EKONOMİ

MUSTAFA BAYSAL “BAŞARININ SIRRI İŞİ SEVMEK”

MUSTAFA BAYSAL “BAŞARININ SIRRI İŞİ SEVMEK”
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın yirmi ikinci bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz Dempa Mensucat Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Baysal oldu.

ÖZEL RÖPORTAJ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın yirmi ikinci bölümünde duayen iş insanı Dempa Mensucat Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Baysal iş ve özel hayatından kesitler anlattı.

DETGİS Yönetim Kurulu Üyesi Sibel Aysu’ya mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İş insanı Baysal, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ…

SİBEL AYSU: Sizi tanıyabilir miyiz?

MUSTAFA BAYSAL: 1954 Kayseri doğumluyum. İki yaşındayken babam iş sebebiyle Antakya’ya gitmiş ve oraya yerleşmiş. İlk, orta ve lise tahsilimi orada yaptım. 1950’li yıllarda Koç’lar Sabancı’lar yoktu ama Has Ailesi vardı. Kayserililerdi. Antakya’da fabrika kurmak istiyorlar. Babam Sanat Lisesi’ni bitiriyor. Sümerbank’ın ilk tekstil fabrikasında iplik şefliğine kadar yükselir. İyi bir işletmeci. Üç beş arkadaşı ile Antakya’da iplik fabrikasını kurarlar.  Senelerce biz orada yaşadık. Daha sonra fabrika zor günler geçirince babam ayrıldı ve ticarete atıldı. Hem çiftçilik yapardı. Çırçır fabrikamız vardı. Bu dönem 1965 -70 arası. Daha sonra bir yağ fabrikası kurduk orada. Fabrikada ürettiğimiz ipliği Denizli’ye satardık. Denizli ile tanışmamız böyle oldu. İstanbul’a da satardık. Orada da Denizlili Ahmet Paralı ile çalışırdık. Denizli’den ise müşterimiz Cevdet Panayırcı ve Nafiz Dirlik’di. O zamanlar söz senetti. Sonra 1974 yılında Bursa uçağı İzmir’den İstanbul’a gidiyor. Atatürk Hava Limanı yeni yapılıyor. Tüm uçak inerken, pistin elektrik aydınlatma sistemi kapanıyor ve Ambarlı yakınlarında uçak düştü. Bizim ortağımız hem müdürünü hem oğlunu kaybetti. Biz orada yatırım yapacaktık. Yatırım yapmak istemediler. Kendisi “orayı bana verin” dedi. Verdik. Biz o dönem Denizli’ye iplik veriyoruz. Göveçlik İplik Fabrikası o yıllarda Denizli’de kurulurken, Cevdet Bey’in teklifi ile babam oraya kurucu ortak oldu. Denizli’nin ilk özel teşebbüs iplik fabrikasıydı. O dönem çok ortaklı başka yatırımlarda vardı. Bir Emek TV Fabrikası, Azim Cıvata, Uygar Motor, Şişe Cam Fabrikası gibi… Çok ortaklı bu şirketler ayakta kalamadı ama Göveçlik İplik kaldı. Sonra biz oradan ayrıldık. Babam 1976’da geldi. Ben ise 1980’den beri Denizli’deyim. Madem Denizli’de yaşıyor, buranın ekmeğini yiyip, suyunu içiyorsak, Denizli için elimizden gelini yaptık bir sanayici olarak. Babam sanayiciliği çok severdi. Sanayicilik yapanları desteklerdi. Hem Denizli hem Antakya’da tam 17 sanayiciyi kurtarmıştır. Biz belki çok kişiden iyilik görmedik ama çok iyilik yaptık. Babam 1928 yılında Kayseri’de doğmuş. Yedi kardeşli ailenin en büyüğü. Annesi, babası ve halası böyle bir ailede büyümüş. Rahmetli dedem bekçi başıymış. Disiplinli biriydi. Babam küçük yaşta çalışmaya başlamış. Hem çalışmış, hem okumuş. Okulu derece ile bitirmiş. Kayseri’de ilk Sümerbank Fabrikası kurulduğunda çalışarak, iplik şefi olmuş. Sonra Antakya’da çalıştığı fabrikanın sahibi olması önemliydi. Çok çalışkandı. Birlikte çalışmaya başladık sonra. Kardeşim İsmail ile birlikte üçümüz birlikteydik. Babamın rahatsızlıkları oldu zaman içinde. 2016 yılında kaybettik kendisini. Allah Rahmet eylesin. Sonra kardeşimi 2019 Kasım ayında beyin kanaması sonucu kaybettim. O da beni çok üzdü. Tüm işleri birlikte yapardık. Hep beraberdik. Biz sanayici olarak doğduk. Hep sanayide olduk. Benim iki kız kardeşim var. Onlarda şirketlerimize ortak. Biz tam bir aile şirketiyiz. Hayatını kaybeden annem, babam ve kardeşime rahmet diliyorum. Denizli’ye kim hizmet ederse başımızın üstünde yeri var. Hepimiz iyi olalım. Babam eğitime çok önem verirdi. 30 yıl önce okul yaptırmak istedi. Kendi ismini verdiğimiz Ali Baysal Ortaokulu 1200 evlerde hizmet veriyor. Okulun üst tarafında ise annemin adını taşıyan Fatma Hatun Cami var. Hemen yanında Kuran kursu ve kreşi var. Bunlarla ilgileniyorum. Okul, kreş ve caminin eksikleri ile ilgileniyorum. Güney Kore ve Japonya’ya gittim. Denizlispor Başkanıydım. Orada araştırmalar yaptım. Statlarla ilgili incelemeler yaptım. Orada gördüklerimi Denizli’de uyguladık. Çok güzel oldu. Güney Kore ve Japonya’da küçük çocuklara 3-4 yaşında müzeleri gezdirdiklerini gördüm. Dedeleri ve Atalarını tanıtıyorlar çocuklara. Milliyetçi olarak yetiştiriyorlar minikleri. Bu üretici ve tüketici arasındaki bağıda kuvvetlendiriyor. Bu ülkeler kendi ülkelerinin ürettiği arabaya biniyor. Önce kendi vatanım diyor. Yabancı ürünlere itibar etmiyorlar. İthalat olmuyor. İhracat çok orada. İthalat yapana en az ithalatının yüzde 40’ı kadar ihracat yapma zorunluluğu var. Tüketici önce ürünü alırken, ülkesinde üretilip üretilmediğine bakıyor. Bizde o ortam oluşmuş değil. Ben buna üzülüyorum. Onlar yapıyorsa biz niye yapmayalım. Türkiye’de yetişen karpuzlar çok güzel. İran sıcak. Orada daha önce çıkıyor. Geliyor bizim insanlarımızda alıyor. Bunlara dikkat etmek lazım. Önce kendi malımızı kullanmalıyız.        

SİBEL AYSU: Yeniden dünyaya gelseniz, yine aynı işimi yapardınız?  

MUSTAFA BAYSAL: yine sanayici olmak isterdim. Belki tekstil olmazdı, belki başka bir şey olurdu. Biz markalaşamıyoruz. Markalara hizmet ediyoruz. Bir markanın yolculuğu en az 50 yıl. Marka büyümekle olur. Öyle büyük bir firmanın markanın sahibi olmak isterdim.

SİBEL AYSU: Dempa Mensucat nasıl kuruldu. Bize anlatır mısınız?

MUSTAFA BAYSAL: Göveçlik’i çalıştırırken, ihracatta yapıyoruz. 1976’da faaliyete başladık. 1994 yılına kadar ihracat, istihdam ve kurumlar vergisinde hep birinciydik. Sonra Dempa’yı kurmaya karar verdik ve kurup ihracata başladık. Denizli Organize yeni kuruluyordu. Fabrikalar yeni yeni yapılanma içindeydi. Çok güzel şeyler yapıldı. Denizli OSB çok büyüdü. Çok fabrikalar kuruldu. Denizli çok gelişti büyüdü. Fasonculuk çok gelişti. Herkes birbirine yardımcı oldu.  Tekstil Komite Başkanlığı da yaptım. Entegre bir kuruluştuk. İplikten dokumaya, boyaya kadar. Çalışırken ben kelimesini hiç kullanmadık. Hep biz dedik. Denizli’de havlu bornozdan sonra konfeksiyonla birlikte giyime geçilmesi ile çok daha iyi konuma geldik. Ben şuna üzülüyorum. Doktorlar lokali var. mühendisler lokali var. Sanayicilerin lokali yok. Denizli’de bir araya gelecek bir mekanımız yok. Akşam işten sonra buluşsak, birlikte olsak, birbirimizden tavsiyeler alsak. Konuşsak, tartışsak. Pamuk ekimi Ege ve Akdeniz’den doğu Anadolu’ya kaydı. Oralar daha sulu ve verimli. Güneşte var. iplik fabrikaları da orada açılıyor artık. Denizli çeşidi arttırdı. Sadece havlu bornozda kalsak durum farklı olurdu. Türkiye’nin en büyük sektörü tekstil. En fazla istihdam bizde. Bu kadar tekstil var. Tekstilin ana tezgahı dokuma makinası. Bir türlü Türkiye’de bunu üretemedik. Ben herkesin iyi olmasını istiyorum. İşsizlik olmaması lazım. Yatırım yapılmalı. Bu şart. Özellikle doğu bölgelerine yeni yatırımlar yapılmalı ve işsizlik biter diye düşünüyorum.

SİBEL AYSU: Hayatınızda unutamadığınız bir anınız var mı? Sizin için dönüm noktası olan.

MUSTAFA BAYSAL: Biz büyük firmalarla çalıştık. Subo, Tesco ve Victoria Secret ile çalıştık. Büyük firmalarla büyük işler yaptık. Hiçbir sorun yaşamadık. Entegre tesis olduğumuz için güvenimiz tamdı müşteriler gözünde. ABD’de kota problemi vardı. Üç Tırımız geri gelmişti. Ona çok üzülmüştüm. Kota olunca biz Kıbrıs’a fabrika kurduk. Kotayı böyle aşmaya çalıştık. Biz böyle günler yaşadık. Hepsini tüm sorunları aştık. Rahmetli Özal dönemi çok güzeldi. İhracatı öğrendik. Önümüz açıldı. Göveçlik İplik olarak 12 milyon Dolarlık ihracat yapıyorduk o dönemlerde. Dış ticaret şirketi kuralım dendi. 1986 yılıydı. İhracat yapmak bilinmiyordu pek. Nafiz Dirlik, Kazım Kaynak, Başerler ortağımızdı. Ortaklarımıza iplik sattırıyorduk. Dokuma tezgahı olan 300 -500 kg alıyordu. O dönem 1 ton iplik alan büyük müşteriydi. 30 milyon Doları aşarsak ihracatta, yüzde 30 vergi iadesi alacağız diye bir şirket kurduk. Denizli Organizasyon Pazarlama A.Ş’yi kurduk. Basma Sanayi, Ergür Kablo, Panayırcılar, Cebateks, Kaleli Tarım Ürünleri, Göveçlik İplik, Dempa, Tusan gibi firmalar ortak olduk. Taahhüt eden firmalar ihracat yapamadı. Biz Göveçlik olarak 6 milyon Dolar geçirdik. Koskoca Denizli’de 30 milyon Dolar ihracat yapamadık. Şimdi Denizli’nin ihracatı milyar dolarları buluyor. Çok meşakkatli yoldan geçti Denizli. Ama şimdi çok güzel bir yerdeyiz…

SİBEL AYSU: Göveçlik İplik ve Dempa dışında başka iştiraklerinizde oldu değil mi?

MUSTAFA BAYSAL: Antakya’da çırçır ve yağ fabrikası işimiz oldu. Un fabrikamız vardı İstanbul’da. Farklı sektörlerde çalıştık. Babam ve ben iyilik yapmayı severdik. Ben 6-7 arkadaşımı kurtardım. Mesela kefil lazım. Babam hemen tamam derdi. Kefilsin, ödemeyince ya da yok olunca sen ödüyorsun. Böyle işler çok başımıza geldi. Antakya’daki fabrikayı sattık. 40 milyon liramız vardı. O parayla Göveçlik’i aldık. Dempa’yı kurduk. Otellere ortak olduk. Çeşitli yatırımlar yaptık. Ofaz Ampul’e ortak olduk. Denizli’ye 1969’da geldik. Denizli o zamanlar çok küçük bir şehirdi. Göveçlik’e gitmek zordu. Viraj dolu yollar. O zamanlar otel aldık, bazı otellere ortak olduk. Ofaz Ampul’e ortak olduk. Özsoy ve Panayırcılarla ortaklık yaptık. Merkezi İstanbul’daydı. Fabrika Denizli’deydi. Bir arabada bulunan tüm ampulleri üretiyorduk. 20 seneden fazla çalıştı o fabrika. Ancak o dönemki hükümet destek vermedi. Kur garantisi kalktı. Fabrikalar zor duruma düştü. Mark 7 liraydı. Dolar 12 lira. Pound 25 lira. Sene 1979. Bankalara kredi ödüyorsunuz. Kur garantisi kalkınca rakamlar uçtu. Herkes ödeme güçlüğü çekti. Bizde çok zor duruma düştük. Çoğu fabrika iflas etti. Otel iştiraklerimize gelirsek, babama Pamukkale Tusan Oteli teklif ediyorlar. Alıyor o zaman paramız var. Zaman içinde Kuşadası, Bergama, Selçuk’ta otel yatırımlarımız oldu. Turizm sektörü tekstil sektörünü geçti. Türkiye’de inanç turizmi yapılabilir diye düşünüyorum.  Bununla ilgili yatırım ve araştırmalar yapılmalı. Bunları değerlendirmek gerekiyor. Tekstil zahmetli iş. Baba mesleği olarak kabul eden ve büyüten arkadaşlarımız var. Bence ülkenin en iyi sektörü turizm. Ama daha da ileri gitmesi gerekiyor bence. Pandemi ile birlikte birçok şeyin değerini öğrendik. Umarım en kısa zamanda bu beladan kurtuluruz. Sadece Türkiye değil, tüm dünya iyi olmalı.
 
SİBEL AYSU: Denizlispor girdi hayatınıza babanızda Başkanlık yapmıştı. O dönemi anlatır mısınız?

MUSTAFA BAYSAL: Antakya’daki fabrikamızın futbol takımı vardı. 1965 yılında Bölgesel ligde şampiyon oldu. Tüzük değişti. Hatayspor oldu. Ben Hatayspor Genç Takımında da oynadım. Babam fahri başkandı. Denizli’ye geldiğimizde ise Rahmetli Ahmet Dartar zamanında şampiyon oldu Denizlispor. O zaman Esat Sivri Rahmetli, bana dokunmayın ben yapamam ben maddi yardımcı olayım derdi. Emsan vardı destek olan. Göveçlik ve Ofaz olarak destek olurduk. Babam Ahmet Dartar’dan sonra iki dönem başkanlık yaptı. İkinci ligdeydik. Bir gün dönemin Belediye Başkanı ve aynı zamanda kulübün Başkanı Ali Marım ve diğer kentin ileri gelenleri bana geldiler. Baban yaptı, sahip çıkan yok. Gel dediler. Ben düşündüm taşındım ve yapmaya karar verdim. İlk girdiğim sene şampiyon olduk. 6 – 7 sene ligde kaldık. Sonra ben çekildim. Takım ligden düştü. Sonra tekrar geldim. Yine şampiyonluk yaşadık. Ben bu kadar emek veriyorum Başkanlık yapıp bırakayım dedim. Hayalim takımı UEFA’ya götürmekti. Allah o günler gösterdi. Çok çalıştık tüm ekip olarak. UEFA’da 4. Tura kadar çıktık. o başarımızdan dolayı federasyon bize tesis yaptırdı. Alt yapıları yaptık. Denizli Stadı’nı düzenledik. Sonra Denizlispor Koleji’ni satın aldık. Gayemiz spora meraklı kişileri eğitmek, sporcuları alt yapıda yetiştirmek, onlara burs vermekti.  Benim çocuklarımda orada okudu. Ben alt yapıya çok önem veren bir spor adamıyım. Alt yapıda Ersun Yanal, Mesut Bakkal ve Rahmetli Tevfik Lav görev yaptı. Bu arkadaşlarımızın hepsi önemli teknik adamlar oldular.    

SİBEL AYSU: Küçüklüğünüze dönsek neleri özlüyorsunuz?

MUSTAFA BAYSAL: Gençken futbol oynardım. Diğer zevkim ise Antakya’da dağları gezmekti arkadaşlarımla. Oralarda çok mağara vardı. Çok yerler keşfettik orada. Oraların yemekleri çok güzeldir. Arkadaşlarım çok güzel künefe ve kebap yaparlardı. Onun zevkini yaşardık. Ateş yakar, yemekler yapar yerdik. Şarkılar türküler. Ben Arapçada bilirim. Her milletten arkadaşlarım vardı. Hala onlarla görüşüyorum. Onları çok özlüyorum. Antakya ilginç bir memleket. Fransızların himayesinde bir yaşam varmış orada. Sonra biliyorsunuz Türkiye topraklarına katılıyor. Kozmopolit bir yer. Her milletten insan yaşıyor orada. Ama hiçbir hadise olmaz. Herkes uyum içinde yaşar. Cami, sinagog, cem evleri yan yana. Hatay bu konuda bir numaradır. Herkesin dini kendine.

SİBEL AYSU: Sizi en çok heyecanlandıran işiniz hangisi oldu?

MUSTAFA BAYSAL: En zoru Ofaz Ampul Fabrikasıydı. Çünkü bilmediğimiz bir konuydu. Çekoslovakya’dan bir uzman getirdik. İki yıl beraber çalıştık. İşle ilgili her şeyi bana öğretti.

SİBEL AYSU: Genç sanayicilerimize ne gibi tavsiyeleriniz olur?

MUSTAFA BAYSAL: Öncelikle sevdiği işi yapsınlar. O zaman başarılı olursunuz. Zoraki girdiyseniz de o işinizi seveceksiniz. Başarının sırrı işi sevmek...

MUSTAFA BAYSAL İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon