EKONOMİ

ÖZER “HEP GERÇEK HEDEFLERİN PEŞİNDE KOŞTUM”

ÖZER “HEP GERÇEK HEDEFLERİN PEŞİNDE KOŞTUM”
”Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın yirmi dördüncü bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz Özer Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Özer oldu.

ÖZEL RÖPORTAJ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın yirmi dördüncü bölümünde duayen iş insanı Özer Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Özer iş ve özel hayatından kesitler anlattı.

DETGİS Yönetim Kurulu Başkanı Mukaddes Başkaya’ya mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İş insanı Özer, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ…

MUKADDES BAŞKAYA: DETGİS’in 20. Yılında 20 Duayen projemizde bugün Özer Tekstil’de Özer Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Özer’in konuğuyuz.  

MEHMET EMİN ÖZER: Beni de bu projeye aldığınız için size, DETGİS Yönetim Kurulu’na ve Denizli Metropol’e teşekkür ediyorum. Programın çok faydalı olduğunu düşünüyorum.

MUKADDES BAŞKAYA: Sizi tanıyabilir miyiz?

MEHMET EMİN ÖZER: 1955 Yılı Denizli doğumluyum. Aslen Göveçlik Köyü’ndeyiz. Babamlar Denizli’ye göç etmiş o tarihlerde. Kardeşlerimle birlikte Denizli’de doğduk, büyüdük. İlk, Orta ve Lise tahsilimi Denizli’de yaptım. Sonra Ankara’da Harita Kadastroda okudum. Sonra askerliğimi yaptım. 1977 yılında eşim Muzaffer Hanımla evlendim. Üç çocuğum ve beş torunum var. Oğlum ve damatlarımla birlikte aile şirketimizde çalışıyoruz. Son bir yıldır işi onlara devrettim. Daha çok gözlemci olarak bulunuyorum burada.  

MUKADDES BAŞKAYA: Büyük bir tasarım gücünüz var bunu biliyoruz. Bunu devam ettiriyor musunuz?

MEHMET EMİN ÖZER: Bunu sizlerden duymak çok güzel. Ben tasarımı çok seviyorum. İlgilenmeyi seviyorum. Aslında işimi seviyorum. Tasarımcı arkadaşlarla birlikte çalışıyoruz. Birçok tasarımda izim vardır.  

MUKADDES BAŞKAYA: Mesleğe iplik ticareti ile başladığınızı biliyoruz. Tekstile geçişiniz nasıl oldu?

MEHMET EMİN ÖZER: 1982 yılında iplik ticaretine, 1995 yılında ise tekstile başladım. Tekstile başlamam çok enteresan oldu. O zaman furya vardı. Herkes tekstile girdi. Karahallılar, Uşaklılar Denizli’ye göç etti. Doktorlar mühendisler tezgah alıp bu işe girdi. Bizde iplik ticareti yapıyorduk ve artık bu işe girelim dedik. Bez mi yapalım, havlu mu konusunda ikilem içindeydik. Aile dostumuz Nevzat Özel’e danıştım. Allah rahmet eylesin. Nevzat Özel “Ben havlu yapıyorum. Memnunum. Sende yap” diye tavsiye etti. Hatta “Önümüzdeki hafta tezgah üreten firmanın temsilcisi Cemal Bey gelecek tezgâh siparişi vereceğim istersen senin içinde sipariş vereyim” dedi. Nitekim bir hafta sonra bana telefon açtı ve benim için dört tezgah siparişi verdiğini söyleyerek “İstersen devam et istersen sildir” dedi. Bende “Nevzat Ağabey sen benim için böyle uygun gördüysen ben havlu işine başlıyorum” dedim. Nevzat Ağabey sayesinde havlu işine girdik. Bize cesaret verdi. Bizim için bu olay önemli bir noktadır. Bu işe girmemize sebep olan kişidir kendisi.  

