayağımda lastik ayakkabı. Psikoloji nedir bilmiyorduk. Misket, yedi kiremit oynardık. Annelerimiz tezgahlarda el dokuması yapardı. İki Kızılcabölük’te iki tane de bağda vardı. Yaz kış dokunurdu. Bağa kağnılarla göçerdik. 5 – 6 ay bağda kalırdık.
ERTAN GÜRGÜN: Dokumacılık yapıyordunuz, o günlerdeki hatıralarınızı dinleyelim.
AHMET DOBULGA: El tezgâhları bir odada toplanır, annem bir tarafta babam bir tarafta çalışırdı. 1963 yılında kara tezgâhları alınca el dokuması bitti. Acemilik oldu ilk başlarda biraz zorlandık. Böylece benim dokumacılığım da başlamış oldu. Pazartesi günü Denizli pazarında dokuduklarımızı babamlar satardı. Dönerken iplik alır gelirlerdi. Ben o iplikleri zincir yapardım. Bir paket 20 kelep olur. Bir kelep beş ağızlı olur. Boyayı evde kendimiz yapardık. İpliği çiğner, döverdik. Her evin önünde iplik taşı vardı. Döşeklik çarşaf yapıyoruz, uçları bükülecek. Annem, ekmek, bulaşık her şeyle ilgileniyor. Annelerimiz neler çekmiş. 10-15 tane de koyunumuz vardı. Sabah köy çobanımız için kapıyı açardık. Koyunlar onlara katılırdı, akşama dönerdi. Ben çarşaf bükmesini öğrendim. Babam haftalık 25 kuruş vermeye başladı. Bir sarı bir beyaz 25 kuruşluk vardı. Beyaz 25’lik gelince çok sevinirdik. Koçağın fırınından çeyrek ekmek alırdım 15 kuruşa, kalan 10 kuruşa Yahya amcadan Şam tatlısı alırdım. Kebaptan tatlı gelirdi bana. Sonra tezgahı öğrendim. İplikler evde yapılıyor, iplik boyası yapmaya başladım. Gömleklik dokumayı öğrendim. Sonra ortaokul 3. sınıfı bitirince ben ileri gitmedim. Babamla pazara gider, mal satardım. Anadolu’dan esnaf gelirdi. Denizli’de Babadağlılar İşhanı’nın yanında dokuma pazarı vardı. Bir hafta boyunca işlediğimizi orada satardık. Kızılcabölük’ten otobüslerle malları yükler, gece 23.00 – 24.00 gibi Denizli pazarına doğru yola çıkardık. Yol 2.5 - 3 saat sürerdi. Beş virajlar bitmezdi. Herkesin pazarda yeri vardı. Sabah namazında açılırdı. Türkiye’nin dört bir yanından müşteri gelir, ne alacaklarsa bakar alırlardı. Masa örtüsü dahil ne işlenirse pazarlardık. Malı satarsan o evde o hafta bayram olurdu. Gelirken de ne işleyeceksek onun ipliğini alırdık. Babam Denizli’den somun ekmek getirecek diye kavağın altında öylece beklerdik. 74 yılında herkes kara tezgaha alışınca bu tezgahlar burada yapılmaya başlandı. Herkes tezgah sayısını arttırdı. Haftada binlik denir burada işler iyi o zaman. 1975 yılında evlendim, 76’da askere gittim. 77’nin sonunda geldim. Askerlik o zaman 20 aydı. Ben ortaokuldan sonra Ömer Ağabeyimin yanında kaportacıda çıraklık yapmıştım. Askerden gelince küçük bir kaportacı dükkanı açtım. Olmadı. 21 ay kahvecilik yaptım. O zaman günde 5-6 saat elektrik kesintisi olurdu gece ve gündüz. Sonra o işi yapmamaya karar verdim. Babamın tezgahlarını aldım. Eşimle çalışmaya başladık. Ben İzmir, İstanbul, Ankara’da ne satılır diye keşfe gittim. 80’li yıllar bitti. Çarşaf işleri, ham bezler gelin çarşafları çıkmaya başladı. 75 -85 arası gömleklik çok yapılırdı. İzmir’e milyonlarca liralık iş işlendi.
ERTAN GÜRGÜN: 60’lı yılların başında ekose gömlekler yapılırdı. Oduncu gömlek diye adlandırılırdı. Sonra İzmir’e yapılmaya başlandı değil mi?
AHMET DOBULGA: Ben o dönemleri şöyle hatırlıyorum. Babam bakkal o zaman tezgah yok. Annem mercimek ve nohut yolmaya yevmiyeye giderdi. Babam kızardı gitme diye. Babam gitti dikiş makinası aldı geldi. Annem bilmiyordu. Ali Bıyık ağabeyimiz anneme öğretti dikiş makinasını. Kalıp verdiler. O kalıba göre annem gömlek dikerdi. Gömlekçilikten geçinen aileler vardı. 1985’lı yıllarda Kızılcabölük bunun kıymetini bilemedi. Sel, kütük getirecek zannettiler. Hep kara tezgahlarda çalıştılar. Keşke gömlekçiliğe devam etselerdi.
