EKONOMİ

DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR

DETGİS'İN ''20. YILINDA 20 DUAYEN” ANLATIYOR
Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın on yedinci bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz Asil Nakış Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman İlgeri oldu.

ÖZEL RÖPORTAJ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın on yedinci bölümünde duayen İşadamı Asil Nakış Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman İlgeri, iş ve özel hayatından kesitler anlattı.

DETGİS Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Nuri Kes’e mesleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İşadamı İlgeri, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ…

OSMAN NURİ KES: Sizi tanıyabilir miyiz?

SÜLEYMAN İLGERİ: 1948 yılında Tavas Garipköy’de doğdum. İlkokulu orada okudum. Sonra hafız okuluna gittim. 1960 yılıydı. 15 gün sonra ihtilal oldu. Bizi eve gönderdiler. Bir yaz geçti. Sonra tekrar okula döndüm. 24 ayda Kuran’ı Kerim’i ezberledim. Sonra devamı geldi. Arapça dersleri aldım. İslam, Aile, Miras ve Ticaret Hukuku konularında tahsil gördüm. Tekrar eve döndüm. Sonra bu konularla ilgili öğretmen olarak çalışmaya başladım. Devlet dairesinde bir süre daha çalıştıktan sonra askere gittim.  O zaman askerlik 24 aydı. Askerde Hozat’a gittim. Hozat’ı bilmiyorum. Babam mektup yazdı askerliğin Hozat’a çıktı diye yazdı. Baba sen onu yanlış anlamışsındır Yozgat’tır o dedim. Meğer Hozat diye bir yer varmış. Askere Jandarma Komando olarak gittim. Beni 59 gün sonra yazıhaneye aldılar. Disiplin Mahkemesi’nde de katip olarak görev yaptım. Askerliğimi tamamladım. O dönemle ilgili bir anımı anlatayım yeri gelmişken. Benim o dönem çok sevdiğim bir mahkeme başkanımız vardı Yarbaydı rütbesi. Askerlik bitti, son gün arkadaşlarımla vedalaştım. Yarbayımla vedalaşacağım. Gelmesini bekliyorum. Geldi… Yarbay “Sen ne yapıyorsun burada” dedi. “Benim askerlik bitti sizle vedalaşmak için geldim” dedim. “Hemen git buradan” dedi. “Arkadaşlarımı göreceğim” dedim. “Derhal buraya terk et” dedi. İnzibat çağırdı. “Bunu hemen nizamiyeye götürün” dedi. Ben 24 ay birlikteydim onunla. Niye böyle davranıyor,  ne oluyor diye merak ettim. Tarih 12 Mart 1971… Hozat merkeze indim. Elazığ’dan bir taksici gelmiş geri dönecek. “Beni alır mısın dedim” Aldı. 500 metre gittik. Kar var geri döndük. Bu kez otobüsle yola çıktım. Yola çıkmadan önce normal şartlarda saat 12.00 gibi bütün Subay Astsubay Orduevine gelirdi. Baktım ortalık sakin. Çavuş arkadaşım vardı inzibat. Ona sordum “Ne oluyor” dedim. Bana “Şanslısın. Alarm verildi. İhtilal oldu. Bak kimse gelmiyor” dedi. Yarbaya kızmıştım. Meğer onun için beni apar topar göndermiş. Köye geri döndüm. Babam o zamanlar tütün işi yapıyor. Ona yardım etmeye başladım. 6 ay hiçbir yere müracaat etmedim. Aslında asker sonrası hakkımız varmış. 30 gün içinde başvurursak devam ediyormuşuz devlette çalışmaya. O hakkımız elden gitti. Ne yapayım diye düşünüyorum. Bu arada askerden önce evlendim. Evde eşim ve çocuğum var. Denizli’ye gelmeye karar verdim. Bir akrabamın yanında kuru temizleme işinde çalıştım. Baktım orada bir geleceğim yok. 1 sene orada çalıştıktan sonra bir akrabamla otelciliğe yöneldik. Sonra birkaç arkadaş meşrubat bayiliği yaptık. Kamyonculuk yaptım. Özcan Mahallesi’nde oturuyordum. Arkadaş grubum vardı. Onlarla sohbetler ediyoruz. Babadağlı bir ağabeyim vardı. Bana “Gel sen bu işlerle uğraşma” dedi. Rahmetli İsmail Turgut Tosunoğlu’nun kurduğu bir şirket Küçükerlerin ortağı olduğu bir şirket var. Küçükerler ortaklıktan ayrıldıktan sonra bir boşluk oluşmuş. Bize eli kalem tutan bir adam lazım dediler. Ben görüşelim dedim.  İkinci ticari yoldaki dükkana gittim. İsmail Tosunoğlu ile konuştum. “Ben bu işi bilmiyorum. Bilmediğim işte size nasıl yardımcı olabilirim” dedim. “Herkes burada bir yolla bu işe başladı” dedi. “Ben burada işçi olarak çalışayım. Ben sizi, siz beni görün” dedim. O şekilde prensipte anlaştık ve bir hafta sonra tekstil işine başladım. Geçmişte tekstille ilgili hiçbir tecrübem yok. İsmail Bey “Nasıl çalışacağız ne kadar maaş vereceğiz sana” dedi. “Benim çocuklarım var. Bana 600 lira para lazım. Ondan daha ucuza çalışamam” dedim. Anlaştık. Bilmediğim bir iş. Daha önce yaptığım işlerde belirli bir karizmam var. Öğrendiğim ilimler var. Orada koli yapacağım. Mal getirip mal götüreceğim. Hamallık yapacağım. Böyle sıkıntılara girince akşam giderken bırakacağım diyorum. Sabah işe gidiyorum. Bayramyerine geldim bir gün. Meydanda ayakkabı boyacıları var. Adamların elleri yüzleri sarılı. Ben burada çok etkilendim. Süleyman İlgeri sen bu işi beğenmiyorsun. Kaloriferli bir dükkanda çalışıyorsun. Seni 1973. Ben tekrar işin içine girdim kendimi verdim. Şirkette 10 ortak vardı. Ben 11. ortak oldum. İpliği ve boyayı öğrendim. Çarşaf yapıyoruz. Paketleyip pazarlanıyor. O dönem şartlar zor. Ben dedim bu iş böyle olmaz. Buraya bir araba alalım dedim. Telefon bile yok. Rahmetli İsmail Beyin ehliyeti yoktu. Bir akrabası olduğunu söyledi Aydın’da. Gittik Bacanak Galeri’ye. Kamyonet alacağız dedik. Baktık araçlar eski. Sağlıklı değil. Beğenmedik. Anadol bayine gittik. Yusuf Şahin adlı bir vatandaş bayi. Yeni çıkmış yeni bir Anadol Kamyonet var. Onu beğendik. Pazarlık ettik. Geçici plakayı taktık. Denizli’ye döndük. Hayat başladı. 6 yıl İsmail Bey ile beraber çalıştık. Çok güzel olaylar yaşadık. Kader birliği yaptık. Müşterileri Ankara, İstanbul, Adana, Antep ve Bursa’da dolaştırdı ve beni tanıştırdı. “Bu bizim arkadaşımız ortağımız” dedi. “Sipariş verip, ödemeleri gönül rahatlığı ile yapabilirsiniz” dedi. Bu söylediklerini yazılı hazırlamış gittiğimiz yerlerde bu zarfı da verdi. Bu benim çok hoşuma gitti, beni çok etkiledi. Gemileri yaktık. 6 yıl boyunca çok güzel paralar kazandık. Ahmet Nazif Zorlu Bey ile emprime çarşaf işine girdi. Orlon masa yapıyoruz. Bizim masaları o İstanbul’da pazarlıyor, biz onun çarşafları Denizli’de pazarlıyoruz. Müthiş rekabet var piyasada. Herkes çizgili çarşaf yapıyor. Bu iş böyle olmayacak. Ne yapalım diye düşünüyoruz. Denizli Basma çalışmaları var o zamanlar. Emprime çarşaf yapıyoruz. 10 bin kapasite ile çalışıyor. “Kapasite olarak 50 bine kadar çıkabilirim” dedi Rahmetli Esat Sivri. Bu bize bir şey getirdi. Diğer firmalarla aynı desenleri bastırarak herkes kendi markasını koyarak, bunları satmaya başladı. Burada da rekabet başladı. Fiyat kırılınca buna bir çare bulalım istendi. DENTEKS’in oluşması hasıl oldu. Hepimiz aynı çarşafı yapıp tek marka altında satacağız. Denizli’deki tüm çarşafçıları birleştirelim dendi. Herkes bu şirkete ortak olacak. İpliğini buradan alacak. Malı buraya satacak. Parasını da buradan alacak şartları konunca herkes gitti. Biz dört firma kaldık. Firmanın doğuşu ve kuruluşu böyle başladı. Anlaşma yapıldı. Şirket kurulma işi bana verildi.  O dönem danışman firma yok. Birinci noter baş katibi ile sözleşmeyi yazdık. Anonim Şirketler Kanunu’nu ezberledim. 