MUKADDES BAŞKAYA: İlk programımızı Nevzat Özel ile yapmıştık. Ne kadar çok kişiye dokunmuş. Sağ olsun bizi kırmadı. Yaptık programı. O çok özeldi. İlk olması çok özeldi. Onu bir kez daha anıyorum buradan. Keşke yaşasaydı. Ondan öğreneceğimiz daha çok şey vardı. Peki, Mehmet Bey, iş yaşamınızda karşılaştığınız engeller oldu mu diye sormak istiyorum.

MEHMET EMİN ÖZER: İlk kuruluşumuzda tezgahlarımız geldi. Usta bulmakta, dokumacı bulmakta çok zorluk çektik. Dokumacıları da ustamızı da kendimiz yetiştirdik. Nevzat Ağabeye bir yılı aşkın fason çalıştık. Daha sonra tekstile geçtik. Nevzat Ağabey ile o dönem yaşadığım bir anıyı anlatayım. Fason çalışıyoruz. 1996 yılıydı. Nesa‘da bir toplantı var. Nevzat Özel fasoncuları çağırıyor dediler. O dönem ki ortağım Rasim Bey ile birlikte gittik toplantıya. Tabi Nesa’da o zaman iki üç yıllık bir firma ama. Nevzat Ağabey’in daha önceden bir DENTEKS geçmişi var. Kendisi duayenlerimizden. Büyük bir masada 13-14 kişi toplantıya başladık. Nevzat Ağabey geldi oldukça sinirli ve kızgın. Dokumacıları bir pastel makinasının yanına götürdü. Bornozdaki hataları gösterdi. “Bunlar olur mu? yapılır mı? bunları ben ayırmak ve sizden almak zorunda mıyım?” diyerek bize fırça attı. Yine köşede bir bornoz yığını vardı. Onun yanına götürdü bizi. Aramızda konfeksiyoncular da var fason dokuyan. Dört bornoz konmuş üst üste kuşakları hep birlikte bağlanmış bohça şeklinde. Ona da kızdı. Bir bornozu açtı. Çırptı. Ne kadar toz varsa döküldü. Herkes mahcup oldu. Nevzat Ağabey haklı. Tabi biz de çok üzüldük. Mahcup da olduk. Tüccarlık yaptık. Fasoncuyuz. Boynumuz büküldü. Fason sorumlusu Kaan Bey’in yanına gittik. “Kendi getirdiğimiz topları ve kumaşları görmek, hatalarımızı görmek istiyoruz” dedik. Kaan Bey “Sizin kumaşlarda bir şey yok. Hatalı dokumadınız. Sizin mallar güzel” dedi. “Peki, o zaman biz bu toplantıya neden çağrıldık. Neden fırça yedik” diye sorduk. Kaan Bey “Buna sıra dayağı denir. Burada doğru yapan da yanlış yapan da toplanır. Herkes nasibini alır“ dedi. Biz sıra dayağını orada öğrendik. Bu bizim için bir tecrübe ve eğitim oldu. Rasim Bey ile dedik bu sıra dayağını bizde işletmemizde yapalım dedik. Dokumacıları ve ustaları topladık. Bir sıra dayağını da biz yaptık. Aslında bir hata yoktu. Böyle bir hatıramız var. İş disiplini, düzgün mal yapma ve temiz iş yapmayı Nevzat Ağabey ve Nesa’da öğrendik. Sonra Gardenya Tekstil ile tanıştık. Pazarlamayı öğrendik. Numune nasıl hazırlanır? Desen nasıl yapılır? Öğrendik. Sizlerin de emeği var bizde. Böyle acemiliklerimiz oldu. Üstüne koya koya öğrendik. Firmamızda bu yıllara geldi. 25 yıl geçti. Pazarlama ve üretim olarak üstüne koya koya bugünlere geldik.      

MUKADDES BAŞKAYA: Denizli’de tekstilin yolculuğunu bir de sizden dinleyebilir miyiz? Bugünlere nasıl gelindi?

MEHMET EMİN ÖZER: Denizli’de tekstilin yolculuğu ile ilgili şunu söyleyebilirim. Babadağ, Kızılcabölük, Buldan, Göveçlik tekstilci. Hatta Genç Osman’ın kaftanının Buldan’da dokunduğu söylenir. Laodikya kazılarında boyama kazanları bulunduğu söyleniyor. Osmanlı’dan da önce olduğu anlaşılıyor. Denizli’de tekstil oldukça eski. Bizim Göveçlik Köyü’nde de çocukluğumdan hatırlıyorum. Alaca dediğimiz kumaşların dokunduğu ve her yerde kullanıldığını biliyorum. El tezgahlarında sonra yarı otomatik makinalara geçildi. Benim annem Babadağ Yeniköylüdür. Onlarında bürümcü kumaş denilen tezgahları varmış, annem de dokumuş. Hatta kardeşim Necdet Özer’e yıllar sona bir Şamlılı bir aile dostumuz annemin dokuduğu kumaşı hediye etti. Yıl 1945 annem Necibe Özer dokumuş. Bizim için çok özel bir hatıra. Dedem Bezci Şükrü Yeniköylü o satmış aileye. Yıllar sonra bize geldi. Denizli’nin tekstil yolculuğu otomatik tezgahlarla gelişti. 70’li yıllarda havlu işi başlıyor. 80’li yıllarda ise yurt dışından tezgahlar geliyor. Yıllar geçtikçe teknoloji ile birlikte daha da gelişmiş durumda. Şimdilerde herkes bu işi yapabilir. Büküm, örme, boyama, haşıl, dokuma işi yapılabilir hale geldi. Bir kümelenme söz konusu. Dışarıdan bir yabancı geldiğinde burada tekstille ilgili her ürüne ulaşabiliyor. Küçük büyük demeden işletmeler ihracatla bu duruma geldi. Neredeyse Denizli’nin yüzde 60’ı bu işle iştigal etmiş. Çok insan bu işten ekmek yemiş. Tozundan toprağından karlıdır tekstil derler. İnsanlar dokumacı, teknisyen, pazarlamacı ve usta olarak ekmek yemiş durumda. Burası tekstilin merkezi oldu artık. Dünya üzerinde ev tekstili ile uğraşan biri eğer Denizli’yi tanımıyorsa bu işi yapmıyor denir. İtalyanlar bir zamanlar demiş ki Denizli diye bir ülke mi var. Buradan birçok tezgah gidiyor demişler. Bu Denizli insanının ne kadar çalışkan olduğunu gösteriyor. Komşu illerimize bakın Burdur, Aydın, Isparta’da böyle bir şey yok. Gençlerimiz bu fırsatlardan mutlaka istifade etmeli. Tekstil bitmez. Daha da ilerliyor. Her şey gelişiyor. İlerleyen bir sektör. Ben şahsen yatırımcılara bu işe girin derim. Ne kadar çoğalırsa bu iş, ihracat daha da artar. Daha çok ürün satılır. Bu daha çok rekabet getirmek yerine Denizli’nin daha da büyümesine merkez olmasına yardımcı olur.   

MUKADDES BAŞKAYA: Siz de zaman içinde birçok kriz gördünüz, yaşadınız. Bu krizleri nasıl yönettiniz?

MEHMET EMİN ÖZER: Krizler yaşanıyor. Bu krizlerde ekonomik olarak güçlü olmak lazım. Ayakların sağlam basması lazım. Çok borçlanmamak gerekiyor. Krediler kullanıyoruz. Ucu açık vadeler tehlikeli. Zarar verebilir. Pandemi nedeniyle bir kriz yaşandı. İki ay siparişimiz yoktu. Çalışanlarımızın bir kısmını göndermek zorunda kaldık. Devlet yardımda bulundu. Şimdilerde ise iplik krizi var. Pamuk ve iplik fiyatları yükseldi.

MUKADDES BAŞKAYA: Şu sıralar siparişlerinizde son durum ne? 