ERTAN GÜRGÜN: Kızılcabölük’te o dönem girişimci çoktu. Sermaye de vardı. Teknoloji yoktu. O anlamda önümüzü açamadık. 85’den sonra neler oldu peki?
AHMET DOBULGA: 85’ten sonra dokumacılar nakavt oldu. Tüccar gelmemeye pazar olmamaya başladı. 88’de Denizli’de bir arkadaşla tanıştık İstanbul’dan gelen. Torşon yaptıracağını söyledi. Benim çok adetli olmasından dolayı tek başıma yapma imkanım yoktu. Ramazan Yılmaz adlı çok sevdiğim arkadaşıma beraber yapma teklifi sundum. Yine kara tezgahlarda yapacağız. İpliğini aldık. Yapmaya başladık. Çok kaliteli iş çıkardık. 1993 yılına kadar devam ettik yapmaya. 93 yılında süzer tezgahları gelince ikinci el tezgahlar gelmeye başladı. Armüllü tezgahlar 40 bin Mark. Çok para. Mark o zaman 8 lira. Esnaf kefaletten almak istesek aldığımız para 2 bin Mark etmiyor aldığımız para. Ramazan kooperatif eve girmişti. Benimde Bursa Caddesi’nde evim vardı. Ben evi satıp bu tezgahlardan alacağım dedim. Bir ay sonra Ramazan’ın evi hemen satıldı. Benim ev satılmıyor. 93 yılının ortalarında evimi 400 bin liraya sattık. Güzel para. 6 tane süzer tezgah aldık. İki tanesini önden teslim ettiler. Çalışmaya başladık. Ham bez işleyeceğiz. Kızılcabölük’te bu ilk. Çok zorlandık. Usta yok. Güzel çözgü yok. Düzgün iplik yok. Günlük 80 -90 metre ham bez işliyoruz. Bizim tezgahların kalanı 4 tanesi gelmedi. Kalanı teslim alamayacağımı söylediler, sana 10 bin Mark verelim git dediler. Ben evimi sattım olmaz verin kalan 4 tezgahımı ne yapayım ben parayı dedim. Bir hafta sonra 94 yılı 5 Nisan kararları çıktı. Borcumuz var. 4 tezgah gelse borçları ödeyeceğiz. 35 bin lira da borcumuz var. Ben 4 tezgahı iptal ettim bunu ödeyemeyiz dedim. Senet imzaladık. Bir sene sonra 35 bin lirayı ödemek için büyük sermaye bozduk. Şahin arabamız vardı onu sattık. 35 bini denkleştirip verdik, ödedik borcumuzu. İki tezgahla çalışmaya devam ediyoruz. 12 saat Ramazan, 12 saat ben çalışıyorum. Eleman yok. Çok yorulmaya başlayınca eleman aldık. 96’da yer sahibi çıkın dedi. Her yere de o tezgahlar kurulamıyor. Taşkınlar ile ortak olduk. İki sene çalıştık birlikte. Sonra ben kendi işimizi yapalım, fason yapmayalım dedim. Biz fasona devam edeceğiz dediler. Taşkınlardan Ramazanla ayrıldık. Tezgahımız iki idi üç oldu. 98’de Ramazan ile çalışıyoruz. Adana’dan iki tezgah daha aldık 5 oldu tezgâh sayımız. Peştamal yapmaya başladık. Sanayi sitesi bitince oraya taşınırken, Ramazan ayrılmak istedi. Ben tek başıma devam ettim. Ege ve Marmara’da tüm hamamları taradık ve peştamal sattık oralara. 2002’de Ramazan ile ayrılmadan önce Truva filminin kostümleri işi geldi. İş İstanbul’dan geliyor. Kambur Ömer ile birlikte yaptık o işi. Kostüm yönetmeni bize tembih etti, film için yaptığınızı kimseye söylemeyin dediler. Sanat yönetmeni 3 gün sonra kostümleri istedi. Biz Haziran başında anca veririz dedik. Tarih 5 Nisan nasıl verelim. Biz çekime başlayacağız dedi. Ben olmaz yapamayız dedim resti çektim. Benim söylediğim tarihi kabul ettiler. Gece gündüz haftalarca çalıştık. Uyku yok. Ne Ömer ağabey de, Ne Ramazan da, ne bende. Kimseye bir şey demeden çok güzel çalıştık ve sözümüzü tuttuk, kimseye duyurmadan işi bitirip teslim ettik. 2003 yılının 8. ayında Ramazan ile ayrıldık. 3 tezgah bende kaldı. Bizim peştamal Pazar payını bulmaya başladı. Kapalıçarşı’da satıyoruz. Haftada 80 peştamal yapıyorduk. Yaptığım işin doğru olduğuna inandım. İş güzel gitmeye başladı. İstanbul ve Bodrum’dan müşteriler gelmeye başladı. Bizim mallardan onlarda güzel paralar kazanıyor. Gece geliyorlardı, kimse aldıkları yeri öğrensin istemiyorlardı. Peştamal işi süper gidiyor. Çok satılıyor. İplik alıyoruz, dükkan alıyoruz derken, ben 6 dükkanı tezgahlarla doldurdum. Bu arada Allah’a dua ediyorum. Kimse uyanmasın bu peştamal işine diye. 2012 – 2013 yılına kadar sadece ben yaptım bu işi, biz sakladık peştamal işini. Sonra Kızılcabölük, Buldan ve Babadağ, ardından Denizli Organize Sanayi başladı yapmaya. Bu Denizli’de bir sektör oldu.
ERTAN GÜRGÜN: Ancak pazarda en büyük paya sahip olan sizsiniz.
AHMET DOBULGA: Evet güzel bir üretimimiz var. Ben iplik kalitemi hiç bozmadım. Bu günlere böylece gelmiş olduk.
ERTAN GÜRGÜN: Peki, Kızılcabölük’ü nasıl anlatırsın bize?
AHMET DOBULGA: Bizim çocukluğumuzda nahiye müdürlüğü ve belediye vardı. Sonra kamu bankaları geldi. Atatürk İlkokulu, Mehmet Akif Ersoy İlkokulu, Hacı İbrahim Aydınlı İlkokulu, Ahmet Paralı güzel bir okul yaptı. Bunları hep Kızılcabölük yaptı. Devletten o dönem hiçbir şey almadık.
ERTAN GÜRGÜN: Kzılcabölük eğitime çok önem veren bir yer. Eğitime yatırım yapan bir beldeyiz. Peki, aklına Kızılcabölük deyince aklına hangi olay ya da kimler gelir?
AHMET DOBULGA: Benim hayranlıkla dinlediğim ama hiç görmediğim biri var. Anne ve babalarımız anlatırdı Mehmet Köseoğlu Amcamızı keşke bizde görseydik. Onunla ilgili çok güzel şeyler dinledik. Kızılcabölük’ün örf ve adetleri ile ilgili çok güzel şeyler yapmış. Bir park kahvemiz vardı 70’li yıllarda. Yusuf amcamızın sineması vardı. Hatta 3 tane sinema vardı, 25 kuruşaydı sinema. Önce 50 kuruşlukları alır, ardından yer kalırsa 25 kuruşlukları alırdı. Akşamları gezmeye gidilirdi ev gezmelerine. Öyle haber verme yok. Gider bakarsın, ev kapalıysa başkasına gidersin.
ERTAN GÜRGÜN: İşinizi bu noktaya getirmeniz hiç de kolay olmadı. Gençlere ne gibi önerileriniz olur?
AHMET DOBULGA: Gençler arkadaş seçerken çok dikkat etsinler. Dengi dengine arkadaş grubu oluştursunlar. İlk ne iş başladıysa onu takip etsinler. Hepimiz insan olarak merdivendeyiz. Herkes bir basamakta. Ben mesela 30. basamaktayım. Hep yukarı bakarsam bu hayat çekilmez birazda aşağı bakmak lazım. Gençler erken kalksın, işlerini takip etsin, işini sevsin isterim.
ERTAN GÜRGÜN: Sosyal sorumluluk projesi anlamında Kızılcabölükspor’a destek oluyorsunuz. Ayrıca Kızılcabölük Vakfımız var. Vakıftan neler bekliyorsunuz? Vakfın çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?
AHMET DOBULGA: Kızılcabölük Vakfı ve Kızılcabölükspor bizim gururumuz. Vakfın çalışmalarını çok başarılı buluyorum. Sizin de çok değerli katkılarınız var. Başkanlarına ve şimdiye kadar yönetimde olanlara teşekkür ediyorum. Kızılcabölükspor’u çok önemsiyorum. Düşünün, 3 - 4 bin nüfuslu bir yerin takımı gidip Ankara’da bir takımı yenip geliyor, bundan daha büyük gurur olur mu? Türkiye’nin dört bir yanından takımımızı destekleyen, takip edenler var. emeği geçenlerden Allah razı olsun. Ağabeyim belediye başkanlığı yaptı bir dönem. Bence Kızılcabölük’ün kanayan bir yarası var. Kızılcabölük’e bir tabela koyduramadık. Dokumanın merkeziyiz. Tekstil müzemiz var. Bunu anlatacak bir tabela niye koymuyorlar anlamıyorum. Ben büyüklerimizden 1984 yılından beri istiyorum bunu. Muğla yoluna, Denizli yoluna Kızılcabölük Dokumanın Merkezi diye bir tabela koymaları lazım. Gelenler gelip geçiyor bulamıyor. Yıllarca zorlandık bu konuda.
YAŞASIN KIZILCABÖLÜK PROGRAMININ İKİNCİ BÖLÜMÜMÜN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
0 Yorum