1977 – 78 dönemi. Bugünkü gibi bir günde kurulmuyor şirket. Ön izin alıyorsun Ticaret Bakanlığı’ndan. Şirket sermayesinin yüzde 25’ini bankaya yatırıyorsun. Müracaatı yaptım. Ecevit iktidara geldi. Uzmanlar var. Yanına giremiyorsun. Beni çağırdılar. Bana “Yazılar yanlış bunu düzeltin öyle gelin” dendi. “Şartlar ne” dedik. “Denizli’ye gidin aynı şeyleri yapın düzeltin” dendi. Tarihte önemli. Bir gün geçse olmuyor. Aynı gün tarihli olacak. Dedim ki “Hanımefendi tamamını okusanız ne düzeltilecekse ben düzeltsem” dedim. Bana akıl mı veriyorsun” dedi. Ankara Postanesi’nden yıldırım telefon yazdırdım. O zaman Yönetim Kurulu Başkanı Ali İhsan Kasapoğlu ona ulaşacağım. “Ben geliyorum, Göngör Ağabey bir yaprak ayırsın. Aynı tarihli düzeltmemiz lazım” dedim. Geldim düzeltmeyi yaptık. Döndüm Ankara’ya. Başvuruyu yaptık. Sonra dört kez gittim geldim hatalar nedeniyle. Evrakları aldım gittim kapıda bekliyoruz. İçeri giremiyorsun. Derdini anlatamıyorsun. Hasan Korkmazcan benim arkadaşımdı. Hasan Beyi buldum. O zaman Milletvekili değildi. Müsteşar yardımcısına kadar çıkardı beni. Dosyayı okudu Müsteşar Yardımcısı. Üç hatada o çıkardı. Zor oldu ama 21 günde şirketi kurduk. 6-7 kez Ankara’ya gittik geldik otobüsle. Anonim şirketi kurduk. DENTEKS faaliyete başladı. Bundan büyük bir güç doğdu. Elimiz güçlendi. Denizli’deki mallar daha çok değer kazandı. Bu kez bütün ortaklarla birlikte başladık aktif çalışmaya. 22 ortaklıydı ama dört firma altındaydı. 1983’e kadar çok hızlı şekilde gitti. Bazı sıkıntılar ve ayrılmalar başladı. Ancak DENTEKS ismini her yerde kabul ettirdi. İş tıkanmaya başlamıştı. Özal iktidara gelince ithalat ve ihracat başladı. Nasıl ihracat yaparız diye düşünürken, Sudi Arabistan’da bir müşteri var. Hulusi Bey orada bal satıyormuş. İki kişi gittiler bal götürdüler. Bal ve tekstil maddesi sattılar. Bu müşteri bize “tamam” dedi. “Ben sizden 3 TIR tekstil anlamında mal alırım ama bana 250 ton nohut bulun” dedi. Rahmetli Tosunoğlu nohut araştırmaya başladı Acıpayam ve Çameli Ovası’nda. İlk ihracatımızı nohut satarak Sudi Arabistan’a gerçekleştirmiş olduk. Daha sonra havlu da sattık aynı müşteriye. Ankara’da Ordu Pazarları, THK ve belediye kooperatifleri var. Aram iyi onlarla mal satıyoruz. Yönetim değiştikçe bizim işler değişiyor tabi. Hep baştan başlıyoruz. Tevfik Bey adlı Adanalı bir arkadaşımız var. Bir Amerikan firması ile görüşme yapmış. Bunlarla temasa geçtik. Onlarla yola çıkıldı. Her şey güzel ama bizim tesisimiz yok. Bursa’dan tezgahlar aldık. Fabrikası kapanmış birinden. 17 kamyonla tezgah getirdim Denizli’ye. Rahmetli Raşit Güntaş ve kardeşleri ile onların oraya bir yer açtık. Çalıştırmaya başladık. Avrupa’dan tezgah getirelim dendi. İhracat yapıyoruz. Avrupa’dan bir müşterimiz gelse nereyi göstereceksin, nereyi dolaştıracaksın. Tesis yok ki. En büyük işi olanın 5 tezgahı var. O da evlerin altında. Sıkıntı tesisin olmaması. En büyük yer bizim yerimizdi. Cillov Apartmanları vardı Doktorlar Caddesi’nde. Bodrum katta 2 bin metrekarelik bir alanda kuruluyduk. Çok büyük badireler atlattık. Ben o dönem Almanya’ya gittim. Almanya’dan kullanılmış tezgahlar getirdik. 1986 yılında Denizli OSB’den DENTEKS yer aldı. Bir inşaat yapılacak. Ben Almanya’daydım. Temel atıldı. Dönünce bana inşaatın başında sen ol dediler. İnşaat bitti. Tezgahları yerleştirip çalıştırmaya başladık. Denizli OSB’de o dönem su yok. Alt yapı yok. Elektrik yok. Bu zor şartlarda çalıştık. Burada olmanın avantaj ve dezavantajları vardı. İşçiler için uzak bir yer. 14 bin metrekare alandaki inşaatı 9 ay içinde bitirdik. Tezgahlar çalışmaya başladı. Sistem oturana kadar bir süre geçti. Birçok yerde işimiz var ama kurumsal değildi. İngiltere’den çok yüklü siparişler aldık. Yetişemiyoruz. Fasoncular var. Onlara veriyorsun ama kalite sorunu yaşıyorsun bu kez. Her şeye rağmen başarılı olduk.

OSMAN NURİ KES: DENTEKS o zaman diğer Denizli OSB’de diğer firmalara örnek oldu diyebilir miyiz?

SÜLEYMAN İLGERİ: Denizli OSB’de az fabrika vardı o zamanlar. Kutsal Tekstil, Can Tekstil, Egemen Tekstil vardı. Bu zorlukları yaşadık. Gelişmeye başladık. Denizli’de o dönem en çok hoşuma giden şey şuydu. Biz birbirimizin rakibiydik ama, konuşarak tartışarak yapıyorduk ticareti, birbirimizi bilgilendiriyorduk. İstihbarat çok kuvvetliydi. Ataerkil bir ticaret vardı. Müşterim benimle çalışmayı bırakıp başka yere gittiyse, gittiği firma tamam derdi ama bizi arardı. Bu adamla sorununuz ne diye sorarlardı. Bizde mesela iyi adam hoş adam ama ödeme konusunda sıkıntı var derdik. Çalışmak istiyorsan sen bilirsin derdik. Denizli’nin başarısının altında yatan en büyük gerçek budur. Rakiptik. Ama birbirimize karşı dürüsttük.  Kullanılmış tezgahlardan sıfır, teknolojisi büyük tezgahlara geçiş başladı. 1995 yılında ben o dönem Denizli Sanayi Odası Meclis Başkanı oldum. Organizede tesisimiz var. Fuarlara gidiyoruz. Röportaj yaptılar benimle. Röportaj yapan kişi benimle bir bilgi paylaştı. O dönem Teknik Tekstil Dergisi İtalyan firma ile haber yapmış. Oranın yetkilisi “Biz Türkiye’ye tezgah anlamında üretimimizin yüzde 85’ini sattık” diye açıklama yapmış. Dergi araştırıyor. Bu yüzde 85’in tamamını Denizli’deki firmalar almış. Böyle hızlı bir yükseliş oldu. DENTEKS kurulduğu zaman o yıl içinde onlarca şirket kuruldu.
  
OSMAN NURİ KES: DENTEKS örnek bir model olmuş o zaman…

SÜLEYMAN İLGERİ: Bu işin kahramanları maalesef şimdi yok.  DENTEKS’te 4 binin üzerinde işçi çalışıyordu. Denizli’nin bu günlere gelmesinde lokomotif firma DENTEKS oldu. DENTEKS’i kuran dört firma kendi işinde başarılıydı. Ortaklık kültürü vardı o zamanlar. Ortaklar aynı kapasite, aynı zihniyette ve atılım ruhu içindeydi. Denizli insanı dünyada herkese örnek olacak insandır. Hangi sektörde çalışırsa çalışsın. Afyon yıllardır mermer yapar. Denizli başladı Afyon’u geçti. Kablo da aynı şekilde… Şimdiki gençlerde bu iş nasıl olmuşta böyle buraya gelmiş diye araştıran soran yok. Bu acı bir şey. Bu işin çilesini çeken tırnaklarıyla buraya gelmiş insanlardan ders alarak gelecek için ufkumuzu yenilememiz lazım.

OSMAN NURİ KES: Duayen bir iş adamı olarak iş yaşamınızda başarılı olmanızın sırrı nedir?

SÜLEYMAN İLGERİ: İyi niyetle, her şeyi iyiye yorarak çalışmak. Azimle gayretle çalışmak. Bir anımı anlatayım. DENTEKS’in mağaza müdürüyüm. Bayramyerindeyiz. Rahmetli Özal’ın ihracat furyası başladığında eline çanta alan geliyor. “Bana havlu lazım. Yurt dışına satacağım” diyor. Diyorum “Ne kadar lazım”. “150 bin havlu lazım” diyor. DENTEKS’in aylık kapasitesi 8 bin havlu o dönem. Biraz lisan öğrenmiş. Havlu alım ilanlarına çıkan firmalarla görüşmüş. Ben buradan alır gider oraya satarım düşüncesi var. Bu insanlara önce ipliği, havluyu, paketi, satışı öğrettik. Numune istiyorlar. İhracat için numune verilmez yazalım dedim. İhracatta çok önemli yaşadığımız olaylar vardı. Denizli’de gümrük yok o zamanlar. İzmir’e gidiyorsun. Bir sıkıntı olursa dön Denizli’ye. Gümrük gelmiş Denizli’ye. Garda ambarın birinde bir oda yapmışlar gelen giden yok demiş adam çekmiş gitmiş. Adamla ilgilendik. DENTEKS’in girişimleriyle birleşerek tekrar faaliyete soktuk. Beyanname açabilecek döviz işlemi yapacak kimse yok. Merkez Bankası Müdürü Asım Bey ile Osmanlı Bankası Müdürü Muharrem Bey var onlara danışıyorduk. Denizli’ye tekrar getirdik adamı. Merkez Bankası arkasında bir yer tuttuk. Orada çalışmalara başladı. Evimi taşımak istiyorum dedi o yüzden gelmek istemiyor. Almanya’da yaşayan bir akrabamın evine yerleştirdik. Adam mutlu oldu.   

OSMAN NURİ KES: Güler yüzünüzle karşınızdakinin kalbine dokunan yapınızla böyle yürekten bir mücadele olmasaydı. Böyle bir sonuç ortaya çıkmazdı sanırım.

SÜLEYMAN İLGERİ: Aldığım bir Osmanlı terbiyesi, ilim irfan terbiyesi var bende. Yolumdan hiç dönmedim. Benim yetiştirilme tarzım şudur. İnsan denilen varlık meleklerden üstün vasıflara sahip bir varlıktır. İnsanlara şunu diyorum. Tekstilcilerin başlangıcını yok sayarsanız, bir yerlere gelemezsiniz. O insanların çalışkanlığı şimdi tekstili bu noktalara getirmiştir. Eline valizini alan, bir kelime yabancı dil bilmeden o zamanki imkanlarla Avrupa’nın dört bir ülkesinde havlu pazarlamaya çalışıyor. Bu insanları takdir etmek ve saygı duymak lazım. Bu insanları yeni neslin tanıması lazım. Şimdi her türü imkan var.  

OSMAN NURİ KES: Bu programın bir amacı da bu zaten. Nereden nereye geldik? DETGİS olarak sektörel bir derneğiz. Denizli tekstilinin geldiği noktayı anlamak ve ileriye gitmek için geçmişten ilham almamız gerektiğini düşünüyoruz.

SÜLEYMAN İLGERİ: Gençler her şeyi şimdi hazır buluyorlar. Tabi gençlere güveniyoruz. En ufak bir sözümüz yok. Ama bu işin zorluklarını da görmeleri lazım. Ev ekonomisine katkı gibi görülen tekstil sektörü şimdi Dünyanın en önemli tekstil üretim merkezi haline geldi. Evlerin altındaki tek tezgahlarda üretim yapılıyordu. Şimdi bu durumdayız.  Fransa’da müşterim var. Cannes Film Festivali’nin yapıldığı kentte mağazası var. Benim ürettiğim ürünleri vitrinde görünce gurur duyuyorum. Sen Tavas Garipköy’den gelmişsin. Bir çiftçinin oğlusun. Ürettiklerin dünyanın gözü önünde, hayranlıkla sergileniyor. O malı görünce gururlanıyor, onurlanıyorsun. Önce ülkeni sonra Denizli’yi seviyorsun.

OSMAN NURİ KES: Başarınızın sırrını üç madde ile anlatın ve gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur desek ne dersiniz?

SÜLEYMAN İLGERİ: Birincisi sebeplere başvurup, sonra takdire inanacaksın. Çalışmadan, hizmet üretmeden, gayret göstermeden, hiçbir şey kendiliğinden olmaz. Bunları yaptın olmadı mı, o zaman takdire de inanman lazım. Tekstille ilgili bir kaç  kitap okudum. Çok etkilendim. Denizli’de duayen tekstilcilerin hepsi sıkıntılar yaşamış. Bazıları sıkıntıdan etkilenmiş gitmiş, bazıları ise üzüntüye boğulmuş. Biz zaman içinde bankacılarla sıkıntı yaşadık. Kıbrıs Harekatı yapıldı. ABD ambargo uyguladı. 77 - 80’li yıllarda terör vardı. O dönem kimseye güven yoktu. Krizler yaşandı. Buradan çıkarmamız gereken dersler var. Bir anımı anlatayım. Sene 1979 Ankara’da Anafartalar Caddesi’nde büyük bir gösteri oldu. Birkaç kişi hayatını kaybetti. Ben tahsilattayım. Ankara esnafı “Hoş geldin ne zaman döneceksin” diye sorar Cumartesi dersin. “Sen git Cumartesi gel” der. O gün akşamüzeri oldu. Dünya kadar tahsilat yapmışım. Üzerimde büyük emanet var. Hepsi benim de değil. Denizli’den “Ankara’ya mı gidiyorsun, benim şu parayı da alıver, şu parayı şuraya veriver” diyen olurdu. Üzerimde başkasının paraları da var. Babacan Ticaret’ten Hilmi Ağabey emanet verdi. Çantaya koyduk. O zaman 50’lik 100’lük  bile yok. Bir sürü para… Zarflarda var çantada. İçinde ne var zarfların bilmiyorum. Bond çantayı kendir çuvalının içine koyduk. Ağzını bağladık. Denizli’ye geleceğim otobüse bineceğim. Yanıma alacağım çuvalı. Olmaz ceza yeriz bagaja koyacağız diyor muavin. Muavinler her otobüs durduğunda aşağı iniyordu. Onlarla birlikte bende iniyordum. Çekiç alıyor diyelim çuvalı bir düşürse... Sonra mola oluyor. Ben muavinin yanından ayrılmıyordum. Otobüsün parasından daha çok para var o çuvalın içinde. Şimdi tek tuşla ABD’deki paraları anında hesabına getiriyorsun.        

OSMAN NURİ KES: Zaman içinde yaşadığınız krizlerden nasıl çıktınız?

SÜLEYMAN İLGERİ: Paniklemeden hareket edeceksin. Kendini bir kenara koyacaksın. Bu kriz beni vurmaz demeyeceksin. Salim kafayla düşüneceksin. Ben büyük sıkıntı yaşayan firmaları biliyorum. Bende yaşadım. Alışık olmadığın şeyler sıkıntıları beraberinde getiriyor.  Üç günde gelecek para üç ayda gelmiyor. Para elinde olmadan nasıl ödeme yapacaksın. Finans akışını iyi sağlaman lazım. Bunları gençlere anlatmak ayrı bir sorun.

OSMAN NURİ KES: Çocukluğunuza dönsek neyi özlüyorsunuz?

SÜLEYMAN İLGERİ: Ben Tavas Garipköy’de 12 yaşına kadar kaldım. Sonra bir çıktım, 60 yaşında döndüm, köye ev yaptım. Oradaki insanlar çiftçiydi, kimisi çobandı. Bazıları dokumacıydı. Babam dokuma yapardı. Benim dedem rahmetli çobanlık yapardı. Oralarda ovalara gider, çadırlarda kalırdık. İlkokulda okurken, yazları dedemle çalışırdım. Öküz güttüm. Hayvan otlattım. Okul başlayınca dönersin. Bunların hepsi bir anı. Köydeki evimde ufak bir motorum var. Çocukluğumu geçirdiğim yerleri gidip geziyorum. Bana haz veriyor. Bana köye niye ev yaptın dediler. Ben yıllarca gurbette kaldım. Oraları özledim. O duyguları yaşamak lazım.

OSMAN NURİ KES: İş yaşamınız başarılarla dolu. Sizi siyasetin içinde de gördük. Güvenilir bir kişiliğiniz var. Nerede bir genel kurul olsa divan başkanı Süleyman İlgeri oradaysa o olur. Bu size olan itimadı gösteriyor. Başarılı duayen bir işadamı olarak sizi en çok heyecanlandıran ne oldu?

SÜLEYMAN İLGERİ: Denizli ile ilgili her proje bana heyecan verir. Ben siyasete girdim. İl Genel Meclisine seçildim. İl Genel Meclisi her şeyden sorumlu. Özal dönemi. Benim burada bir şeyler yapmam lazım dedim.  Başkan Vekili seçilecek. Ben aday oldum. 5 tane parti var. Bunlardan oy almam lazım. Hayatımda ufkumu açan bir olay oldu bu benim için. Gittim Başkan Vekili seçilmem için bana oy verin dedim. Bize ne vereceksin dediler. Ben buradan ne alacağımı bilmiyorum. Siz oylarınızı verin. Sonra pastayı beraber paylaşırım dedim. O zaman 40 yaşındayım. Tarihinde ilk kez 42 meclis üyesinin hepsinin oylarıyla ben Başkan Vekili seçildim. Herkesin oyunu aldım. Teşekkür konuşması yaptım. Ortaklık tecrübem var. Ben kimsenin ayağına basmayacağım, kimseyi de ayağıma bastırmayacağım dedim. Aday olduğum dönemde aynı partiden bana karşı olan arkadaşlarım oldu. Güldüm, geçtim. Beni tanıdığınızda seveceksiniz dedim. İhracatla ilgili sanayicilerin sorunlarını bildiğim için siyasilere bunu daha iyi anlatma fırsatı buldum. 5 yılın sonunda partiye giderek tekrar aday olmayacağımı söyledim. Son gün parti kurmayları beni ziyarete geldiler. Başkalarının önü açılsın diye aday olmadığımı söyledim. Yok, aday olacaksın dediler. Bir şeye girerken, ondan bir çıkar gütmüyorsan, o zaman daha başarılı olursun. Bugüne kadar mahcup olmadım. Siyasetin belirli kademeleri var. Başarılıysan o seni sürüklüyor. Sonra benim Sanayi Odası Meclis Başkanı olmamı istediler. Sonra odalar birliğinde konsey başkanı oldum. Türkiye’nin en büyük firmalarının temsilcileri orada. Buralarda hem bilgimizi hem tecrübelerimizi paylaştık. Devleti siyaseti de orada gördük. 41 ortağım olmuş bugüne kadar benim. Kimseyle küs, dargın değilim. Siyaset yaşamımda da öyle.  Eskiden bölgesel toplantılar olurdu. Devletin projeleri var. Bu projelerle ilgili nasıl hareket edilir. Kanaat önderleri ve STK’ların önerileri ne? Devleti nasıl görmek istiyorsunuz? Ege Bölgesi’nde 11 vilayet için bize görev verdiler. Hangi yönde ilerleyecekleri ile ilgili rapor hazırlandı. Ege Ekonomisini Geliştirme Vakfı var. Beni oraya yönetime aldılar. Cumhurbaşkanı ve Başbakanın katılımıyla devletten beklentiler müzakere ediliyor. Üç bölge konuştu. Valiler konuşuyor. Sıra bana geldi. Sözcü seçildim. Demirel’de var toplantıda. Ben şu an şaştım dedim. Anlattım. Ben buraya devletten beklentileri anlatmaya geldim. Bölge toplantılarında valiler konuşuyor. Projeleri valiler anlatıyor. 200 bin proje var raflarda tozlanmış. Böyle deyince bir komisyon kuralım başkanı sen ol dediler. Ama onu kabul etmedim. Fikrin varsa senin üzerine gelir bu işler. Ben kenarda duramam, çekilmem. Bunu yapamam.

OSMAN NURİ KES: Denizli’nin sanayileşmesi ve bugünlere gelmesinde hem iş alemi hem de STK’larda büyük katkılarınız var.

SÜLEYMAN İLGERİ: Bunlardan bir ekonomik beklentimiz olmadı. Bu memlekette yaşıyor, refah ve huzur istiyorsak; herkesin taşın altına elini koyması lazım. Bunu yapmazsan şikayet etme hakkın yok.

OSMAN NURİ KES: Yeniden dünyaya gelseniz, yine aynı işimi yapardınız?

SÜLEYMAN İLGERİ: Allaha şükrediyorum. Ben hep iyi insanlarla muhatap oldum. İyi insanlarla ticareti öğrendim. İyi insanlarla atılım yaptım. İyi insanlarla iyi olduğum için iyi oldum. Tersi olsaydı, kötü insanlara denk gelseydim, yanlış yollara gitseydim. Vicdani rahatsızlığım olduğu şeyler olabilirdi. Yine aynı yaşantıma devam eder yine aynı işi yapardım.  

OSMAN NURİ KES: Bir gününüz nasıl geçiyor?

SÜLEYMAN İLGERİ: Ben emekliyim. Son üç dört yıldır işi çocuklara verdim. Bana ihtiyaç duyduklarında onlarla birlikteyim. İşin birazda yabancısı oldum aslında. Fuara gidiyoruz. Bir şey konuşuyorlar çatır çatır. Ne konuşuyorsunuz diyorum. Dur diyorlar işin tam can alıcı noktasındayız diyorlar. Ben bu işte iyi ki çocuklarım var diyorum. Yabancı dil öğrenemedim. Sosyal işlerle uğraşırken, 6 ay bir sene bir şeyler yapılabilirdi. 2000 yılında ABD’de yer açtım. O zaman dil bilmeme konusunda mağdur oldum. Biz bir aile şirketiyiz. Çocuklar, yeğenler hepsi bir arada.

OSMAN NURİ KES: Hayatınızla ilgili bir film yapılıyor olsa, filmin ismi ne olurdu?

SÜLEYMAN İLGERİ: Mücadele olurdu. Çünkü mücadele etmeden hiçbir şey olmaz. Mücadele azmin varsa bunlar olur. Diğer türlü bana ne? dersen hayatta hiçbir şeyin olmaz.

OSMAN NURİ KES: Doğru insanlar çıktı karşıma dediniz. Ben hayata iyi davrandım, hayatta bana iyi davrandı dediniz. Yeri geldiği için söyleyeyim. İsmail Tosunoğlu’ndan çok söz ettiniz. Rahmetli benim kayınpederimdi. Onunla ilgili birçok anınızı dinledim. Bunu da burada açıklamak istedim.

SÜLEYMAN İLGERİ: Kader arkadaşımdı. Allah rahmet eylesin. Günde 16 saat birlikteydik. Acısı ve tatlısıyla çok günler geçirdik. Kendine has özellikleri vardı. Birbirimize karşı itimat anlamında bir tereddüdümüz olmadı.  Hep anlatırım. Ben bütün gün dolaşıp gelirim dükkana bir sürü sipariş getirmişim. “Bu ne bizim oğlan” dedi. “Bunları bugün mü topladın” diye sordu. “Tarih yok. Bugün mü, geçen senenin mi, geçmiş asrın mı” diye sorardı. “Tarih atılmazsa bunun ne olduğu belli olmaz ortadadır” derdi. Ben o günden bu yana ne yaparsam hemen tarih atarım.

OSMAN NURİ KES: Keşke İsmail Tosunoğlu sağ olsaydı da onunla da yapsaydık böyle bir röportajı.

SÜLEYMAN İLGERİ: Biz Sanayi Odası döneminde dergide onunla yaptık böyle bir söyleşiyi. Buraya başkan ol ben senin yardımcın olayım dedim. “Yok” dedi. Başkanvekili oldu. Büyük hizmetler yaptı. Hesabı çok güçlüydü. Her şeyin hesabını yapardı. Hatıralarım çok. Ben son dönemde altı ortağımı kaybettim. Nevzat Özel, Ali İhsan Kasapoğlu, Kemal Kasapoğlu, Yılmaz Kasapoğlu, Kadir Karabacak. Ben bu arkadaşlarımla bir ömür boyu birlikte oldum. Ortaklık yaptık. Ben onları buradan bir kez daha anıyorum. Allah rahmet eylesin.

OSMAN NURİ KES: Farz edelim tekstille ilgili Devlet Bakan oldunuz. Ne yapardınız?

SÜLEYMAN İLGERİ: Odalar Birliği’nde tekstil komitesi vardır. Bu komisyonda Denizli ve Gaziantep var içinde. Gaziantep “Biz tekstilciyiz” der. Biz Denizli olarak tekstilciyiz deriz. Bu iki Anadolu kaplanı mücadele ederdi. Biz Antep’in iki katı tekstil ihracatı yapardık. Onlar Asya biz Avrupa’ya çalışırdık. Sonra onlar çeşitliliği artırdılar. Bizden şimdi iki katı fazla ihracat yapıyorlar. Aramızda bir gönül bağımız var. Kardeş oda olduk. Araştırma görevlisine sordum. Bunlarda orta Asya’dan bizde oradan gelmişiz. Bu konuyla ilgili bir araştırma yapabilir misiniz dedim. Efsane şöyle, Orta Asya’dan iki aile gelmiş. Bir aile Gaziantep’te kalmış diğer aile Denizli’ye gitmiş diye anlattım. Olabilir dedi. Onlarla mesleki açıdan iyi ilişkilerimiz oldu.  Bakan olsaydım Denizli için ne gerekiyorsa yapardım. Bütün sektörleri bölgeleri bir araya toplayarak, birbirine yaklaştıracak bir sistem kurmaya çalışırdım. Daha düne kadar biz Aydın’a bağlıydık. Şimdi bugünlere gelindi. Birlik beraberlik önemli. DSO görevim sırasında plaket törenlerini bile birlikte yaptık. Çünkü DSO üyesi aynı zamanda diğer odalara da üye. Denizli’nin acil meselelerini bir hafta çalışırdık Bakan gelince anlatmak için.

OSMAN NURİ KES: Son bir mesajınız var mı? Denizli Halkı’na ve genç sanayicilere…

SÜLEYMAN İLGERİ: Denizli Halkı, her türlü övgünün üzerinde. İnancı, kültürü, ticari ahlakı, birbirleri ile ilişkiler açısından Denizli’de birlik ve beraberlik hiçbir yerde yok. Genç sanayicilere ise şunu söyleyebilirim… Çok çalışın. Çok uğraşın. Birbirinize çelme takmayın. Allah’ın verdiği rızkı paylaşın. Kimse kimsenin rızkını kesemez. O zaman niye birbirimizi bunu yapıyoruz. Ahilik kültürümüzde hepsi var. Ama şimdilerde bireyselliğe dönülüyor. Buna üzülüyorum tabi.

SÜLEYMAN İLGERİ İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon