EKONOMİ

“DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR

“DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın üçüncü bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’deki bu haftaki program konuğumuz Ozanteks Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Katrancı oldu.

Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın üçüncü bölümünde Duayen İşadamı Zafer Katrancı, iş ve özel hayatından kesitler anlattı. DETGİS Başkan Yardımcısı Onur Tuğal’a mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı Katrancı, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O İLGİ ÇEKİCİ RÖPORTAJ

ONUR TUĞAL: Denizli, Türkiye ve Dünya tekstil camialarının tanıdığı Zafer Katrancı’yı siz bize nasıl tanıtırsınız?

ZAFER KATRANCI: Kara katır tezgahlarda 1965 – 1970 yılları arası dokumacılık yaptım. 1970 yılında Babadağ’dan Denizli’ye geldim. Dokumacılık bizim atalarımızdan geliyor. Babam, dedem, dedelerimin dedeleri dokumacıydı. 1970 yılında zor şartlar altında geldim Denizli’ye. Dört çeşme mevkiinde 1970’den 80’li yıllara kadar dokumacılık yaptık. 10 tezgahımız vardı. 1980 yılında bin metrekarelik fabrikamızı Karakurt’ta kurduk. Atölyeden fabrikaya geçiş dönemiydi. O zaman bin metrekare alan bize inanılmaz büyük bir alan olarak görülüyordu. Orada 34 tezgahımız vardı. 1980’li yıllarda iç piyasaya mal satarken, 1984-85 yıllarında yurt dışına ihraç için ilk adımı atmaya başladık. 85-86 yıllarında TÜMTEKS Abdulkadir Uslu, Küçüker Tekstil Besalet Küçüker ve biz ihracat yapmaya başladık. Ardından diğer arkadaşlarımızda bizlere eklendi.

ONUR TUĞAL: Size göre Denizli tekstilinde bugünlere nasıl gelindi? Yakın dönemde Denizli tekstilini nerede görüyorsunuz?

ZAFER KATRANCI: Bahsettiğim bu süreç 50 yıllık. Bu süreci yaşayan biri olarak, 85’li yıllara dönelim. Özal dönemi başladı. Özal gerçek anlamda Türkiye’de bir çığır açtı. 85-86 yılında yurt dışı ihracatları başladı. Üreticilere, ihracatçılara teşvik primi vermişti. O primden Denizli’de istifade etti. 1987’ye kadar hızla büyüyen Denizli tekstili ile birlikte bizde fabrikaları büyütmeye başladık. Ben Karakurt’taki fabrikayı 2 bin metrekareye çıkardım ve konfeksiyon ağırlıklı çalışmaya başladık. 86 yılında İngiltere’nin Manchester Şehrine İktisat Bankası’nın kambiyo bölümünden bir arkadaşla mal satmaya gittik. Pek verimli geçmedi. Sonra bu durum hızımı kesmedi. İstanbul’daki bir firmadaki arkadaşıma rica ettim. Manchester’a tekrar aynı firmaya gittik. Havlu alıyorlardı. Ben o dönem bornoza da başlamıştım. Küçük bir valiz içinde bornoz götürdüm. 500 sipariş yazdırdılar. Oradan dönerken, yolda bir tekstil firması gördüm. Randevumuz yoktu. Girelim dedim. Şansım yaver gitti. Girdik. Bornozları açtık. O zaman için çizgili bornoz üretiyordum. Bir TIR 7 bin 500 bornozla doluyordu. Fiyat bile konuşmadık. Sipariş oluştu ve yola çıktık. Yanımdaki 7-8 bornozu tren istasyonunda hediye etmek istiyorum dedim. Oradaki bir yardım kuruluşuna verdik. 7 bin 500 adet bornoz satmıştım mutluluktan havalara uçtum. Hayatımda unutamayacağım bir anımdır. Şimdilerde Allah’a şükür 30 -40 TIR mal siparişi bize normal geliyor. O zaman için bu sipariş çok büyük bir işti benim için. İnanılmaz güzellikteydi.

ONUR TUĞAL: Sizin iş hayatınızdaki en önemli tecrübelerinizden biri bu oldu öyle değil mi?

ZAFER KATRANCI: Kesinlikle öyle. Ben orada ihracat olarak ilk tecrübemi yaşadım. Orada mimiklerimi ve güler yüzümü, beşeri ilişkimi konuşturdum. Beşeri ilişki nedir? İkili ilişki. Orada bunu başardığıma inanıyorum. 

ONUR TUĞAL: Beşeri ilişkinin bir dili yok. Uluslararası bir dil. Bugünde bunu kullanıyoruz. Bunu iyi kullanabilmek size 80’li yıllarda 7 bin 500 bornoz olarak dönmüş. O günlerden bugüne katlanarak devam etmiş. Bizleri izleyenler beşeri ilişki konusunu bir dip not olarak almalılar.



ZAFER KATRANCI:  Bu söyleşiyi dinleyen yeni jenerasyonlara çağrım, bu sıradan bir söyleşi değil, bunu çok iyi izleyerek, anlayarak, süzerek dinlemelerini tavsiye ediyorum. Nitekim ben kendi işletmemdeki pazarlamacı arkadaşlara bunu söylerim. Beşeri ilişki iyi bir pazarlama tekniğidir.

ONUR TUĞAL: İş yaşamınızda muhakkak karşılaştığınız engeller olmuştur. Bu engelleri aşarken, herkesin bir yöntemi vardır. Yeni jenerasyona bu anlamda nasıl tavsiyeleriniz olur?

ZAFER KATRANCI:  Tabi ki engeller oldu. Yarım asır geçmiş. Yeni jenerasyona, torunlarım dahil gençlere tavsiyem, yılmayacak, usanmayacak, sıkılmayacak, çok çalışacaksınız. İşinize erken gelip, çalışanlarınızdan sonra gideceksiniz.  Çok çalışmak, çok çalışmak…

ONUR TUĞAL: Denizli üretimin merkezi. Satış anlamında ise Sultanhamam ve Çıkrıkçılar Yokuşu gibi kültürler geliştirmiş yerler var. Denizli bu kültüre nasıl hizmet etmiştir. Bu kültür içinde yeri neresi olmuştur?

ZAFER KATRANCI:  Sultanhamam bir tekstil üniversitesi gibiydi. Orada yetişen herkesin bu işlerle ilgili sorunu olmazdı. Biz çarşaflarımızı o dönem pazarlamak için, satmak için Sultanhamam’a giderdik. Ankara’da da Çıkrıkçılar Yokuşu’da gerçek anlamda bir mektepti. Denizli en çok malı buralara satardı.

ONUR TUĞAL: Peki o dönemdeki kültür sürdürülüyor mu?

ZAFER KATRANCI:  Sultanhamam ve Çıkrıkçılar Yokuşu’na mal satmaya gittiğimizde büyük saygı görürdük. Çünkü bizim ürettiğimiz mallar çok kaliteliydi. Vermiş olduğumuz sözleri yerine getirirdik. Bizi takdir ederlerdi. Bizi üzmezlerdi. Çünkü Denizli üretiyor, onlar satıyor.

ONUR TUĞAL: O dönemlerden bu yana birçok ekonomik kriz yaşamışsınızdır. Bu krizlerden nasıl çıkmayı başardınız?

ZAFER KATRANCI: Tabi ki krizler ülkemizde zaman zaman yaşanıyor. Ramazan ayı öncesi ve iki bayram arası o dönemki şartlara göre pek iş olmazdı. Ramazan Bayramı’ndan sonra baba ve dedenin o zamanki tek hedefi Kurban parasını hazırlamaktı. Neden? Kurban kesmediler dedirtmemek için.

ONUR TUĞAL: 70’lerden başlayarak istikrarlı bir büyümeden bahsediyoruz. Büyümek için ne gibi kararlar aldınız?

ZAFER KATRANCI:  O dönemden bu yana darbeler oldu. Her darbe iş hayatını vurur. Allah bir daha öyle zamanlar yaşatmasın. O zaman darbelerle birlikte kriz dönemi başlardı. Nasıl altından kalkabiliriz diye düşünürdük. Daha çok tasarruf etmek. Aile içinde ve iş yaşamında tasarruf. Daha çok üretim ve daha çok çalışmak. Kaybettiğimiz kazancı üretimden çıkarmaya çalışırdık. Bunda da başarılı olduğumuzu düşünüyorum.  

ONUR TUĞAL: Yeniliklere oldukça meraklısınız. Meşhur bir Versof meselesi var. Onu anlatır mısınız?



ZAFER KATRANCI: Çok enteresan bir şey oldu. Bursa’da küçük bir tekstil fuarı vardı. Orada küçük bir kumaş gördüm ilgimi çekti. Pamuklu üretimin dışında, örgü diyebilirim. Ondan bir parça aldım. Makine satıcısını buldum. Denizli’ye döndük. Pazarlamacı arkadaşlarla bunu ne yapılım dedik. İlgilerini çekti. İstanbul’a oradan da makine üretim fabrikası Kore’ye gittim. Şaşırdılar, Denizli’den ilk kez bir müşteri görüyorlardı. 5 makine siparişi verdim. Ben 5 makinayı aldım ama bunu çoğaltabilirim dedim. Bu makinayı 2-3 yıl Türkiye’de sadece bizim firmaya satar mısınız sözünü aldım. Beş makine oldu 20 makine. Bazı arkadaşlar kızıyorlardı, az kaldı dedim. Bir yıl kaldı. Firmaya dedim ben doydum. O zaman başkalarına da satmaya başladılar. Denizli’de hala o makinalar iş görüyor, satıyor.

ONUR TUĞAL: Ozan Tekstil, yenilikçi fikirler içinde güneş enerjisini de ilk kez kullanan bir firma. Fabrikaların tamamının enerjisi güneş enerjisi ile sağlanıyor. Bunun önümüzdeki yılların trendi olacağı da belli. Bunu nasıl öngördünüz?

ZAFER KATRANCI:  5 yıl önce İstanbul’da bir enerji fuarına katıldım. Fuarlar çok önemli. Bir mühendis arkadaşımla birlikte gittik. Devlet o dönemde 1 Megavat vatandaşlardan alma garantisi veriyordu. Konya’da böyle bir proje yakaladım. Tam 6,5 megavatlıktı. 7 kişiyle anlaştım. Lisansları devir aldım. Santral bittikten sonra bağlantı verdikleri direklerde elektrik hattının güçlü olmadığını söylediler. 2015 sonlarındaydı. 2017‘de hattı çekeceklerini söylediler. Denizli’ye döndüm ve yönetimde 25 km mesafede yüksek gerilim hattı yapılacak ne yapmamız lazım dedim. Santrali daha da çoğaltma fikri çıktı. Tekrar Konya’ya gittim. 10 megavatlık bir santral yetkisi aldım. Çok pahalıydı. Anlaştıktan sonra 10 megavatlık santrali yapmaya başladık. Sonra Konya’daki dağıtım firması ile görüştüm. Anlaşma yaptık. Müteahhit gibi yüksek gerilim hattı yaptım. 6 ayda bitirdik. İlk 6.5’lik ile ikinci 10 megavatı bağlattık. Ben bunu niye uzun uzun anlattım. Sanayici arkadaşlarıma önerim, imkanlar doğdukça kendi enerjilerini üretsinler. Biz çok enerji tüketen bir sektörüz. Kendi tüketimimizi üretmemiz lazım. Denizli’deki fabrikalarımızın çatılarını 5 megavatlık güneş panelleri ile donattık. Sanayici arkadaşlarıma lütfen çatılarınıza yatırım yapın diyorum. İyi ki girmişim bu işe. Tüm sanayici arkadaşlarıma da tavsiye ediyorum. Temiz enerji ile elektrik ürettiğimizi müşterilerimize söylediğimizde inanılmaz ilgilerini çekiyor. Buraya geldiklerinde santrali gösteriyoruz, hayranlıkla izliyorlar.   

ONUR TUĞAL: İş yaşamınızdaki başarının anahtarı nedir?

ZAFER KATRANCI:  Aileden gelen bir iş disiplini var. Babalardan dedelerden gelen bir disiplin bu. Ailenin temelinden gelen bir iş disiplini varsa başarı böyle gelir. Tabi bu disiplini iş yaşamınızda çalışanlarınızla birlikte sağlamanız lazım. Ben bu disiplini Denizlispor Başkanlığı dönemimde yaşadım. Üç yıl başkanlık yaptım. Çok başarılı yıllarımız oldu. Ben Denizlispor sevdalısıyım. Ali Marım döneminde iki dönemde fahri olarak çalıştım. Denizlispor, Denizli’nin markasıdır. Denizli tekstilde de bir marka şehirdir. Gençlerimizin böyle bir marka şehirde doğmuş ve yetişmiş olmaları onlar için bir şans. Bence üniversitelerde tekstil eğitimi almaları gerekli.

ONUR TUĞAL: Günlük hayatınızdaki rutinleriniz nedir? İş ve sosyal hayatta…

ZAFER KATRANCI: Ben mesleğime aşığım. İşimi çok seviyorum. Sabah çok erken gelip, geç vakit gidiyorum. Çok eski yıllarda gece saat 2-3’te fabrikayı kontrole gelirdim. Artık gelemez oldum. Orada tembellik yapıyorum. Babadağ’a gidip geliyorum. Orada evim var, yaylam var. Yazları mümkün oldukça Babadağ’da vakit geçirmeye çalışıyorum.  İş disiplini içinde aile bireyleri ile evde daha çok vakit geçirmek biraz zor oluyor. Yurt dışından gelen misafirlerimizle akşamları birlikte oluyoruz. Onlara Denizli Kebabı yediriyoruz. İnanılmaz mutlu oluyorlar.



ONUR TUĞAL: Babadağ sevdanız büyük, iş dışında soluğu Babadağ’da alıyorsunuz sanırım?

ZAFER KATRANCI:  Torunum Zafer’i yanıma alıyorum. Sabah 08.30’da Babadağ Pazarı’na gidiyoruz. Babadağ ve o pazarın özlemi büyük bende. Orada köylerden gelen ürünleri almaya gidiyoruz. Bu da Babadağ sevdamdan kaynaklanıyor.

ONUR TUĞAL: Çocukluğunuza dönelim, o dönemden özlediğiniz neler var?

ZAFER KATRANCI:  Çok şey var, hiçbir şey yok. Çocukluğum renkli geçti. Ahmet Nazif Zorlu benden iki yaş büyük, ağabeyim; arkadaşım kendisi. Biz akrabayız. Çocukluğumuz dağlarda birlikte geçti. Dağlara giderdik. Yüzerdik. Dönüşümüzde annemizden azar işitirdik. Bunu hiç unutamıyorum.

ONUR TUĞAL: Hayatınızla ilgili bir film yapılıyor olsa ismi ne olur?

ZAFER KATRANCI:  Filmin ismi Babadağ sevdam olur. Tekstil ve Babadağ sevdam. Eski dokumacılık yıllarındaki gibi tezgahlar olsa, onun filmini çekmek isterdim. Çocukluğumu, eşimle birlikte geçirdiğim günleri unutmam asla mümkün değil.

ONUR TUĞAL: Tekrar dünyaya gelseniz, yine aynı işi mi yapardınız, yine Babadağ’da mı doğmak isterdiniz?

ZAFER KATRANCI: Yine Babadağ’da doğmak isterdim. Bizim geçmişimizden bu yana İstanbul’la olan ticari ilişkilerimizden dolayı İstanbul kültürünü almaya başlamışız. Bende gidip geldikçe Sultanhamam kültürünü aldım. Eski resimlerimizde 60 yıl önceki Cumhuriyet Bayramlarında meydanda çekilen resimlerde takım elbiseli, fötr şapkalı tam Atatürkçü bir zihniyete göre giyinirdik. Mesleki olarak yine dokumacı ve tekstilci olmak isterdim. İçimde kalan küçük bir uhde belki bir tiyatrocu olmak isterdim sanırım. Birde iç mimar olabilirdim belki de.  

ONUR TUĞAL: Başarılı ve duayen bir iş insanı ile birlikteyiz. Duayen öyle kolay olunmuyor. Duayen doğulmaz ama nasıl olunur? Bize nasıl anlatırsınız?

ZAFER KATRANCI: Doğulmaz sözü doğru. Biraz önce ki konuşmalarımızda aslında bunun cevabı yatıyor. Çok çalışmak. Başarılı çalışmak. İleriyi görmek. Tekstil dipsiz bir kuyu. O dipsiz kuyuya ineceksin ve boğulmadan oradan çıkacaksın. Mesleğimizi geliştireceğiz. Hızlı şekilde ilerlemeye çalışacağız. Teknolojiyi takip etmek zorundasınız. Makinacılar boş durmuyor, hızlı devirli tezgahlar üretmeye başladılar. Biz rakiplerimizle mücadele etmek için o makinayı almak zorundayız. Bizi makinayı almak için teşvik ediyorlar. 3 -5 yıl sonra yeni bir teknoloji geliyor. Onu da almak zorundasın. Sonu yok bu işin.



ONUR TUĞAL:
Dijitalleşme çağındayız. Tekstildeki dijitalleşme ile ilgili neler söyleyeceksiniz?


ZAFER KATRANCI: Dokuma tezgahlarında dijitalleşme yakalandı. Dokuma tezgahları, boyahane ve baskıda… Bunun sonu yok. İnsanoğlunun zekası gelişiyor. Geliştikçe yeni icatlar ortaya çıkıyor. Tüketici onu kullanacak.

ONUR TUĞAL: Genç işadamı ve sanayicilere, yakınlarınıza, torunlarınıza iş hayatına yeni atılanlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

ZAFER KATRANCI: Buraya üniversitelerden gelen talebelere ilk sorum şu olur. Çocuklar imza için mi buraya geldiniz, yoksa bu eğitimi almak için mi? Hepsinden aldığımız cevap hoşuma gidiyor. Gelen stajyer çocuklarımız eğitim için geldiklerini söylüyor. Lokma aslanın midesinde. Diplomayı almış ama nerede iş bulacak. İş tecrübesi yok. Okulu bitirdikten sonra işletmelerde eğitimlerini alsınlar. Fabrikaların ihracat departmanlarında çıraklık yapsınlar. Başarıyı orada bulabilirler. Biz bu işin çıraklığını yapmamış olsaydık. Beceremezdik. Boynuz kulağı geçmeli. Geçmezse o çıraklık, çıraklıktan sayılmaz. Yoksa yerinde sayar. DETGİS’e çok teşekkür ediyorum. Bu söyleşinin çok faydalı olacağına ve gelecekte da çok daha iyi projeler yapacağınıza inanıyorum.  

BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon