EKONOMİ

DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR

DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın on altıncı bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz Tan Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Tan oldu.

ÖZEL RÖPORTAJ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın on altıncı bölümünde duayen İşadamı Tan Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Tan iş ve özel hayatından kesitler anlattı.

DETGİS Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Nuri Kes’e mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı Tan, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ…

OSMAN NURİ KES: Bugünkü konuğumuz Tan Grup Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Tan ile birlikteyiz. Sizi tanıyabilir miyiz?

İBRAHİM TAN: 1954 yılında Denizli’de doğumluyum.  Ailem Babadağlı. Denizli’ye göç ettiklerinin hemen akabinde Denizli’de doğdum. Çocukluk, gençlik ve olgunluk hayatım Denizli’de geçti. Bu dönemde çalışmaktan başka bir şey yapmadım açıkçası.

OSMAN NURİ KES: Tan Tekstil’in kurulma ve bu günlere gelme aşamalarını bize anlatır mısınız?

İBRAHİM TAN: Tan Tekstil’in ana işi ilk önce iplik ticareti idi. Ben iplik ticaretine devam ederken, o yıllarda enflasyon o kadar yüksekti ki sattığımız malın yerine yenisini koyamayınca sermaye yeterli olmayınca haşıl çözgü işine başladık. Uzun bir süre bu işi yaptık. Para biriktirme imkanımız oldu. Haşıl çözgü işini daha da büyütmek adına Denizli Organize Sanayi Bölgesi’nden bir yer aldım. 1983 - 1984 yıllarıydı. Hem yatırım hem büyüme anlamında böyle bir düşünce içine girdik. 1500 – 2000 metrelik bir yer kapattım. Amacımız haşıl çözgüyü burada daha iyi şartlarda yapmaktı. Ancak o dönem Denizli’de boyahane eksikliği vardı bunu gördüm. Babam rahmetlinin boyahanesi vardı. Eski boyacılardandır. Onun icazetini alarak boyahanemizi kurduk. Teknoloji o zaman bugünkü gibi üstün değildi. Yoktan var ettik ve çalışmaya başladık. Günde 1.5 ton mal boyuyorduk. Boyahane yavaş yavaş kazanmaya başladı. Kazancımızı bina ve makine yatırımında kullandık. İş kendi kendine büyüdü. Şunu yapmadık. Bir evimiz varken bir diğerini almadık. Kazandığımız parayı hep işe yatırdık. İşe yatırdık iş bize geri verdi. Büyümeyi böyle sağladık. Hiçbir bankadan kredi kullanmadan şirketlerimizi idame ettiriyoruz. 5 şirketimiz var. Bu şirketlerin hepsi faal. Çalışıyor. Boyahaneden sonra belli bir noktaya geldik. Denizli’de bütün arkadaşlarımız ev tekstili işi yapıyordu. Ben farklı bir iş yapmak istedim ve gömleklik kumaş üretmeye başladık. Sonra terbiye ve iplik boyama tesisi kurduk. Entegrasyonu sağladık. Gömleklik kumaş üretiminde ülke genelinde ikinci sıradayız.

OSMAN NURİ KES: Çalışkan, azimli ve kararlı bir sanayici profili çiziyorsunuz. Her gün işletmeyi gezdiğinizi ve hangi makinanın arızalı olduğunu sesinden anladığınızı söylediniz. Bu çok önemli bir ayrıntı. Bu önemli bir tecrübe. Çocuğun hasta olduğunu öksürüğünden anlamak gibi bir şey değil mi?

İBRAHİM TAN: Çok doğru bir tespit yaptınız. Ben 1986 yılından öncede makinaların içindeydim. Buranın temelini attığımda 30 yaşındaydım. Organizede üçüncü fabrikaydık. Şartlar zordu. Yollar yoktu. Alt yapı sıkıntısı vardı. Burada Tümteks vardı. Emsan ve DEBA vardı. Bize de 15 bin metrekare yer verdi Organize Müteşebbis Heyeti.

OSMAN NURİ KES: 30 yaşında girdiğiniz sanayicilik yaşamınızda birçok krizle karşılaştınız. Bu krizleri nasıl yönettiniz?

İBRAHİM TAN: 1980’li ve 90’lı yıllarda çok kriz yaşandı. Ben genel olarak şirketlerimin sermaye yapısını çok dikkatli yönettim. Özelikle borçlanma konusunu. Firmaların batmasının, zor durumda kalmasının en önemli nedeni bu. Borçlanmayı iyi organize edemiyorlar. Firma sermayesinin yüzde 25’den fazlasını borçlanmamalı. Çok iyi işiniz olabilir. Borçlanmayı ona göre ayarlamanız lazım. Ben bunu iyi yönettim. Şirketlerime gelen faiz yükünü minimize etmeye gayret ettim. Böylece daha rahat hareket ediyorsunuz. Makina alımlarında uzun vadeler yaptım. 100 adet Dournier marka makine aldım. Fabrikanın sahibi Peter Dournier ile oturuyoruz. Fiyat belli bir noktaya geldi. Ben 10 yıl vade istedim. Dournier masadan kalktı. “Ben Türkiye’ye nasıl 10 yıl vade yapabilirim” dedi. Bende “Bunun sigortası yok mu” dedim. “10 yıl çok uzun. İki yıl” dedi. Ben “Olmaz 10 yıl” dedim. Ben bu makinayı aldım gittim. İki yılda ödeyemezsem ne olacak. Sonra iki yıl ödemesiz 5 yıl ödemeli bir şekilde o makinaları aldık. O dönem arkadaşlarım iki yıldan fazla vadeli makine alamıyordu. Ben iki yıl ödemesiz aldım. Bir yılda kurdum ve çalışmaya başladım. Borçlandığımız tarihlerde şirket kendi kendine çalışarak ödedi rakamı. Ben ondan sonraki yatırımlarda da 5 yıl 7 yıl vadeler yaptım. Borçlanma ve geri ödemeyi çok iyi organize ettik. Krizleri fırsata çevirdik. Finansman yönetimini sıkı takip ederim.   

OSMAN NURİ KES: Başarınızın sırrını öğrenebilir miyiz?

İBRAHİM TAN:  Bütün mesele bu. Ben iş hayatımda çalışmaktan başka bir şey düşünmedim. Yıllarca küçük bir araba ile idare ettim. Benim ayağımı yerden kesmesi yeterliydi. Ne zamanki çok iyi noktaya geldim. Kendime iyi bir otomobil aldım. Hayatımda bir değişiklik olmadı. Para kazandıkça ayaklarım yere basmaya devam etti. Gereksiz lüzumsuz harcama yapmadım. İyi çalıştık. Karşı tarafa güven verdik. Güven olmazsa başarıya ulaşmak mümkün değil. Hava için yazlık, kışlık almadım. Gerek yok. O para işimize lazım. Biz işimizde başarılı olup hedefe ulaşınca onu alacak güce zaten ulaşıyoruz. 30 yaşında iyi bir otomobilim olsa güzel olurdu. Sabrettik. 60 yaşına gelince iyi bir otomobile binmeye başladık. Başarının tek sırrı çalışmak.

OSMAN NURİ KES: Şimdilerde hedeflediğiniz noktaya ulaştığınızı düşünüyor musunuz? Yoksa sizi heyecanlandıran yeni projeleriniz var mı?

İBRAHİM TAN: Hala araştırma içindeyim. Elimde henüz Türkiye’ye girmemiş karbonla ilgili bir çalışma var. Onun ham maddesini tedarik etmeye çalışıyorum. Karbon hayatımızın her yerinde var. Alman firması karbondan yarış bisikleti yaptı. Serçe parmağınızla kaldırıyorsunuz bisikleti, o kadar hafif. 6 bin dereceye kadar ısıya dayanıklı. Kırılmazlık oranı demirden daha yüksek. Avrupa önce başladı. Bizim ülkemizde de niye kullanmayalım. Bu tekstilin teknik olan kısmında da kullanılabilir. Bunu kumaş haline getirip, bina kolonlarına sararsanız mukavemetini arttırıyor. Başka projelerimde var. Bir projeyi hayata geçirmek 5 – 10 yıllık bir süreç. Ben belli bir yaşa geleceğim. Çocuklarım işin içinde. İleride bunu yaparlar mı yapmazlar mı?  Çocuklarım mevcut işimizi seviyor. Üç çocuğum da çalışıyor. Küçük oğlum Serkan Kimya Mühendisi o, şimdilerde boya terbiyede. Mehmet Ali iktisatçı, yöneticimiz. Kızım Banu Avukat hukukçumuz. Fabrikanın her noktasında görev yapıyorlar. Kardeşim Tevfik Tan ile birlikte biz çocukların önünü açmak adına geri çekildik. Onlar bizim sağlığımızda yürümeliler. Engellerle karşılaştıklarında bizim tecrübelerimizden yararlanmalılar. Onlara fırsat verdik. Onlar önde biz arkadayız. Sürekli istişare halindeyiz. Ben bilirim yok, biz demek lazım…    

OSMAN NURİ KES: Çeşitli sektörlerde tecrübeleriniz var. AVM yatırımı, Uçak bakım boya ünitesi yatırımı, boyahane… Bu projeler arasında sizi en çok heyecanlandıran hangi projeniz oldu?

İBRAHİM TAN: Teraspark projesi beni çok heyecanlandırdı. Ben 30 yıl önce arkadaşlarımla bu projeyi hayata geçirmeyi düşünmüştüm. Başaramamam halinde beni kökten yok edebilirdi. Çok ciddi bir yatırımdı. O dönem DTO Meclis Başkanıydım. Rifat Hisarcıklıoğlu Ankara’da bir AVM yatırımı yapmıştı. Ondan çok tavsiyeler aldım. Beni yönlendirdi. Desteklerle ben bunu başardım. Banka kredisi ile yapsaydım, işin içinden çıkamazdım. Hollandalı bir grupla ortak olduk. Yarı yarıya ortağız. O çok heyecan verici bir projeydi. Havacılık konusunda Isparta’da uçak boyama tesisi kurduk. O işe de odalar birliğinden bir arkadaşımızın vasıtasıyla girdik. Yeni işler çevre ile alakalı. Esası şu aslında. Ben İstanbul Sultanhamam’da büyüdüm. Ben Sultanhamam’da iş terbiyesi aldım. Vefa Lisesi’nde okudum. Çalıştım bir yandan da… İstanbul’da 4-5 yıl yaşadım. Orası beni çok iyi eğitti. Denizli’de kalsaydım belki böylesine farklı iş kollarına girmem zor olabilirdi. Orası beni kuvvetlendirdi. Ufkumu açtı. Okurken Cumartesi günü kimyevi madde satan bir firmadan taş kostik alıp, Bursa’ya gidip boyahanelere satıyordum. Ek işler yaptım.    

OSMAN NURİ KES: Tekrar dünyaya gelseniz, yine aynı işimi yapardınız?

İBRAHİM TAN: Ben yine bu işi yapardım. Çok severek yapıyorum işimi. Bir şey üretmek, üretileni görmek mutlu ediyor insanı. Aynı genlerimi taşısaydım yine bu işi yapardım diye düşünüyorum.

OSMAN NURİ KES: Fabrikada sizinle dolaşırken, çalışanlarınıza yaklaşımınız dikkatimizi çekti. Onlarla iletişiminiz çok güzel. İç içe olmak güzel bir görüntü. Bu Tan’da çalışmanın bir ayrıcalığı sanırım.

İBRAHİM TAN: Biz çalışanlarımızı iş ortağı olarak görüyoruz. İşle ilgili toplantılar yaparız sık sık. Çalışanlarımızla ilişkilerimiz çok çok iyidir. Bunu buraya gelen herkes hisseder. Ben onların ağabeyiyim. 850 çalışanımızın en az 150’si kurulduğumuzdan beri buradalar. Emekli oldular ama çalışıyorlar. Onların tecrübelerinden yararlanıyoruz. Alttan gelen yeni nesli yetiştiriyorlar. 25 yıllık, 20 yıllık ekiplerimiz var. Tüm haklarını gözetiyoruz. Onlar bizden, biz onlardan memnunuz. Aile ortamı ile gidiyoruz yolumuzda. Çalışanlarınızı aileden biri görmezseniz olmaz. Ben işçi kelimesini hiç kullanmam. Onlar benim iş ortaklarım. Böyle bakmak lazım. Gençlere tavsiyem o olur. Biz alaylı geldik. Tırnaklarımızla kazıyarak geldik. Bu insanlar bizimle birlikte yürüdüler. Onlar olmazsa bu fabrikayı nasıl çalıştırabilirsiniz. Biri ev yapar ben demiri çimentosu ile ilgilenirim. Hasta olurlar yanlarımda olurum. Onlar için her şeyi yaparım. Geçen yıl bir çalışan arkadaşımızın parmağı koptu. İzmir’e götürdük. Orada parmak dikildi. Üç gün yattı. Fizik tedavi gördü ve işine geri döndü. Bu safhaların hepsinde yanındaydık. Çalışanlarımız Tan Ailesi’nin her zaman onların yanında olduğunu bilir.  

OSMAN NURİ KES: Duayen bir sanayici olarak sanayici gençlere nasıl tavsiyeleriniz olur?

İBRAHİM TAN: Çabuk zengin olmak gibi bir şey yok. O hayal ürünü. Bir işe küçük çapta başlayacaksınız. O kendi kendine büyüyecek. Aşırı borçlanmadan tesisin kendi kendine büyümesini sağlamak lazım. Bir iki makine alıp hemen para kazanmanın peşinde olanlar var. Kazan parayı yine işe yatır. Belli bir miktar para kazanıp arttırırsan, otomobil alırsın, ev alırsın. Yatırım sağlamak için gayrimenkul alırsın. Önce işi büyütüp sonra özelini bakmalı. Sermayeden para harcamayacaksın. İş kendi kendine büyümeli.  Tavsiyem bu olur.  

OSMAN NURİ KES: Jenerasyonlar arasında anlayış ve mantalite farkı var. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?

İBRAHİM TAN: Ben benzer durumları çocuklarımla yaşadım. Ataerkil bir ailede büyümüş biri olarak, onları nasıl yönlendirmem gerekiyor bunun muhasebesini yaptım. Onlara yetki ve sorumluluk vererek, önünü açarak şartları eşitledim. Onlarla birlikte yürüdüm ve yürümeye devam ediyoruz. Bu işin sahibi ileride onlar olacak. Genç, tecrübe sahibi olmayanlar işi götüremiyor. Benim çocuklarım okurken, yazları fabrikada çalışıyorlardı. Temeli biliyorlar. Biz onları aştık. Başka gençler ailesi ile böyle çatışmalar yaşıyorsa sabredecekler. Büyükleri ikna etmek çok zor. Ben babamla yaşadım bunu. Büyüklerin eski alışkanlıklarını yok etmek çok zor. Büyükler çocuklarının da kendileri gibi olmasını istiyorlar. Bu mümkün değil. Şimdiki gençler iki lisanla geliyor işin başına. Ben 65 yaşında Malta’da İngilizce eğitimi aldım. Gençler daha başarılı artık. Kuşak çatışmasını kaldırmak için büyüklere de büyük iş düşüyor. Dışarıda baba ve çocuk ilişkisi ama bu çatı altında iş ortağıyız… Büyükler toleranslı davranmalı, çocuklarını sıkmamalı.

OSMAN NURİ KES: İbrahim Tan’ın bir günü nasıl geçiyor?

İBRAHİM TAN: Pandemiden öncesini soruyorsanız eğer, kahvaltımı yapıp işime geldikten sonra dış dünya ile ilişkimi keserim. Sadece işime konsantre olurum,. İşle ilgili bana intikal edenleri çözerim. Sonra eve dönüyorum. Ya da arkadaşlarımla bir araya geliyorum. Çok monoton bir hayatımız var. Mesela İstanbul çok farklı. Sosyal yaşam var orada. Denizli’de bu yok. İstanbul’da bir sakin yere en kötü deniz kenarına gidersin. Orada oturur bir çay içersin kafanı dinlersin. Sürekli çalışmaktan dolayı performansımız düşüyor aslında. Hafta sonu insanların kendine özel bir yaşamı olmalı. Ben bazen yürüyüşler yapıyorum ama yeterli gelmiyor. Denizli’de herkes işkolik. Sağlığıma dikkat ediyorum. Ege ağırlıklı bol yeşillikle besleniyorum. Vitamin dengesini kurarım iyi beslenirim.

OSMAN NURİ KES: Çocukluğunuza dönsek, en çok neyi özlüyorsunuz?

İBRAHİM TAN: Çocukluğum benim Saltak’ta geçti. Toz toprak içinde top oynardık. Boş bir arsa vardı. Şimdi her yer apartman. Çok güzel günlerdi. Yırtık ayakkabılarla. Fena kirlenirdik. Annemiz kızardı. O yaşa dönüp onu tekrar yaşamak isterdim. Bakkaldan bisküvi ve lokum alır yerdik. Bahçeli bir evde oturuyorduk. Rahmetli babaannem 1890 doğumluydu. Bahçeye birçok şey eker biçerdi. Koyun beslerdi kurban için. Mevsim neyi gerektiriyorsa kendisi yetiştirirdi. Biz o yiyeceklerle büyüdük. Sıfır hormon. Domatesi alıp koklardım. Şimdi o koku yok. Keşke o günler geri gelse. Mümkün değil tabi. Fırın ekmeği almak önemli bir şeydi. Biz yufka yerdik. Yufkanın içine sadece soğan yaprakları sarıp üstüne yoğurt sürüp yedirirlerdi. Bunlarla büyüdük. Şimdi her şey naylon. Mevsimsiz bir şey alıp yememek lazım. Torunlarımız çok sağlıklı şeyler yemiyorlar ne yazık ki. Çocukluğumu çok güzel yaşadım. Ceyhan Saldanlı ile aynı sokağın içinde büyüdük. O günleri özlüyorum.

OSMAN NURİ KES: İş hayatınızda sizi en çok zorlayan engel neydi?

İBRAHİM TAN: 1996 yılında bankadan bir miktar kredi kullandım. Faiz oranı yıllık yüzde 90’dı. Yüzde 85 enflasyon var zaten. Banka bana faksla bir yazı gönderdi. Faiz oranını 350’ye çıkardık diye. Böyle bir saçmalık olabilir mi? O rakamlar gecelik 7 bin 500’e çıktı. Parası olan insanların inanılmaz paraları ülkeden kaçtı gitti. Faiz oranlarının aşırı yükselmesi çok ciddi sıkıntılar yaşattı. Elektrik üretimi yetmiyordu. Günde 5 saat elektrik kesiliyordu. Haşıl yapıyorduk o dönem. Öğlen kapatıp, akşam beşte tekrar açıyorduk. Öylesine kesintili bir dönemde sanayicilik yapıyorduk. Karlılık ve üretim düşüktü. O dönem sıkıntılar çok büyüktü.

OSMAN NURİ KES: Turgut Özal ile birlikte Denizli’nin sanayiciliği daha da arttı değil mi?

İBRAHİM TAN: Özal geldikten sonra bankacılık ve sanayicilikle ilgili düzenlemeler yaptı. Biz ithalat ve ihracatı daha da önemsemeye başladık. 1983 yılında enflasyon oranını düşürdü. Faiz oranları geri geldi. Parayı buldu geldi. İthalat ve ihracat onun döneminde açıldı. Teşvik vardı. Yatırım yapana vergi istisnası getirdi. Kamu bankalarından yıllık yüzde 5 faizle para verdi. Bu hamle yaptırdı. Sonra ayakta durunca bunları kaldırdı. Özal döneminde kurulan sistem şimdi yeniliklerle devam ediyor. Daha iyi noktaya gelir diye düşünüyorum. AK Parti iktidara geldiğinde 30 milyar dolar ihracat yapılıyordu. Şimdi 180 milyar dolarlara çıktı. Artık Türkiye daha da çok üretiyor.  Artık bir dakika elektrik kesildiğinde dağıtım şirketini arıyoruz. Şimdiki dönem ile o eski dönemler arasında büyük fark var.  Türkiye sanayi hamlesini yapmış durumda. İstihdam yaratmak için elektrik, yol ve suyun olsun. Geri kalanı kendisi geliyor. Özverili çalışan sanayici istihdam yaratıp, ihracat yapıyor, vergi ödüyor. 

OSMAN NURİ KES: Hayatınız bir film olsa ismi ne olurdu?

İBRAHİM TAN: Ben bu günlere geleceğimi tahmin etmiyordum. Ben kendimle yarıştım. Bir başkası ne yapıyor ilgilenmedim. Filmin adı “Ben kendimle yarıştım” olurdu. Ben mesela niye havlu bornoz işi yapmıyorum. Neden Teraspark projesinin peşinden gittim. Niye uçak boyama fabrikası kurdum. Ayrıca buhar santrali kurduk. Bence farklı yapmak farklı düşünmek gerekli. Kendimle yarıştım. Bir başkasının fabrikası, çalışması, parası ile ilgilenmedim. Ben ne yapacaksam kendim araştırdım, buldum, yaptım.  Bende iz bırakan bir hadiseyi anlatayım. Burayı 1986’da kurdum. Beş boya makinası aldım. Rica minnet uzun vadeliydi. Çalışıyoruz. Ödeme günleri geldi. Pazartesi günüydü, Çarşamba ödeme var. Param yok. Geceleri uyuyamıyorum. Arkamda kimse yok. Bir miktar kredi çektim. Birinciyi hallettik. İkinci, üçüncü ödeme geldi yok yok. Bir gece kucağımda kızım vardı ağlıyordum. Gözyaşlarımdan kızım ıslanmış. Kızım iki yaşındaydı. Böyle zor günlerim oldu. Kesinlikle bu iş buraya gökten zembille gelmedi. Yoktan var ettik. Başarının ardından o günleri hatırlamak istemiyor insan. O acılı günler bizde iz bıraktı. O günlere tekrar dönmemek adına bize tedbirler aldırdı. Şımarıklık yapmayacaksın. Ayağın yerden kesilmeyecek. Yaptığın işe sahip çıkacaksın. İşinin başında olacaksın. Bizden sonra gelen jenerasyonun işi götürmesi çok önemli.

OSMAN NURİ KES: Siyasi hayatınızda var. Siyasi hayat mı iş hayatımı desek?

İBRAHİM TAN: Benim yaşam anlamında bir birikimim, tecrübelerim var. Ben bunu Denizli Halkı adına kullanmak istedim ve siyasete girdim. Siyasette çok düzgün bir duruş sergilediğinizde çok kabul görmüyorsunuz. Diskalifiye olduk. Bunu memnuniyetle karşıladım. İşimin başına geri döndüm ve bir tesis daha kurdum. Gitmemek demek ki bizim için hayırlı olmuş. Siyasete devam etseydim ne olurdu. Faydalı olmaya çalışırdım. Ben havacılık yatırımına girdiğim dönemde Denizli’ye özel bir havaalanı yapma gayreti içine girdim. Projeyi hazırladım. Siyasi bir büyüğümüze götürdüm projeyi. “Sen bekle” dedi. Yani “Sana bunu yaptırmam” anlamında. Böyle bir şeyle karşılaştım. Hala proje duruyor. Yurt dışından kaynağını da buldum. Arazileri millileştirme yapacağız. Pisti yapacağız. Teknolojiyi de biliyorum. Denizli’ye bir havaalanı yapacaktım. “Bekle” dediler. Bekliyorum. Projeyi raftan indir derlerse bakalım…  

OSMAN NURİ KES: Farz edelim hükümette tekstille ilgili Bakanlık görevi verildi size ne yapmak isterdiniz?

İBRAHİM TAN: Sıkıntıları Ankara’daki bürokrat sizin benim gibi bilmez. Ankara’dan bir heyet gelse, problemleri anlatsak, Denizli’deki insanları dinleseler. Öncelik sırasına göre sıralansa. Böyle kutsal bir görev bana verilseydi, bürokrasiyi aşıp fiilen işin içinde olanlarla toplantılar yaparak, sorunları öğrenerek en iyisini bulup bu insanların önünü açmak isterdim. Sanayicinin önünü açmak adına en iyi yapılacak şey, sorunları dinleyip birlikte yol almak. Tekstilcinin şimdi en büyük sorunu ne? Sosyal güvenlik primleri yüksek. Çalışanımız brüt maaş değil, net maaş takip ediyor. Çalışanın vergi oranı yükseldiği için yıl sonuna doğru daha fazla vergi ödüyoruz. Buna bir çözüm bulunmalı. İhracat yapan firmanın yükünü hafifletmek adına. Her yaptığın ihracat adına şu kadar geri kazanım sağlayabiliriz denebilir. Teşvikler verilebilir. Enerji ile ilgili iyileştirmeler yapılabilir. Aylık doğalgaz kullanıyorum. Çok yüksek faturalar ödüyoruz. Bunlar çok ciddi rakamlar.  Bunları maliyete yansıttığınızda ortaya büyük rakamlar çıkıyor. Eski döviz rakamları olsa Avrupa pazarında savaşamazdık. Allahtan döviz yükseldi. Bu sorunlar çözüme kavuşmalı. Sorunlar yerinde incelenmeli ve yerinde çözüm bulunmalı.

OSMAN NURİ KES: Denizli Metropol aracılığı ile yaptığımız bu programda son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

İBRAHİM TAN: Çok başarılı bir proje yapmışsınız. Bunlar geleceğe miras. Bunlar internet ortamında kalacak. Gelecek nesiller bunları izleyerek umarım feyz alırlar. Konuşmalardan inşallah bir şeyler çıkarırlar. Faydalı şeyler söylediğime inanıyorum. Yeni jenerasyon yüzde yüz başarılı olacaktır. Dünya ile entegre olup daha iyi işler çıkaracaklarını düşünüyorum. DETGİS ve Denizli Metropol’e bu harika iş için teşekkür ediyorum.   

İBRAHİM TAN İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon