EKONOMİ

AYSU “HEP İLERİ BAKTIM, GERİYE HİÇ DÖNMEDİM”

AYSU “HEP İLERİ BAKTIM, GERİYE HİÇ DÖNMEDİM”
”Denizli Tekstil ve Giyim Sanayicileri Derneği ve Denizli Metropol Haber işbirliği ile “DETGİS'in '20. Yılında 20 Duayen İş insanı” ile belgesel tadında hazırlanan programın yirmi beşinci bölümü yayınlandı. Denizli Metropol’de konuğumuz Bahar Tekstil Onursal Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Aysu oldu.

ÖZEL RÖPORTAJ
Her Hafta Salı günü yayınlanan ve tekstil duayenlerinin hayatlarının anlatıldığı bu çok özel programın yirmi beşinci bölümünde duayen iş insanı Bahar Tekstil Onursal Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Aysu, iş ve özel hayatından kesitler anlattı.

DETGİS Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Osman Nuri Kes’e esleğe nasıl başladığından, bugünlere nasıl geldiğine kadar birçok konuda tecrübelerini aktaran İş insanı Aysu, iş yaşamındaki başarısının sırlarını da Denizli Metropol ile paylaştı. İzleyici rekoru kıran programda ayrıca Denizli tekstil sanayisinin dünü ve bugünü de masaya yatırıldı.

İŞTE O RÖPORTAJ…

OSMAN NURİ KES: DETGİS’in 20. Yılında 20 Duayen projemizde bugün Bahar Tekstil Onursal Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Aysu ile birlikteyiz. Herkes sizi iki isminizle biliyor. Buna bir açıklık getirerek, programa başlayalım isterseniz. Sizi Babadağ’da Yüksel diye tanıyorlar çünkü…

AHMET AYSU: Biz 8 kardeşiz. Ben üçüncüyüm. Halamın hiç çocuğu olmamış. Halam ben doğduğumda bu benim çocuğum demiş almış götürmüş beni. Babamda bir şey diyememiş. Günde üç kez emzirmeye getirmiş anneme. 20 metre aralık vardı evlerimizin arasında. Beni kendi nüfusuna yazdırmış. Ahmet Aysu ismi öyle oluşmuş. Yüksel Baş olarak da bilinirim. Babamla, ailemle ilişkim hiç kesilmedi. Sevgi ortamında büyüdük. Babam çok sıkıydı. Halam beni çok rahat yetiştirdi. Babam benim rahatlığımdan rahatsız olurdu yaramaz olurum diye.

OSMAN NURİ KES: Bu hatırlatmanın ardından sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

AHMET AYSU: Çocukluğum Babadağ’da geçti. İlkokulu bitirdikten sonra okumam mümkün değildi. Babadağ’da erkek kız okulu bitirdikten sonra tezgaha girer. Bir hafta dokursun, sonra haftada bir kurulan pazara gider satarsın. Hali vakti yerinde olan iki tezgah yapar. El tezgahında bütün azaların çalışır. El, ayak, göz, kafan her mekikte gider gelir. İlkokulu bitirdikten sonra halam felç oldu ve vefat etti. Ben eniştemle yaşamaya devam ettim. Baba diyordum ona. Sonra eniştem tekrar evlendi. Ben orada bir müddet daha kaldım. Her hafta pazara çıkıyordum. Elime numune alıp bu maldan lazım mı diyordum soruyordum tüccara, esnafa. Bu iş böyle yürümeyecek dedim. Lazım mı diye sorulan adam olmam lazım diyerek, kalktım Bursa’ya gittim. Bursa’da dükkan açmıştı babamlar ona güveniyordum.  Sene 1960’dı. 26 Mayıs tarihinde dükkanı açtık, ertesi gün ihtilal oldu. Bende bunun üzerine gittim. Orada Kapalıçarşı yanmıştı. Ben orada gömlek sattım. Para verip 5 gömlek alıyordum, çarşıda dolaşıp satıyordum. Sattıkça yenisini alıyordum. Bizim dükkan kapandı. Bir süre otelde kaldım. Aylarca orada çalıştım. Orada da olmadı. Sonra İstanbul’a gittim. Bir mobilyacıda iş buldum. 3.5 yıl çalıştım orada. Babadağ’a o süreçte hiç gelmedim. Babam bir mektup yazdı ve bu sene bari bayrama gel dedi. Biriktirdiklerimle yeni bir elbise aldım ve bayramda Babadağ’a geldim. Babam burada kal dedi. Ben tezgaha girdim.  Ağabeyim askerdeydi, döndü bu kez ben gittim askere. Askerden geldikten sonra Bahar şirketini fesih etmek istediler. Sene 1969. Ben “Şirketi feshetmeyin, sen üzerine al ben bu şirketi kalkındıracağım” dedim. “Yapabilecek misin benim param yok” dedi. “Yaparım” dedim. “Bana biraz destek ol” dedim “Sana 5 bin lira veririm ama 5 bin liram yok. Benim dokuduğum malı sat, yarısını dükkana al yarısını bana ver. 5 bin lira oluncaya kadar böyle devam etsin” dedi.  Bahar Tekstil’e böyle başladım. Sonra ben her hafta İstanbul’a gidip, toptancılardan sipariş almaya başladım. Satışlar artmaya başladı. Pazartesi Denizli, Salı Babadağ Pazarı’ndan mal alıp İstanbul’a gönderiyordum. Çarşamba günü ise hem paraları toplamaya hem de sipariş almaya İstanbul’a gidiyordum. 23 yaşındaydım. Böyle bir sistem kurdum. 15 günde bir de İzmir’e günü birlik giderdim. Bir ay Ankara, bir ay da Karadeniz’e gider gelirdim. Doğru düzgün bir gece evde yatmadım. Evliydim. O dönem hep yollarda geçiyordu. O dönem çizgili çarşaflar çıktı. Bende yaparım dedim. Fason tezgah bulup onlarla çalışmaya başladım. İş zamanla çok büyüdü. O kadar büyüdü ki artık Babadağ’a sığmaz olduk. İşi Denizli’ye taşımaya karar verdik ve Denizli’ye geldik.

OSMAN NURİ KES: Sizin dışınızda çizgili çarşaf işini Babadağ’da kim yapıyordu?

AHMET AYSU: Dost Tekstil Yılmaz Kasapoğlu ilk o başladı çizgili çarşaf işine. Sonra  Akif Değirmenci yaptı. Sonra Mustafa Yenigür ile aynı tarihlerde biz başladık. Epey müşteri ve tecrübe sahibi olduk. Senesini hatırlamıyorum. Kriz oldu. Tüm tezgâhlar kapandı. Rekabet büyüktü. Herkes üretimde ucuza kaçmaya başladı. Biz bozmayalım diye çok direndik. Direndikçe müşteri kaybettik. Çünkü müşteri ucuzunu alıyor. Sonra Denizli’ye geldik. İşi büyütmek için baskı yapmamız gerektiğine karar verdik. Baskı yapmak için ham bez aldık. Bastırmak için Denizli Basma Sanayine gittim, “Senin ne kadar malın var” dediler. “10 bin metre malım var” dedim. Esat Sivri ile bizzat görüştüm. “Bana bir kamyondan az mal getirme, basmam” dedi. “Sen büyük gel. Benim müşterim Gül Kollektif benim müşterim DENTEKS” dedi. “Bunlarla rekabet etmek istiyorsan ucuza verirsen basmam” dedi. Nazilli Köytaş’a gittim. İzmir Pamuk’a gittim. Oralarda bastırmaya başladım. Bu bizi idare etmez oldu. Organizede bir fabrika açalım dedik. Altı tane bez tezgah aldım. Alacak karşılığı brode makinası aldım. Öyle devam etmeye başladım. Sonra tezgahları çoğaltmaya başladık. Sonra havluya geçtim. İkişer ikişer 18 tane havlu tezgahı edindim. Babam 1975 yılında vefat edince kardeşlerimi yanıma aldım. Benim buradan karnım doyuyorsa, sizin de doyar diyerek 5 kardeşimi daha işe ortak ettim. Hala birlikteyiz.


OSMAN NURİ KES: 1980’li yıllardan bu yana birçok kriz yaşadınız. Bu krizleri nasıl yönettiniz?

AHMET AYSU: Piyasa çok genişti. Türkiye’nin her yeri ile çalışıyorduk. Kendi malımız dışında başka malları da pazarlıyorduk. Krizde hangisini tutarsak bizi götürür diye denemeler yapardık. Hiçbir zaman lükse kaçmadım. Bir araba aldım. O eskimeden yenisini almadım. Kardeşlerim ve çocuklarıma da hep tavsiyem bu olur. Lüksten kaçının.

OSMAN NURİ KES: Duayen bir sanayici olmanın sırrı nedir?

AHMET AYSU: Kendi işini kendin bil. İşinin sahibi ol. İşin sırrı burada. Yaptığın işe devam ederken, başkasının yaptığı işe bakma. Kendinden yükseklere bakma, aşağıdakilere bak benim işim iyi de. Yukardakileri de bakıp aç gözlülük yapma. Benim düsturum hep bu oldu. Başında oturmadığın iş senin değildir. Kaybedersin. Senin sözün geçecek. İş senin elinde olacak. Para bir avuç pire. Hep sıkacaksın. Gevşettiğin an uçar. 

OSMAN NURİ KES: Büyümenizde hamleler yaparken, ne gibi önemli kararlar aldınız? İhracata nasıl başladınız?

AHMET AYSU: İstanbullu bir komisyoncu benim yanıma bir Alman getirdi. Geldi baktı. “Burada bir şey yok ben buraya sipariş vermem” dedi. Ben “Bana bir sipariş ver. Bir dahaki gelişinde ben onu yapacağım” dedim. “Peki” dedi ve siparişi verdi. “Buraya konfeksiyon kur şöyle istiyorum” dedi. Biz siparişi yaptık ve gönderdik. Tekrar geldi. Baktı ve teşekkür etti. Ondan sonra çalışmaya başladık. Tezgah almaya başladık. Komisyoncu ile olmuyor. Oğlum Mahir’e oku ve yabancı dil öğren dedim. Komisyoncu benim için konuşuyor ama ne diyor bilmiyorum ki. Oğlum muvaffak oldu. Tüm fuarlara gittik. Komisyoncu ile gidince stant açamıyorsun. Kendi adamın değil. Dil öğrenince stant kurmaya başladık. Kendi oğlumda işin içindeydi. Dil biliyordu. Sonra nevresim işine girdik. Kasap Cami’nin altında yapmaya başladık. Sonra o işi de buraya getirdik.

OSMAN NURİ KES: Çocukluğunuza dönecek olursak, o dönemden hatırladığınız güzel anlar var mı?

AHMET AYSU: Çocukluğum yokluk içinde geçti. Çarşıya çıktığım zaman bana değişik bakarlardı. Tabiri caizse bu falancanın beslemesi der gibi. Bundan çok rahatsız olurdum. Çocukluğum eziklik içinde geçti. İlkokul dörtteyim. 19 Mayıs’ta çember yarışı vardı. Beden eğitimi dersinde yarışıyoruz. Ben hep koşuda birinci oluyorum. Çarşı Meydanı’na çıktık. Çemberi elime aldım. Sondan birinci oldum. Daha önce hep toprakta birinci oluyordum. Döşemeli yolda böyle oldu. El tezgahlarını yaylaya götürür orada da dokurduk. 1956 yılında bir doktor doğuma giderken biri onu vurdu. Sonra yayla işi bitti. Öldürülme korkusuyla insanlar yaylalara gitmez oldu.

OSMAN NURİ KES: Sizi en çok etkileyen iş yaşamınızdaki olay neydi?

AHMET AYSU: Avrupa’ya açılmamız diyebilirim. Avrupa’ya gitmeseymişiz, Dünyayı öğrenemeyecekmişiz. Ben Avrupa’nın tüm ülkelerine gittim. Doğuda da Malezya’ya kadar gittim.  Avrupa bir başka. Herkes Avrupa’ya gidiyor. Her yeniliği orada görebiliyorsun. Ben Türk insanının eğer isterlerse yapacakları çalışmalarla Avrupa’yı geçeceğini düşünüyorum.

OSMAN NURİ KES: Tekrar dünyaya gelseniz yine bu işimi yapardınız?

AHMET AYSU: Baştan başlayacaksam yapmazdım. Şimdi ki gibi olacaksa yapardım. Tekstil artık sadece karın doyuruyor. 100 liralık iş yapıyorsun 10 lira kazanıyorsun. Tekniğe yönelmek isterdim. 100 liralık iş yapıp 60-70 lira kazanmak lazım. Hindistan bunu başardıysa biz de yaparız.  

OSMAN NURİ KES: Hayatınızla ilgili bir film yapılıyor olsa filmin ismi ne olurdu?

AHMET AYSU: Bahar koymak isterdim. Benim hayatım baharla başladı, baharla bitecek. Bahar her şeyin yeşerdiği ve yeniden başladığı zaman. Rahmetli babam koymuş ismini çok da iyi yapmış.

OSMAN NURİ KES: Hayatınızda birçok engellerle karşılaştınız. Bu engelleri aşmada prensipleriniz var mıydı?

AHMET AYSU: Bütün engelleri kendim aştım. Mesela hiçbir alacağım için Avukat ile çalışmadım. Haciz etmedim. Arkama hiç bakmadım. O gitti dedim yenisini kazanmaya bak. İleri bak ve geriye dönmeden git. Geriye dönersen o seni daha da geri götürüyor. Pişmanlık fayda vermez. O gitti, yenisini ara.

OSMAN NURİ KES: Genç jenerasyona buradan tavsiyeleriniz olacak mı?

AHMET AYSU: Kimse babasının servetine güvenmesin. Ben babamın serveti ile işi daha da büyütürüm demesin. İş sahiplerinin de çocuklarını başka disiplinli bir yerde çalıştırıp orada ona o temeli attırması lazım. O disiplini gören işine başladığı zaman bu iş böyleymiş diyecektir. Hazır para ile başlayan har vurup harman savuruyor çünkü. Genç jenerasyon ise kendi yollarını seçerken, yapabilecekleri işi seçsinler. Tutturdukları yol tam tutsunlar. Mutlaka başarılı olurlar. Hep aynı işle devam ederlerse başarılı olacaklardır. Her iş değiştirdiğin de o işin acemisi olursun.

OSMAN NURİ KES: Bir gününüz nasıl geçiyor?

AHMET AYSU: Ben en az yedi saat uyumaya çalışırım. Sabah 09.00 gibi işe gelirim. Çok iş mi yapıyorum. Hayır, aslında tüm işleri evlatlara devrettim. Yaptıklarını izliyor, görüyorum. Bana danıştıklarında çok mutlu oluyorum. Onlardan çok iyi bildiğimden değil, benim hatırımı saydıkları için.  

OSMAN NURİ KES: Eklemek istediğiniz bir mesajınız olacak mı?

AHMET AYSU: Hep ileri baksınlar. Teknolojiyi takip etsinler. Bizi teknoloji kurtaracak. Tekstil ölmez. Öldüğünde bile kefene giriyorsun. Tekstil ölmez ve karın doyurur. Ben cebimde 20 lira ile eve gittiğim çok oldu. Ama işçilerimin parasını hep ödedim. O onların hakkı. O hakkı vermek lazım. Manevi değerleri genç kuşaklara aşılamak lazım. Kendinden büyükleri tecrübelileri dinlemek gerekiyor. Her şeyi biliyorum dememek lazım. Her şeyi biliyorum diyen aslında hiçbir şey bilmiyordur.

AHMET AYSU İLE YAPILAN BU ÇOK ÖZEL RÖPORTAJIN TAMAMINI BURADAN İZLEYEBİLİRSİNİZ…
HABER MERKEZİ

HABER MERKEZİ

0 Yorum

Yorum yaz

fixed-whatsapp-icon