MEHMET EMİN ÖZER: En önemli konu bu şu sıralar. İplik fiyatları yükseldi. Bunu müşterilerimize anlatmak çok zor. Biz haklıyız. Onlarda haklı. Fiyatların arttığını müşterilerimize anlatmakta zorluk çekiyoruz. Bu bir tehlike. Müşterilerimizi kaybedebiliriz. Bunu kabullenemeyiz. İplik fiyatları çok arttı. Bu durum müşterilerimizi Pakistan ve Çin’e yönlendirebilir. Umarım müşterilerimizi kaçırmayız.  

MUKADDES BAŞKAYA: Başarılı ve duayen bir sanayici olmanın sırrı nedir?

MEHMET EMİN ÖZER: Duayen sanayici olmak kolay değil. Duayen değerli bir kelime. Değerli bir unvan. Yaptığınız işte çok başarılı olmanız, çevrenizde sevilen ve işinize vakıf biri olmanız gerekiyor. Yenilikçi, gençlere önem veren, sözüne güvenilir olmalı. Sorulacak danışılacak kişidir duayen. Ben Nevzat Ağabey’e duayen olduğu için gittim. Duayen çok ağır bir sorumluluk getiriyor insana. Her şeye mesleğine hakim olmalı. Empati yapabilmeli. Zor bir sorumluluk. Beni de duayenlerin içine aldınız ama benim böyle bir iddiam yok.

MUKADDES BAŞKAYA: Sizin büyümenize katkı sağlayacak ne gibi kararlar aldınız?

MEHMET EMİN ÖZER: Benim bu mesleğim üçüncü işim aslında. Hırdavatçılıkla başladım. İplik ticareti sonra 1995 yılında tezgâhlar alarak bu işe girdim. Bu işe girmek benim için büyük ve önemli bir karardı. Başarılı olduk ve bugünlere geldik. Çok memnunum. Benim için en önemli karar mesleği değiştirmek oldu.

MUKADDES BAŞKAYA: Tamamen ihracata yönelik mi çalışıyorsunuz?

MEHMET EMİN ÖZER: Yüzde 95 oranında ihracata yönelik çalışıyoruz. Yüzde 5’de iç piyasaya mal veriyoruz. İnternet online satışlarımızda başladı. Eskiden beri böyle bir planımız vardı. Pandemi ile dijital alışveriş artınca bizde bununla ilgili hareketlendik. Gelecekte de alışveriş böyle olacak diye düşünüyoruz. Bir ay oldu başlayalı. İnternet satışı aslında süper.  Aracı yok. Direk satış yapıyorsunuz. Kargo ile ürün gidiyor. Aracı ve toptancı yok. Dükkan maliyeti yok. Sanki Türkiye’de farklı yerlerde mağaza açmış gibisiniz. Gelecek bu işte.

MUKADDES BAŞKAYA: Bir gününüz nasıl geçiyor?

MEHMET EMİN ÖZER: Pandemi ile birlikte bir yıldır 10.00 gibi gelip, 17.00 gibi gidiyorum. Yetkilerimi oğluma devrettim. Bana danışılırsa sorulursa işe giriyorum. Evde ataerkil bir yapımız var. Evlatlarım torunlarım hemen hemen her gün ziyarete geliyor. Torunlarımla olmaktan çok mutluyum. Yaz mevsiminde Başkarcı’da bir evim var. Orada 6 ay kalıyorum. Eşimle doğa yürüyüşü yapıyoruz. Misafir ağırlamayı çok seviyorum.

MUKADDES BAŞKAYA: İş yaşamında başarının anahtarı diyeceğiniz kurullarınız var mı?

MEHMET EMİN ÖZER: İşletmemizde kişilere bağlı değil, sistemin işlediği bir yapı var. Önemli bir karar vereceğim zaman mutlaka kendime birkaç gün opsiyon tanırım. Böyle bir prensibim var. Karar vermekte acele etmem. Kontrol mekanizması var işletmemizde. Biri işi yapar diğeri onaylamadan iş yapılmaz. Mutlaka kontrol edilir. Kontrol itimat edilmediği anlamına gelmesin. Çalışan arkadaşlarımızda bundan gocunmaz böyle bir sistemimiz var.

MUKADDES BAŞKAYA: Genç iş insanlarına en önemli tavsiyeniz nedir?

MEHMET EMİN ÖZER: Ben lise mezunuyum. Babam ilkokul mezunuydu. Artık eğitim olmadan iş adamı olmak zor. Öyle ilkokulu, ortaokulu, liseyi bitirip iş adamı olamazsınız. O geçmişte kaldı. İyi bir eğitim almaları lazım. Yabancı dil mutlaka olmalı. İngilizceyi kesin öğrenmeleri lazım. Gençler az İngilizce, az Almanca biliyorum diye CV’lerine yazıyorlar. Bunların hepsi bir dil yapmaz. Onun için az az yerine sadece bir tanesinde iyi olsunlar. Birini bütün bilsinler. Bu da İngilizce olmalı bence. Artık İngilizce ulusal dil. Herkes biliyor. Hayalci olmamak lazım. Hedefleri olmalı. Olmayacak şeyleri hayal etmemeli, gerçekçi olmalılar. Firma ve kişileri örnek almalılar. Onların iyi yönlerini almalılar. Benim bir de baba nasihatim var çocuklarıma. Hataya düşmeden, hatalardan kendine ders çıkarıp, o hataya düşmeyen akıllı insandır derim hep.  

MUKADDES BAŞKAYA: Pandemiden dolayı fiziksel fuarlar yok. Online fuarlar var. müşterilerinizle son dönemde iletişimi nasıl sağlıyorsunuz?

MEHMET EMİN ÖZER: Ben müşterilerimizi çok önemsiyorum. Çok değer veririm. Müşteri kolay bulunmaz. Özellikle yabancı müşteriler. Numune gönderiyorsunuz, iletişime geçiyorsunuz. Bu da bir sermaye. Fuarlar artık bir yıldır yok. Pazarlama ekibimiz müşterilerimizin özel günlerinde iletişimi geçiyorlar. Sürekli iletişim halindeler. Müşteriyi bırakırsanız, elinizden kayar gider. Rakipleriniz var. Müşterileri sürekli tasarım ve koleksiyonlarınızla beslemeniz lazım. Fuar olmadan olmaz. Umarım en kısa zamanda tekrar başlar. Özellikle Heimtekstil bizim için çok önemli ve kıymetli. Mayıs ayında Evteks var. Oraya katılacağız. Evteks; Laleli pazarı ve yakın coğrafyaya hitap ediyor. Yetki bende olsa ben bu fuarı yapmazdım. Bize sordular “Katılır mısınız?” diye. Bizde “Yaparsanız katılırız” dedik. Orada kıymetli bir yerimiz var ve o yeri kaybetmek istemiyoruz. Ama mecbur kaldığımız için katılıyoruz. Ben bu yılki Evteks Fuarı’nın çok parlak olacağını düşünmüyorum. Umarım o döneme kadar pandemi azalır ve müşteriler gelir. Ama zor görünüyor.   

MUKADDES BAŞKAYA: Çocukluğunuza dair en çok neyi özlüyorsunuz?

MEHMET EMİN ÖZER: Babam Cafer Özer esnaftı. Bizim çocukluğumuz Bayramyeri’nde geçti diyebilirim. Orada büyüdük. İlkokul ortaokul döneminde hep dükkana giderdim. Babamda çok mutlu olurdu. Okumak hedef değildi. İyi bir esnaf olma hedefimiz vardı. Bayramyerinde yetişenlere Bayramyeri Üniversiteli derler. Çocukluk yıllarımda hırdavatçı dükkanımızın önünde bayram arifelerinde sergilerimiz olurdu. Kurban Bayramında baharat, Ramazan Bayramı öncesi çorap satardık kardeşlerimle. Tuhafiye, sarraf ve muhasebe çıraklığı yaptım. Babamda buralarda meslek öğrendiğimiz için çok memnun kalırdı. Ben oğluma da birkaç iş yaptırdım. Amcalarım var hırdavatçılık yapan. Oğlum Aykut orada çalıştı. Bir kamyon defteri Aykut oğlum üç kat taşıdı. Aykut için unutulmayacak bir tecrübe oldu. Berber tarlası denilen evimizin yanında bir arsa vardı. Orada oyunlar oynardık. 50 – 60 çocuk orada oynardık. Kale direkleri taştı. Uçurma uçurur, bilye oynardık. O günleri de çok özlüyorum.

MUKADDES BAŞKAYA: İş yaşamınızda en heyecan verici tecrübeniz ne oldu?

MEHMET EMİN ÖZER: Gardenya Tekstil ile tanışmamız bizim için heyecan verici bir tecrübe oldu. Ürünlerimizi sattınız ve acemiliği atmamızda desteğiniz oldu. Daha sonra ABD’li bir müşterimizle Ünal Bahadır adlı arkadaşımız sayesinde tanıştık. Birde 2001 yılında ilk koleksiyonumuzu yaptık. ABD’ye seyahat ettik. ABD ve Kanada’da büyük bir zincir. 6 markası var. New York’ta toplantıya gittik pazarlama müdürümüz İpek Hanım ile. İlk koleksiyonumuzla ilgili toplantıya girdik. 6-7 satın almacı vardı. Çok heyecanlıyız. İlk koleksiyon ve ilk toplantı bizim için. Ürünlerimizi serdik masaya. İpek Hanım anlattı ürünleri. Bende seçilen desenleri bir kenara koyuyorum ve seçildikçe heyecanlanıyorum. O heyecanı hiç unutmam. “5-6 yıl önce yaşadığımız zorluklardan şimdi geldiğimiz yere bak dedim” kendi kendime. Ürünler beğeniliyor ve ürünlerimizi alacaklar. Bu heyecan çok gurur verici bir tecrübeydi benim için. Tabi hala o heyecanı hissediyoruz. Ama tabi ilkin yeri bambaşka.

MUKADDES BAŞKAYA: Tekrar dünyaya gelseniz yine bu işi mi yapardınız?

MEHMET EMİN ÖZER: 40 yaşında tekstile başladım. Kardeşlerimden 25 yaşında ticari anlamda ayrıldım. Tekrar dünyaya gelsem 25 yaşında bu tekstil işine başlamak isterdim. Tasarım konusunda da eğitim almak isterdim.

MUKADDES BAŞKAYA: Hayatınızla ilgili bir film olsa ismi ne olurdu?

MEHMET EMİN ÖZER: 40 yaşından bu yana 25 yıldır bu işi yapıyorum. Yıllardır gece gündüz 7 gün 24 saat hep Özer Tekstil’deyiz. Özer Tekstil olurdu filmin ismi.

MUKADDES BAŞKAYA: İlave etmek istediğiniz bir şey var mı?

MEHMET EMİN ÖZER: Bundan sonra evlatlarım bu işi götürsün istiyorum. 4 tezgahla başladık. Şimdi iyi bir makina, dokuma, nakış, konfeksiyon parkımız var. İyi bir işletme Müdürü, iyi bir pazarlama ekibimiz var. Birbiri ile iyi kaynaşan, anlaşan değerli bir ekibimiz var. Ben bunları da sermayeden sayıyorum. ABD, Kanada, İngiltere, İspanya ve Fransa’ya ihracat yapıyoruz. Almadığımız sertifika kalmadı. Bunlar tabi görünmeyen değerler. 150 kişi çalışıyoruz. Hedeflerimize ulaştık. Bundan sonra evlatlarım bu işi götürsün istiyorum. Kendilerine yeni hedefler seçip, bu hedefe ulaşsınlar istiyorum. Ben her zaman yanlarındayım.

MEHMET ÖZER İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon